27 Ağustos 2017 Pazar

GAZETECİLİKTE KİTLE KAYNAK YÖNTEMİ

Önce kitle kaynağın (crowdsourcing) ne anlama geldiğini açıklayalım. Kavramı ilk kullanan kişi, gazeteci/akademisyen Jeff Howe. 2006 yılında Wired dergisine yazdığı bir yazıda outsourcing (dış kaynak) teriminden hareketle crowdsourcing (kitle kaynak) terimini kullanıyor Jeff Howe. Dış kaynak kullanımı, firmaların asıl işlerinin dışında kalan işleri kendi alanında uzmanlaşmış başka firmalardan almasına deniyor. Örneğin bir üniversitenin eğitim dışındaki temizlik, güvenlik gibi işlerini başka bir firmadan alması gibi. Buradan hareketle, Jeff Howe crowdsourcing’i şöyle tanımlıyor: “Geleneksel olarak belirli bir kişi ya da kurum tarafından yapılan bir işi açık çağrılar yoluyla tanımlanmamış geniş bir insan topluluğuna yaptırmak.” 

Peki bu kavramın gazetecilikle ilişkisi nedir? Reuters Gazetecilik Enstitüsü için bir rapor hazırlayan Johanna Vehkoo, araştırmacı gazetecilikte kitle kaynak yönteminin oldukça yeni olduğunu ve internetin sağladığı yeni olanaklarla yaygınlaştığını söylüyor (s. 5). Vehkoo’ya göre Guardian gazetesi kitle kaynak yöntemini kullanmada öncü rolü üstlenen gazete konumunda. 

Guardian gazetesi 2009 yılında başlattığı bir proje ile Britanya milletvekillerinin harcamaları konusunda kolay araştırılabilir bir veri tabanı oluşturuyor. Milletvekillerinin harcamalarına ilişkin 700 bin belgeyi siteye yüklüyor ve okurlardan diledikleri vekilin harcamalarına bakmalarını ve araştırılması gereken kuşkulu bir durum varsa rapor etmelerini istiyor. Belgeler yayımlanır yayımlanmaz ilk 80 saatte 170 bin belge okurlar tarafından incelenmiş (s. 6)

2009 yılında Guardian gazetesi adına Londra’daki G20 protestolarını izleyen gazeteci Paul Lewis, evine giderken düşüp ölen Ian Tomlinson’un nasıl öldüğünü araştırmaya başlıyor. Resmi açıklamaya göre Tomlinson kalp krizi geçirmişti. Paul Lewis diğer gazetelerin aksine resmi açıklamayla yetinmeyip twitter’da kitle-kaynak yöntemiyle takipçilerine çağrı yapıyor ve olay yerinde olan görgü tanıklarından yardım istiyor. Sonuçta gösteriyi kaydeden bir kişi, Tomlinson’un polis tarafından itildiğini, yere düşen Tomlinson’un öldüğünü gösteren videoyu gazeteciye gönderiyor. Paul Lewis başka görgü tanıkları ve fotoğraflar da buluyor

Guardian gazetesinin kitle kaynak yöntemiyle başlattığı bir başka proje, The Counted projesi. Proje, ABD'de 2015 ve 2016 yıllarında polis tarafından öldürülen sivillerle ilgili bir veritabanı oluşturmayı amaçlamış. Gazete kitle kaynak yöntemiyle kendisine ulaşan bilgileri doğrulama süreçlerinden geçirdikten ve ilgili haberleri taradıktan sonra kaydediyor. İlgili sayfadaki bilgilere göre 2015 yılında 1146, 2016 yılında 1093 kişi polis tarafından öldürülmüş. Gazetenin hazırladığı etkileşimli haritalarda hangi eyalette kimlerin nasıl öldürüldüğüne ilişkin  bilgiler yer alıyor. Ayrıca, olaya ilişkin varsa haberlere de linkler verilmiş. Gazete, elde ettiği bilgiler doğrultusunda birçok haber de yapmış

"Help Me Investigate" (Araştırmama Yardımcı Ol) projesi 2009 yılından 2014 yılına kadar sürdü. Temel amaç, araştırmalarda kitle yardımını örgütlemekti. Sitenin kurucusu, bir çevrimiçi gazeteci, blogger ve gazetecilik eğitimcisi olan Paul Bradshaw. Bradshaw, merkezde medyanın değil yurttaşların olmasını öngörmüştü. Sorunlar önce yurttaşlar tarafından araştırılıyor ve haber yapmaya değecek bir şeyler çıkarsa gazeteciler davet ediliyordu, yani süreç geleneksel gazetecilikte olduğunun tam tersi biçimde işliyordu.  

Birmingham Mail gazetesi 2013 yılında "Behind the Numbers" (Sayıların Ardındakiler) isimli bir kitle kaynak projesi başlattı. "Hangi verilere bakmamız gerektiğini söyleyiniz" diyerek okurlarına çağrıda bulunan gazete, değişik alanlarda üretilmiş verilerden hareketle hem veri gazeteciliği yapmış hem de kitle kaynak kullanmış, ancak sayfada en son haber 2014 yılına ait. Aslında Türkiye'de yerel gazetelerin okurlarla bağını güçlendirmek için kullanabilecekleri bir yöntem gibi görünüyor. Belki okurların haber üretim süreçlerine daha aktif katılımıyla gazete tirajları da artabilir. 

