20 Nisan 2018 Cuma

MEDYA OKURYAZARLIĞI NEDEN ZORUNLU OLMALI?

Medya okuryazarlığı dersi Türkiye'de RTÜK'ün çabalarıyla 2006 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu tarafından ilköğretim müfredatına seçmeli ders olarak girdi. Bugüne geldiğimizde, ortaokul 7. ve 8. sınıflarda haftalık 2 saat üzerinden seçmeli ders olarak verilmeye devam ediyor.


İLDEK kararları 
Yıllardır iletişim fakülteleri dekanları, öğretim üyeleri ve mezunlar bu dersin zorunlu hale gelmesi için mücadele ediyorlar. Medya okuryazarlığı meselesi ilk kez 2008 yılında Maltepe Üniversitesi'nde yapılan 16. İletişim Fakülteleri Dekanları (İLDEK) toplantısında sonuç bildirgesine girdi. Bildirge'de, "İlköğretim ve Ortaöğretim kurumlarında okutulan 'Medya Okuryazarlığı' dersinin iletişim fakültesi mezunu olan ve eğitim formasyonu almış mezunlar tarafından verilmesinin sağlanması için Milli Eğitim Bakanlığı ve RTÜK nezdinde girişimlerde bulunulmasına karar verildi" şeklinde yer alıyor. 

2010 yılında KKTC Yakın Doğu Üniversitesi'nde yapılan 18. İLDEK toplantısında konu yeniden gündeme geldi: "İlköğretim okullarında seçmeli ders olarak okutulan Medya Okuryazarlığı dersinin zorunlu ders kapsamına alınabilmesi amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı ile temasa geçilmesi, yeni Yürütme Kurulu'nun Milli Eğitim Bakanlığı ile gerekli girişimlerde bulunması, oluşturulacak komisyon içerisinde Kocaeli Üniversitesi'nden Doç. Dr. Nurdan TAŞKIRAN’ın, Başkent Üniversitesi'nden Doç. Dr. Mutlu BİNARK’ın, Mine GENCEL BEK’in ve Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Suat ANAR’ın yer almasının uygun olduğuna karar verildi."

2011 yılında Erciyes Üniversitesi'nde yapılan 19. İLDEK toplantısında da medya okuryazarlığı konusu gündemdeydi: "İlköğretim okularında seçmeli ders olarak okutulan Medya Okuryazarlığı dersi konusunda Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı temsilcisinin sunmuş olduğu metin görüşüldü. Medya Okuryazarlığı konusunda toplumsal duyarlılığın artırılması ve eğitim programlarında hak ettiği yeri alabilmesi için  gerekli girişimlerde bulunması için Yürütme Kurulu'na yetki verilmesine karar verildi."

2015 yılında Ankara Üniversitesi'nde yapılan 23. İLDEK toplantısında medya okuryazarlığı konusu tekrar gündeme geldi: "Öğretmenlik formasyonu sahibi iletişim fakültesi mezunlarının ilköğretimde medya okuryazarlığı dersini zorunlu olarak okutabilmesi ve öğretmen-öğrenci başta olmak üzere onların çevreleriyle iletişim kurmak, halkla ilişkiler çalışması yapmak, iç ve dış paydaşlarla iletişimi sağlamak, eğitim kurumunun tüm iletişim süreçlerine danışmanlık yapmak ve her türlü iletişim faaliyetini yönetmek üzere okullarda 'kurumsal iletişim uzmanları'nın istihdam edilmesinin Milli Eğitim Bakanlığı'na önerilmesine karar verildi."

2016 yılında İstanbul Üniversitesi'nde yapılan 24. İLDEK toplantısında konu yine gündemdeydi: "Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı tüm okullarda (lise, ortaokul ve ilkokul) okutulmakta olan 'İletişim' ve 'Medya Okuryazarlığı' gibi iletişim alanına özgü derslerin okutulmasında, alan dışından öğretmenlerin yerine iletişim fakülteleri mezunu olup pedagojik formasyonu olan iletişimcilerin görevlendirilmesinin gerektiği hususunun İLDEK Yürütme Kurulunca takip edilerek Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunulmasına karar verildi."

2017 yılında Adnan Menderes Üniversitesi'nde yapılan 25. İLDEK toplantısında da medya okuryazarlığı sonuç bildirgesinde yer aldı: "Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim kurumlarında verilmekte olan 'İletişim', 'Etkili İletişim Becerileri', 'Sunum Teknikleri', 'Medya Okur-Yazarlığı' gibi derslerin İletişim Fakülteleri mezunları tarafından verilmesine olanak sağlanması yönündeki girişimlerin sürdürülmesine karar verildi."

Son olarak, 2018 yılında Çukurova Üniversitesi'nde benim de İLEDAK üyesi olarak katıldığım 26. İLDEK toplantısında konu yine gündemdeydi. Açılışta Talim Terbiye Kurulu Başkanı Alpaslan Durmuş bir konuşma yaptı. Benim kendisine sorduğum soru üzerine, herkesin kendi alanındaki dersi zorunlu yapmak için uğraştığını (haliyle bizi de bu kapsamda değerlendirdi), bir dersi zorunlu hale getirmenin başka derslerden kısıntı yapmak anlamına geldiğini söyledi. Nihayetinde de, "medya okuryazarlığı zorunlu olamaz, sizler bu seçmeli dersin okullarda açılabilmesi için PR yapın" dedi. Toplantıya katılan bizler birbirimize baktık haliyle, bu nasıl olacak diye? Ders daha çok öğrenci tarafından tercih edilirse, iletişim fakültesi mezunlarından öğretmen alımı yapmaları mümkün olabilirmiş. Aslında durumun öyle olmadığını, seçmeli ders olarak kaldıkça sırf bu ders için öğretmen alımı yapılamayacağını aşağıda belgesiyle açıklıyorum. Dekanlar yine de konuya sonuç bildirgesinde yer verdiler: "Ortaöğretim kurumlarında okutulmakta olan iletişim alanları ile ilgili derslerin durumlarının görüşülmesi ve söz konusu derslerin iletişim fakültesi mezunları tarafından verilmesini sağlamak amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığının ilgili birimleri ile temasa geçilmesi ve bu konuda bir rapor hazırlamaları konusunda İLDEK Konseyi yeni Yürütme Kuruluna yetki verilmesine, karar verildi."



Medya okuryazarlığı nedir ve neden zorunlu olmalı?
Medya okuryazarlığı kavramı özünde medyayı anlamaya ve kullanmaya ilişkin bilgi, beceri ve yetkinlikleri tanımlıyor. Evrensel düzeyde kabul görmüş tanıma göre, medya okuryazarlığı, erişim, analiz, değerlendirme, üretme ve paylaşma beceri ve yetkinlikleri anlamına geliyor. Yani bir bireyin medyada bilgi arama, elde ettiği bilgileri analiz edebilme, eleştirel olarak değerlendirebilme, medyaya içerik üretebilme ve paylaşabilme beceri ve yetkinliklerine sahip olmasıdır. Kulağa hoş geliyor değil mi? 

Peki neden zorunlu olmalı? Aslında bu soruyu sormak bile gereksiz ama ben yine de bazı bilgiler vereyim. İnterneti ve cep telefonlarını ele alalım örneğin. Dijital pazarlama ajansı We Are Social'ın 2017 yılı verilerine göre, 80 milyon nüfusu olan ülkemizde 48 milyon internet kullanıcısı var. Cep telefonu kullanıcı sayısı is 71 milyon. İnternet kullananların tamamı aynı zamanda sosyal medya kullanıcısı. 

Hatta iki öğrencim Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri üzerinde bir yeni medya okuryazarlığı anketi yaptı. Bu anket verilerine göre öğrencilerin yüzde 90'ı haberleri internetten takip ediyor. Yani aslında yukarıdaki verileri yaş gruplarına göre analiz etsek, çocukların ve gençlerin neredeyse tamamı internette ve sosyal medyada. 

Medya okuryazarlığı konusunda dünyada en duyarlı ülkelerin başında ABD geliyor. Medya okuryazarlığı kavramı ilk kez 1955 yılında kullanılmış. 1960'lı yıllardan itibaren de okullarda medya okuryazarlığı dersinin konulması gerektiği savunulmaya başlamış. 1968'den itibaren bazı okullarda medya okuryazarlığı eğitimleri verilmeye başlamış. 1978 yılında, Kanada'da medya okuryazarlığı dersini veren öğretmetmenler, ilk Medya Okuryazarlığı Derneği'ni kurmuşlar bile. UNESCO'nun da 1980'den itibaren medya eğitimi konusunda tavsiye kararları aldığını görüyoruz. 

Medya okuryazarlığı dersi ilk olarak 1987 yılında Kanada'nın Ontario eyaletinde zorunlu ders haline geldi. Günümüzde ABD, Kanada, İngiltere başta olmak üzere pek çok ülkede medya okuryazarlığı konusunda ciddi çalışmalar yürütülüyor, ders müfredatta zorunlu ders olarak okutuluyor. Zaten olması gereken de bu. 

Dersi neden iletişim fakültesi mezunları vermeli?
Aslında bir iletişim hocası olarak bu tür bir soruya cevap vermeye çalışmak bana zul geliyor. Ama yine de açıklayayım. Örneğin mevcut durumda ders seçmeli olduğu için genelde sosyal bilgiler öğretmenleri veriyor. Hatta bir sitede yazan sosyal bilgiler öğretmeni, bu dersin kendi hakları olduğunu bile yazmış: "Eylül'de sosyal bilgiler öğretmeni olarak atandım.Köy okulundayım ve nerdeyse bütün branşların öğretmeni mevcut. Çoğu öğretmen maaş karşılığını dahi dolduramıyor. Benim 16 saatim var ve sorum şu, müdürümüz sosyal bilgilere ait olan vatandaşlık ve medya okuryazarlığı derslerini diğer branşlara dağıtmış, ben bu derslerin birine dahi giremiyorum. Bu dersler öncelikle benim hakkım değil mi?" (NOT: Türkçesini düzeltmek zorunda kaldım).

Ben de merak ettim, acaba sosyal bilgiler öğretmenleri medya konusunda nasıl bir eğitim alıyorlar da bu dersi veriyorlar diye eğitim programlarına baktım. Bulabildiğim kadarıyla Anadolu Üniversitesi, Sinop Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi gibi üniversitelerde seçmeli ders olarak okutuluyor. Dersi verenler de eğer aynı üniversitede iletişim fakültesi varsa, iletişim fakültesi hocaları oluyor genelde. Peki bizim dört yılda, her boyutuyla vermeye çalıştığımız medya eğitimini haftada 2 saatlik seçimlik bir ders alarak kendini yetiştiren bir öğretmen verebilir mi? Bizde herkes her dersi verir mantığından gidersek, neden olmasın? Açıkçası Türkiye'de bu dersin genelde başka dersleri telafi etmek için açıldığını ve dolayısıyla işlevsiz hale getirildiğini düşünüyorum. MEB, medya okuryazarlığı da dahil seçmeli derslerin hangi branş öğretmenleri tarafından verildiğini açıklarsa, biz de daha net bilgi sahibi olmuş oluruz. Aslında MEB bu dersin kimler tarafından verilebileceğini açıkladı daha önce: "Talim ve Terbiye Kurulunun 20.02.2014 tarih ve 9 sayılı kararına göre Medya Okuryazarlığı dersi; öncelikle Basın Yayın Yüksekokulları/İetişim Fakültelerinden mezun olup halen Sınıf Öğretmeni olarak görev yapan Gazetecilik Alanı, Halkla İlişkiler ve Organizasyon Hizmetleri Alanı, Radyo-Televizyon Alanı Öğretmeleri olmak üzere Sosyal Bilgiler, Türkçe ve Bilişim Teknolojileri Öğretmenleri tarafındaın okutulabilmektedir." Teorik olarak tamam da, pratikte nasıl işlediğini bilemiyoruz tabii ki. 

Şimdi gelelim işin püf noktasına. 2013 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı (ki kendisi de iletişim kökenli bir hocadır) bir soru önergesine verdiği cevapta, "Medya okuryazarlığı dersi seçmeli bir derstir. Seçmeli dersler için öğretmen ataması yapılmamaktadır" demektedir. Yani biz ne yaparsak yapalım, bu ders zorunlu hale getirilmedikçe, öğretmenlik formasyonu alsalar bile, iletişim fakültesi mezunlarının sırf bu dersi vermek için öğretmen olarak atanmaları mümkün değildir. Olsa olsa liselerde zorunlu olan mesleki iletişim dersleri için atama yapılabiliyor. O da yılda birkaç tane. Örneğin geçen ay (Mart 2018) yapılan sözleşmeli öğretmen alımı ilanında medya okuryazarlığı yok; gazetecilik için 2; halkla ilişkiler ve organizasyon hizmetleri için 1; radyo-televizyon için 1 kontenjan ayrılmış. Toplamda 4 kontenjan, nasıl, yeterli mi? 

Peki medya okuryazarlığı neden zorunlu olmalı?


1. Öğrencileri internetten ve cep telefonu kullanmaktan alıkoyamayacağımıza göre, medya okuryazarlığı dersi aracılığıyla bu iletişim teknolojilerini doğru ve verimli biçimde kullanmayı öğretebiliriz.

2. Medya okuryazarlığı dersi aracılığıyla siber zorbalık gibi kötü kullanımlarla mücadele etmeyi ve kendilerini korumayı öğretebiliriz. 

3. Öğrenciler, medya okuryazarlığı dersi aracılığıyla sadece medyayı doğru anlamayacak, aynı zamanda medyaya içerik sağlamayı da öğrenecekler.

4. Öğrenciler, medyada yer bulan yanlış ve yanıltıcı bilgileri doğru bilgiden ayırabilmeyi öğrenecekler. Yalan haberin hızla yaygınlaştığı günümüzde artan bir ihtiyaç olduğu konusunda eminim herkes hemfikirdir.

5. Medyaya erişim farklılığından kaynaklanan bilgi açığı, medya okuryazarı bireylerle kapanacaktır.

6. Medya okuryazarı bireyler ikna amaçlı iletilerle (reklam) bilgilendirme amaçlı iletiler (haber) arasındaki farkı bilecekler ve kararlarını ona göre verecekler.

7. Öğrencileri, medyanın pasif tüketicileri konumundan aktif içerik üreticileri konumuna taşımanın tek yolu, onları medya okuryazarı haline getirmektir.

8. Avrupa Komisyonu’nun, birliğe üye tüm ülkelerde Medya Okuryazarlığı dersinin zorunlu yapılması çağrısı unutulmamalıdır.

9. Bu ders zorunlu yapılmadıkça, medya eğitimi almamış öğretmenler tarafından verilmeye ve dolayısıyla işlevsiz olmaya mahkumdur.

10. Son gerekçem de şu: Günümüzde medya okuryazarlığı, eğitimin temel bir ayağı olmak zorundadır, çünkü eğitim sisteminin bütününe yeni medya teknolojilerini dahil etmediğimiz sürece bugünün çocuklarını anlayabilmemiz mümkün olmayacaktır. 

Sonuç olarak, çocuklarımızı geleceğe daha iyi hazırlayabilmek, daha katılımcı ve üretken yurttaşlar haline gelmelerini sağlayabilmek için medya okuryazarlığı dersini zorunlu hale getirmeli; ortaokulda değil, ilkokulda bu eğitimi vermeli ve mutlaka bu dersi en iyi biçimde verebilecek donanıma sahip olan, öğretmenlik formasyonu almış iletişim fakültesi mezunlarının önünü açmalıyız.    
1

7 Nisan 2018 Cumartesi

UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE KONUSUNDA MEDYANIN GÖREVİ


Bugün (7 Nisan 2018) TBMM Madde Bağımlılığı Araştırma Komisyonu'nun İstanbul'da yaptığı istişare toplantısına katıldım ve uyuşturucuyla mücadelede medyanın nasıl bir habercilik yapması gerektiğine ilişkin düşüncelerimi paylaştım. 

Toplantıda da söylediğim gibi, uyuşturucu madde bağımlılığıyla mücadelede medyaya da çok önemli görevler düşüyor. Kamuoyu desteği almadan uyuşturucuyla mücadelenin başarı şansı yok, kamuoyu desteği alabilmenin yolu da medyadan geçiyor. 

Medyanın habercilik anlamında yapması gerekenlere geçmeden önce bir iki konuya açıklık getirmem lazım. Toplantıda bazı konuşmacılar uyuşturucu yerine madde bağımlılığı denmesi gerektiğini söylediler. Konunun uzmanı olmadığım için buna verilebilecek bir cevabım yok. Eğer madde bağımlılığı yeterliyse o kullanılabillir, ancak bunun sadece bağımlılık çerçevesinde kullanılabileceğini düşünüyorum. Örneğin "uyuşturucu ticareti" yerine "madde ticareti" mi diyeceğiz bu durumda? Bence en iyisi "uyuşturucu madde bağımlılığı" demek, ki Yeşilay da sanırım bu tanımlamayı benimsiyor.   İkinci konu da, toplantıda sadece uyuşturucu madde bağımlılığının değil, sigara bağımlılığı, alkol bağımlılığı, internet bağımlılığı gibi diğer bağımlılık türlerinin de konuşulmasıydı. (Kişisel olarak, internet ve teknolojiyle alakalı bağımlılık tanımlamalarını sorunlu buluyorum, ki bunu daha önce de yazmıştım.)  Açıkçası, bu tür bir genişletmenin uyuşturucuyla mücadeleye bir katkısının olacağını düşünmüyorum. Bunlar birbirinden farklı bağımlılık türleri ve elbette mücadele biçimleri de doğal olarak farklı olacaktır. (Bir konuşmacının sigara mekruh değil haramdır dediğini de not edeyim). 

Gelelim önerilerime (önerilerin bir kısmı, 2014 yılında KKTC'de Medya Etik Kurulu Başkanlığı yaptığım dönemde Uyuşturucu ile Micadele Komisyonu'yla birlikte hazırladığımız "medya mutabakatı"ndan alındı).

Medyanın uyuşturucu konulu haberlerinde sıklıkla yanlışlıklar yaptığını görüyoruz. Gerçi bu yanlışlıkların bir kısmı medyadan değil, uyuşturucuyla mücadele eden güvenlik birimlerinden kaynaklanıyor.

1. Haberlerde uyuşturucuyu cazip gösteren bonzai, extacy, metamfetamin gibi isimler kullanılmamalı, sadece “uyuşturucu madde” denilmelidir. Hangi uyuşturucu maddelerin ucuz olduğu ya da uyuşturucu satışından çok paralar kazanıldığı gibi özendirici haberler yapılmamalıdır.

Bu türden haberlerde, uyuşturucu operasyonu yapan güvenlik birimlerinin de etkisi var. Ekli haberde de görüldüğü gibi, NARKOTİM ekipleri ele geçirdikleri uyuşturucu maddeyi gazetecilere sergiliyor. Muhabirler de güvenlik ekiplerinden aldıkları bilgilerle haberi yazıyorlar. Şu ekli haber de hangi uyuşturucuların ucuz olduğunu, kolay bulunup bulunmadığını açık açık anlatıyor. Bazen uyarı gibi görünen haberler teşvik edici niteliğe kolayca bürünebiliyor.

2. Uyuşturucu kullanma sonucu ölümü “altın vuruş” gibi cesaret çağrışımlı ifadelerle vermemek gerekir.

Altın vuruş tanımlaması haberlerde o kadar yaygınlaşmış ki, bu tanımlamanın başka konulardaki haberlerde de, sonuç alıcı eylem anlamında kullanılmaya başladığını görüyoruz. Örneğin, futbol maçı 1-0 bitmiş, haberin başlığı "Karabük'te altın vuruş". Bol örnek var bu türden kullanımlar için. 

3. Uyuşturucu madde bağımlılığını konu alan haberlerde, bilgi verme işlevinin boyutlarını aşacak ve özendirici bir nitelik kazanacak şekilde detaylar vermekten kaçınmak gerekir. Örneğin, hangi tür uyuşturucunun nasıl kullanıldığını gösteren görüntüler ve fotoğraflar yayımlamak doğru değildir.  

Haberlerin nasıl özendirici olabileceğine ilişkin bir uyarıyı Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici 2014 yılında yapmış. Şöyle diyor yazısında Faruk Bildirici: "Çocuklarımızı uyuşturucudan korumak için yazılan, anlatılan tüm neşriyatın bile, faydasından çok, 'özendirici' olacağına inananlardanım. Hele bir de içinde 'nasıl kullanıldığına dair' detaylar varsa hepten karşıyım. Gençleri bu konuda bilgilendirmenin bir başka yolu olmalı.” Nasıl ki intihar haberleri habercilik boyutunu aşacak şekilde verildiğinde başka intihar vakalarını tetikleyebiliyorsa, uyuşturucu haberleri de yanlış yapıldığında tetikleyici olabilir.

4. Haberlerde, çocuk yaştaki uyuşturucu suçu zanlılarının veya madde bağımlılığı yaşayan çocuk, genç ve yetişkin bireylerin açık isimlerinin, fotoğraflarının, illüstrasyonlarının ve adres bilgilerinin belirtilmesi doğru değildir. Evrensel gazetecilik meslek ilkeleri, zanlı ya da mağdur konumundaki çocuklar ile mağdur bireylerin korunmasını öngörmektedir.

5. Uyuşturucu madde bağımlılığıyla ilişkili haberlerde de “masumiyet karinesi”ne uyulması gerekmektedir. Gazetecilik meslek ilkelerinde açık olarak belirtildiği gibi, yargı kararıyla kesinleşmedikçe bir kişinin haber ve yorumlarda suçlu ilan edilmesi doğru değildir.

6. Çocuk yaştaki bireylerin “suçlu” olarak damgalanması doğru değildir; uyuşturucu suçlarına bulaştırılmış çocuklar için haberlerde “suça itilmiş çocuk” demek daha doğrudur.

Ekli haberde yapılan hata gibi, çocuğu suçla damgalamamak gerekir.

7. Uyuşturucuyla ve madde bağımlılığıyla mücadelede medya, suçu ve uyuşturucu madde kullanımının yaygınlaşmasını önleyici çabalara, kampanyalara destek vermelidir. Medya ayrıca çocuk ve gençleri doğru ve etik ilkelere uygun biçimde bilgilendirme ve yönlendirme işlevini de yerine getirmelidir.

8. Uyuşturucu tacirlerine uyuşturucu baronu, uyuşturucu baroniçesi, uyuşturucu kralı, uyuşturucu kraliçesi, uyuşturucu lordu gibi soyluluk unvanları vermek yanlıştır.

Gerçekten de haberlerde şaşırtıcı biçimde uyuşturucu tacirlerini adeta öven bu türden unvanlarla sıklıkla karşılaşıyoruz. Üstelik bizim toplantıda olduğumuz saattelerde geçen şu habere bakın ya da şu habere

Uyuşturucu haberlerinde yapılan hatalarla ilgili olarak okur temsilcilerinin gazetecileri uyardıklarını görüyoruz. Örneğin Sabah okur temsilcisi İbrahim Altay, geçen yıl bu konuda gayet güzel bir yazı yazdı.

Sonuç olarak, uyuşturucuyla mücadele ve madde bağımlılığı haberlerinde etik ilkelere bağlı bir gazetecilik anlayışını yaygınlaştırmamız gerekiyor. Uyuşturucu sorununun giderek büyüdüğü günümüzde doğru habercilik daha da önemli hale geliyor.

NOT: Hazırladığım öneri metni konusunda görüşlerini ve önerilerini paylaşan Faruk Bildirici'ye teşekkür ederim. 


4 Nisan 2018 Çarşamba

ÖĞRENCİ BLOGLARI

GAZETECİLİĞE BLOG'LA ADIM ATMAK

Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü birinci sınıf öğrencilerine verdiğim Gazeteciliğe Giriş dersinde öğrencilerimden birer blog açmalarını ve blogda haber ve röportajlar yayımlamalarını istedim. Bu pratiğin öğrenciler açısından ne kadar yararlı olacağını zamanla göreceğiz.

Deren Atar, Gökhan Özel, Beyza Nur Yılmaz, Ecenur Aydın,  Cennet Çelik, Zuhal Yerlikaya, Dilan Yelken, Mehmet Kaan Savrum, Bilal Sadi, Yağız Şıra, Şeyma Karakaş, Abdullah Keleş, Eda Nur Dikmen, Yunus Emre Kocaduvan, Semra Marangoz, Ayça Aybüke Kurt, Ömer Karaoğlu, Nazan Aslan, Hümeyra Akbayrak, Serhan Can Çalışkan, Efe Ay, Er Yiğit Duman, Feyza Şengönül, Gülay Şimşek, Halide Nur Karadeniz, Erkan Duygu, Feyza Nur Kaya, Oğuzcan Bostancı, Erdem Örs, İlayda Ermiş, Rıdvan Şener, Jale Nurhat Özdoğan, Sefa Gül, Yuşa Koçoğlu, Ata Kartal, Ayşe Gülay Ödemiş, Emre Sertdemir, İbrahim Özbay, Hüsniye Kan, Furkan Emir Karagöz, Bahadır Barış Tekiner, Berkay Yangın, Murat Gülpolat, Hatice Eser, Onur Hamzaoğlu, Zeynep Turgud, Kadir Kılıç, Mustafa Yiğit Gulamoğlu, Özcan Demirci, Selen Tepe, Neslinur Zeynep Mutlu, Meryem Bektaş, Betül Sena Demirbozan, Tunahan Yurdakul, Yusuf Basat, Mehlika Karadayı, Lin Maasfeh, Özkan Sevindik, Didem Ergin, Alp Eren Kahraman, Yaser Ashour, Yusuf Can Aksu,

Rabia Torlak, Emre Pakcan, Burak Oğuz, Ertuğrul Sarıhan, Beyza Bıyıkoğlu, Şüheda Damgacı, Bilgen Çelikdal, Hümeyra Akbayrak, Rubaşa Ergin, Osman Akın, Ahmet Hamdi Güneş,

HABER SİTELERİ / 2022-2023

 2022-2023 eğitim yılı Güz döneminde Üsküdar İletişim'de verdiğim Gazeteciliğe Giriş dersi kapsamında öğencilerimin açtığı haber siteler...