Literatüre geçmemiş başka örnekler de vardır kuşkusuz. Birkaç yazımda söz ettiğim Kıbrıslıtürk gazeteci Sevgül Uludağ belki de bu yöntemi en etkili ve en uzun süre kullanan gazetecidirSevgül Uludağ, Kıbrıs'ta Yenidüzen gazetesinde yıllardır kayıp haberleri yapıyor. 2006 yılında başlattığı ve "Anlatılmamış Öyküler" adını verdiği yazı dizisini 11 yıldır devam ettiriyor. Gazetecilik tarihinde bu kadar uzun süre devam eden başka bir yazı dizisi yoktur sanırım. Sevgül Uludağ yazı dizisine başlarken şunları yazmıştı: “Sevgili okurlarım, Bugün birlikte yeni bir yolculuğa çıkacağız – bu yolculukta, Kıbrıs’ta anlatılmamış öyküleri, canlı tanıklardan dinleyeceğiz… Tarihimizin gizlenmiş, saklanmış yönlerinin izlerini birlikte süreceğiz…Tek bir şeyden emin olacağız: Bu anlatılanların hepsi de burada, bu adada yaşanmış ve gerçek! Hepsi de canlı tanıkların ağzından, aynen aktarılıyor…Yolculuğumuzun başlangıcını bugün, burada yapıyoruz ancak nerelerden geçeceğimiz ve nerelere varacağımız henüz belirsiz…” Uludağ, gazetedeki sayfasından görgü tanıklarına yönelik kayıpların gömülü olduğu mezar yerlerini bildirmeleri konusunda sık sık çağrılar yapıyor. Örneğin, 1 Ocak 2011 tarihinde Yenidüzen’de yayımlanan “Kumyalı’da olası gömü yerleri” başlıklı yazısının sonuna şu notu düşüyor: “Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi olan okurlarımı, isimli veya isimsiz olarak ……numaralı telefondan beni veya ……numaralı telefondan Kayıplar Komitesi görevlisi Mine Balman’ı aramaya davet ediyorum.” Görüldüğü gibi, Sevgül Uludağ kitle kaynak olarak tanımlanabilecek bir yöntemle görgü tanıklarına veya tanık yakınlarına ulaşıyor. Onların hikayelerini dinliyor. Kayıp mezarlarının bulunması için Kayıplar Komitesi'ni bilgilendiriyor.  

Gazetecilikte kitle kaynak kullanımının birçok avantajı var. Birincisi, haber kaynaklarını zenginleştirmeye ve resmi kaynaklara bağımlılığı azaltmaya hizmet edebilir. İkincisi, haber üretim süreçlerine yurttaşların etkin katılımını sağlayabilir ve böylece okurla gazete arasındaki bağı güçlendirebilir. Üçüncüsü, özellikle sıcak haberlerde (çatışma, doğal afet, kaza vb.) daha hızlı bilgi akışı sağlayabilir (bilgi doğrulama süreçlerini ihmal etmeden elbette). Dördüncüsü, özellikle araştırmacı gazetecilikte, tıpkı gazeteci Sevgül Uludağ'ın durumunda olduğu gibi, mesafe alınmasını, üstü örtülen gerçeklerin açığa çıkmasını sağlayabilir. Yöntemin dezavantajları da var kuşkusuz. Öncelikle kitle kaynaklardan gelen bilgilerin doğrulatılması zaman alabilir. İnsanlar, açığa çıkma korkusuyla bilgi paylaşmaktan kaçınabilirler (burada gazeteciye duyulan güven önemli bir unsur). Ayrıca, çok  sayıda kaynaktan gelebilecek bilgilerle başedebilmek de kolay olmasa gerek. Dolayısıyla, Türkiye'de olduğu gibi, gazeteciler böylesine zahmetli bir yola girmek yerine, daha kolay olan demeç gazeteciliğini tercih edebilirler.      

Not: Yöntem hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenlere Reuters Gazetecilik Araştırmaları Enstitüsü'nün "Crowdsourcing in Investigative journalism" başlıklı raporunu ve Columbia Gazetecilik Okulu tarafından yayımlanan "Guide to Crowdsourcing" başlıklı rehberini öneririm. 

EK: Gazetecilikte kitle kaynak kullanımının ilginç bir örneği, bu yazının yayımlandığı gün (27 Ağustos 2017) yaşandı. Yeni Alanya gazetesi, 3 gündür haber alınamayan bir aileyle ilgili bir haber yaptı ve haberi Facebook sayfasından paylaştı. Haberi Facebook'ta görenlerden bir kişi, "Şu an Fakırcalı Yaylası'ndalar, ben kendileri ile görüştüm..Oldukları yerde tel çekmiyormuş" notunu paylaştı. Gazete bu bilgiden hareketle ikinci bir haber yaparak, aileden haber alındığını duyurdu. Bu örnek de gösteriyor ki, sosyal medya özellikle kayıp, cinayet, doğal afet gibi belirsizlik içeren haberlerde iyi bir kaynak olarak kullanılabilir, kullanıcılardan gelen bilgilerle haberler geliştirilebilir, belirsizlikler giderilebilir. Sosyal medya kullanıcılarından gelen bilgilerin teyitsiz yayımlanmaması gerektiğini de not edeyim.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder