19 Aralık 2018 Çarşamba

YAYINCILIK ETİK İLKELERİ HAVADA KALMASIN

2007 yılında Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile Televizyon Yayıncıları Derneği (TVYD) ortak bir çalışma yürüterek 12 maddelik yayıncılık etik ilkelerini belirlemişti. Bu süreçte Prof. Dr. Bülent Çaplı hoca ve ekibi büyük çaba ve emek harcamıştı. Ben de bir toplantılarına katılmıştım ama ne yerini ne de zamanını hatırlıyorum. Hazırlanan etik ilkeler metni İstanbul'da düzenlenen bir törenle radyo televizyon kuruluşları yöneticileri tarafından imzalanmıştı.

Dönemin RTÜK Başkanı Zahit Akman, 3 Temmuz 2007 tarihinde düzenlenen imza töreninde yaptığı konuşmada, RTÜK dışında kurumlar tarafından yapılacak özdenetim çalışmalarını desteklediklerini ifade etmişti. Bugüne kadar bir icraatlarını göremediğimiz "izleyici temsilciliği" uygulaması da bu özdenetim çabaları arasındaydı. (İzleyici temsilciliğinin neden işlevsel hale gelemediği ayrı bir yazı ve tartışma konusu). Akman konuşmasında"Bu faaliyetlerin tek bir amacı var. Televizyon ve radyo yayınlarını izleyen ve dinleyenlerin yayınların içeriği ile ilgili belli bir güvene kavuşması ve bu güven çerçevesinde faaliyetlerin sürdürülmesidir. Biz bu ilkelere uyulmasını kanun yoluyla değil, gönüllülük rıza esasıyla gerçekleşmesini istiyoruz. Medya kuruluşlarının kamuoyunda daha güvenilir kuruluşlar haline gelmesinin en önemli yolunun, bu etik ilkelere uyulmasından geçtiğine inanıyoruz" demişti. 

İmza töreninde konuşma yapan Radyo ve Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği (RATEM) Başkanı Yusuf Gürsoy da medyada etik ilkeler geliştirmenin amacının yayın kuruluşlarını baskı altına almak ya da oto sansür uygulamaya zorlamak olmadığını, temel hedefin medyanın saygınlığını ve güvenilirliğini artırmak olduğunu ifade etmişti. Gürsoy, yasal yaptırımlardan medyanın kendini koruyabilmesi için mesleki ve etik kurallar çerçevesinde özdenetim ihtiyacının zorunlu hale geldiğini söylemişti.

İmza töreninde tek sitem Yerel ve Bölgesel Televizyonlar Birliği Başkanı Şeyda Açıkkol'dan gelmişti. Açıkkol, ilkeler hazırlanırken, devletin ve milletin bölünmezliği ilkesini güçlendirecek yayınlar yapılmasını, toplum çıkarlarını, ülke menfaatlerini hiçbir ticari kaygı taşımadan ve rekabet hissine kapılmadan ön planda tutacak bir ilke daha konulmasını istediklerini, isteklerine rağmen bu ilkenin konulmadığını ve bunu büyük bir eksiklik olarak gördüklerini dile getirerek, yine de mevcut çalışmayı anlamlı ve başarılı bulduklarını ifade etmişti.

Etik ilkelerin hazırlanmasında büyük emek harcayan Prof. Dr. Bülent Çaplı ise törende yaptığı konuşmada belirlenen etik ilkelerin bir özdenetim mekanizmasına gidecek yolun ilk adımı olması dileğinde bulunmuştu. Aslında asıl sorun da buydu. 

Etik ilkeler

2007 yılında belirlenen 12 maddelik etik ilkeler metni şöyleydi:

  • 1. İnsan onuruna, temel hak ve özgürlüklere saygılı olmak.
  • 2. İfade özgürlüğü ve haber alma hakkı çerçevesinde, olay ve olguları doğru, tarafsız ve eksiksiz yayınlamak.
3. Yayıncılığı haksız amaç ve çıkarlar doğrultusunda kullanmamak.
4. Çoksesliliğin ve kültürel çeşitliliğin korunmasına önem vermek,
5. Yayınlarımızda ırk, renk, dil, din ve cinsiyet ayrımcılığına, aşağılama ve önyargılara yer vermemek.
6. Kişi ve kurumların cevap ve düzeltme haklarına saygılı olmak. 
  • 7. Toplumda korku ve infial yaratabilecek olaylar karşısında ve kriz zamanlarında sağduyulu davranmak. 
  • 8. Şiddeti teşvik etmemeye ve meşrulaştırmamaya özen göstermek.
9. Özel hayata ve mahremiyete saygılı olmak.
10. Kadınların sorunlarına duyarlı olmak ve kadınları nesneleştirmekten kaçınmak.
11. Çocuk ve gençleri uygun olmayan içerikten korumaya özen göstermek. 
  • 12. İzleyicilerin ve dinleyicilerin gereksinim, beğeni ve hassasiyetlerine önem vermek.

RTÜK ve TVYD sadece 12 temel ilkeyi belirlemekle kalmamış, 2009 yılında BBC Yayın İlkelerine benzer şekilde açıklamalı bir rehber de hazırlamıştı. Rehbere şu linkten ulaşabilirsiniz.

Güncellenen etik ilkeler

RTÜK, 2007 yılında ilan edilen etik ilkeler metnini güncelleyerek geçtiğimiz 12 Aralık 2018 Çarşamba günü imzaya açtı. RTÜK Başkanı Prof. Dr. İlhan Yerlikaya Ankara'da düzenlenen imza töreninde yaptığı konuşmada, "Medya kuruluşlarından ricamız haber ve programlarını hazırlarken vicdanlarının sesine de kulak vermeleridir. Bugün burada imza altına alacağınız etik ilkelere uyacağınıza bütün kalbimle inanıyor ve göstereceğiniz hassasiyet için hepinize teşekkür ediyorum" dedi. Yerlikaya, "bıçaklama, cinayet, gasp, hırsızlık, taciz, tecavüz, ihmal ve istismar konuları artık sıradan bir olaymış gibi haber bültenlerinin ağırlıklı içeriğini oluşturmaya başlamıştır. Görüntü tekrarlarıyla oklar çıkartılmak suretiyle yayınlandığı görülmekte, şiddetin ekranlarda sürekli yer alması şiddeti adeta meşrulaştırmaktadır. Ana haber bültenlerinin yayınlandığı saatler, her yaştan en fazla izleyici kitlesinin ekran karşısında olduğu zaman dilimlerine denk gelmektedir. Bu durumda çocuklar ve gençler bu tarz haberlere maruz kalmakta ve bu haberlerin içeriğinden olumsuz şekilde etkilenmektedir. Haberlerde toplumu şiddete yönelten, terörü teşvik eden ve halkı kışkırtmaya yönelik yayınlara asla izin vermeyeceğimizi burada belirtmek isterim" diye de uyarıda bulundu.

Güncellenen ve 20 maddeye çıkartılan yayıncılık etik ilkeleri şöyle:

1. İnsan onuruna, temel hak ve özgürłüklere saygılı olmak.
2. Türkçe'nin doğru, güzel ve anlaşılır şekilde kullanılmasının yanı sıra dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımından kaçınmak.
3. İfade özgürlüğü ve haber alma hakkı çerçevesinde, olay ve olguları doğru ve tarafsız vermek.
4. Milli iradeye saygılı olmak.
5. Toplumun inanç, değer ve hassasiyetlerini gözetmek.
6. Irk, dil, din ve cinsiyet ayrımcılığına; aşağılama ve ön yargılara yer vermemek.
7. "Çocukların korunması" ilkesini gözeterek, çocukların ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini olumsuz etkileyen yayınlar yapmamak.
8. Ailenin bütünlüğünü ve sürekliliğini desteklemek.
9. Kadını istismar eden içeriklere yer vermemek.
10. Özel hayatın gizliliğini korumak.
11. Şiddeti teşvik etmemek ve meşrulaştırmamak.
12. Çok sesliliğe ve kültürel çeşitliliğe önem vermek.
13. Kişilerin ve kurumların cevap ve düzeltme haklarına saygılı olmak.
14. Terör örgütlerinin amaçlarına hizmet etmemek.
15. Savaş, terör amaçlı saldırı, doğal afet ve benzeri olağanüstü durumların ortaya çıkardığı kriz zamanlarında sağduyulu ve sorumlu davranmak; toplumda korku ve infial oluşturabilecek yayınlardan kaçınmak.
16. Alkol, tütün ürünleri ve uyuşturucu maddeler ile kumar başta olmak üzere, her türlü bağımlılıkla mücadele konusunda gereken hassasiyeti göstermek.
17. Genel sağlığa zarar verecek yayınlar yapmamak, sağlık ile ilgili yayınlarda bilimselliği ve uzmanlığı ön planda tutmak.
18. İzleyiciyi yanıltıcı ve zaaflarını istismar eden ticari iletişim yayınlarına yer vermemek.
19. Çevrenin ve hayvanların korunması bilincini geliştirmek.
20. Haksız amaç ve çıkarlara hizmet etmemek. 

Değişen, değişmeyen, yeni olan ilkeler

Kendi twitter hesabımda yeni yayın ilkelerini paylaşmış ve değişip değişmediklerini yazmıştım. Kısaca belirtmem gerekirse; 2, 4, 8, 14, 16, 17, 18 ve 19. maddelerdeki ilkeler yeni ilkeler. Bu ilkeleri de kısaca tekrar hatırlatalım:

2. madde: Türkçe'nin doğru, güzel ve anlaşılır şekilde kullanılmasının yanı sıra dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımından kaçınmak.
4. madde: Milli iradeye saygılı olmak.
8. madde: Ailenin bütünlüğünü ve sürekliliğini desteklemek.
14. madde: Terör örgütlerinin amaçlarına hizmet etmemek.
16. madde: Alkol, tütün ürünleri ve uyuşturucu maddeler ile kumar başta olmak üzere, her türlü bağımlılıkla mücadele konusunda gereken hassasiyeti göstermek.
17. madde: Genel sağlığa zarar verecek yayınlar yapmamak, sağlık ile ilgili yayınlarda bilimselliği ve uzmanlığı ön planda tutmak.
18. madde: İzleyiciyi yanıltıcı ve zaaflarını istismar eden ticari iletişim yayınlarına yer vermemek.
19. madde: Çevrenin ve hayvanların korunması bilincini geliştirmek.

Bu ilkelerden bazılarında asıl kastedilenin ne olduğu açık değil. Örneğin milli iradeye saygılı olmak, sandık sonuçlarına saygılı olmak anlamına mı geliyor, yoksa çoğunlukçu bir bakış açısıyla çoğunluğun her dediği olur anlamına mı geliyor belli değil. Demokratik sistemlerde elbette çoğunluk kararları esastır, ancak azınlık görüşleri de kendisini ifade edebilmeli, eleştiri yapabilmelidir. 

Ailenin bütünlüğünü ve sürekliliğini desteklemek maddesi de problemli geldi bana. Örneğin, boşanma davaları artık haber olmayacak mıdır, kocasından şiddet gören kadın aile bütünlüğünün korunması adına görmezden mi gelinecektir, ya da dizilerde boşanma sahneleri yaşanmayacak mıdır? Ailenin bütünlüğü kadar aile sağlığı da önemli değil mi? 

Terör örgütlerinin amaçlarına hizmet etmemek maddesi de muğlak ve yoruma dayalı. Örneğin bir terör eylemi haber olduğunda bu haber örgütün amaçlarına hizmet etmek olarak algılanabilir. Oysa Demirören Grubu Yazılı Basın Yayın İlkeleri (eski Doğan Yayın İlkeleri) içinde bu konuda çok daha açık ve anlaşılır bir ilke var: "Terör haberleri verilirken, halkın haber alma hakkı ile terörün propagandasını yapmama ilkesi birlikte gözetilir. Barış gazeteciliği ve insani kaygılar esas alınır." 

Genel sağlığa zarar verecek yayınlar yapmamak, sağlık ile ilgili yayınlarda bilimselliği ve uzmanlığı ön planda tutmak şeklindeki ilke gayet yerinde. Özellikle sağlıkla ilgili, iler tutar yanı olmayan ve üstelik sağlık açısından tehlikeli olabilecek açıklamalara medyanın reyting uğruna çanak tutmaması lazım. 

18. maddede yer alan yanıltıcı ticari iletişim meselesinin de daha çok reklamcılıkla ilgili bir ilke olduğunu ve dolayısıyla bu konunun Reklam Özdenetim Kurulu tarafından halledilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Özdenetim nasıl yapılacak
İlkeleri belirlemek kadar, ilkelerin nasıl ve kimler tarafından gözetileceğini yani özdenetimin nasıl yapılacağını kararlaştırmak da önemli. 2007 yılında ilk ilkeler açıklandığında özdenetim görevini medya kuruluşlarının kendi kendilerine yapması hedeflenmişti. Hatta izleyici temsilciliği sisteminin de bu amaçla yaygınlaştırılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Ancak işler bu şekilde yürümedi. Özdenetim kısmı eksik kaldı.  
Yeniden aynı sorunları yaşamamak için atılması gereken doğru adım, yayıncılık sektöründeki tarafların bir araya gelerek, tıpkı Reklam Özdenetim Kurulu gibi bir oluşuma gitmesidir. Yayıncılık Etik Kurulu ya da Yayıncılık Özdenetim Kurulu gibi bir isimle bir özdenetim kurulu oluşturulmasında yarar var. Kurulda RATEM, TVYD, TİAK, TGC gibi meslek kuruluşları temsilcileri ile iletişim fakülteleri temsilcisi ve izleyici temsilcisi yer alabilir. Benim önerim budur.

  



17 Aralık 2018 Pazartesi

BASIN KARTLARINI BATI'DA OLDUĞU GİBİ GAZETECİLİK MESLEK ÖRGÜTLERİ VERMELİ

Türkiye'de basın kartları bu yıla kadar Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından veriliyordu. Genel Müdürlük geçen Temmuz'da yayımlanan 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'na devredildi ve basın kartı verme yetkisi de İletişim Başkanlığı'na verildi

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan yeni Basın Kartı Yönetmeliği de 13 Aralık 2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlandı. Yayımlanır yayımlanmaz da çok sayıda eleştiri aldı. Kart iptallerinin kolaylaştığı; milli güvenlik ve kamu düzenine aykırılık gerekçesiyle kartların iptal edilebileceği; yeni yönetmelikle basın özgürlüğüne bir darbe daha vurulduğu; yönetmelikte internet medyasına yer verilmediği; yeni yönetmeliğin gazetecilik mesleği açısından önemli sakıncalar içerdiği gibi eleştiriler yapıldı. 

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından yapılan açıklamada üstünde durulan hususlardan biri de Basın Kartı Komisyonu üye sayısının 15'ten 9'a düşürülmesi ve tüm üyelerin de İletişim Başkanlığı tarafından belirlenecek olmasıydı. Bu eleştiriye ben de katılıyorum. Basın Kartı Komisyonu'nda gazetecilik meslek örgütlerinin temsilcilerinin azalmasını ve bu temsilcilerin bile İletişim Başkanlığı tarafından belirlenecek olmasını doğru bulmuyorum. 

Avrupa ülkelerindeki uygulama

Peki basın kartları Avrupa ülkelerinde nasıl veriliyor? Bu konuda biraz araştırma yaptım. Basın kartlarıyla ilgili bilgilerin paylaşıldığı bir web sayfası üzerinden bulgularımı aktarıyorum.

1. Belçika'da basın kartlarını yayıncılar ve gazetecilerin oluşturduğu bir komisyon veriyor. Başvuru koşulları: Tam zamanlı gazeteci olarak çalışmak; reklamcılıkla uğraşmamak; 21 yaşından küçük olmamak; En az 2 yıldır çalışıyor olmak.

2. Danimarka'da basın kartları Danimarka Gazeteciler Sendikası tarafından veriliyor. Sendikanın 14 bin üyesi var. Danimarka'da hem tam zamanlı çalışan gazeteciler hem de serbest çalışan gazeteciler belirli bir aylık gelir kazandıklarını kanıtladıkları takdirde basın kartı alabiliyor. 

3. Almanya'da bir düzine gazetecilik meslek örgütü basın kartı verebiliyor. Hiçbir meslek örgütünün basın kartı vermede ayrıcalığı yok. Gazetecilik sendikaları tam zamanlı çalışma koşulu ararken, serbest çalışan gazeteciler de başka meslek örgütlerinden basın kartı alabiliyor.

4. İngiltere'de basın kartlarını Ulusal Gazeteciler Sendikası (NUJ) veriyor. Ulusal Gazeteciler Sendikası dünyadaki en büyük sendikalardan birisi. 35 bin üyesi var. Bu sendikadan basın kartı almak büyük prestij olarak görülüyor. 

5. Estonya'da gazetecilere basın kartı veren bir meslek örgütü yok. Ancak Estonya Gazeteciler Sendikası'na üye olan gazeteciler Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) tarafından verilen Uluslararası Basın Kartı için başvuru yapabiliyor.

6. Finlandiya Gazeteciler Sendikası üyelerine basın kartı veriyor. Başvuru için sözleşme ve en az altı ay çalışma koşulu bulunuyor. Serbest çalışan gazeteciler de başvuru yapabiliyor.

7. Fransa'da iki gazeteciler sendikası var. Bu sendikaların oluşturduğu bir komisyon basın kartlarını veriyor. Başvuru yapan gazetecilerin en az üç aydır tam zamanlı çalıştıklarını belgelemeleri isteniyor. Serbest çalışan gazeteciler de belli koşullarla başvuru yapabiliyor.

8. Yunanistan'da basın kartlarını Atina Gazetelerinde Çalışan Gazeteciler Sendikası veriyor. Tam zamanlı ve serbest çalışan gazeteciler başvuru yapabiliyor.

9. İrlanda'da da basın kartlarını Ulusal Gazeteciler Sendikası (NUJ) veriyor.  Yalnız sendikanın Britanyalı gazetecilere verdiği kartlar İrlanda'da, İrlandalı gazetecilere verdiği kartlar da Britanya'da geçerli değil.

10. İtalya'da basın kartlarını İtalyan Gazeteciler Derneği (FNSI) veriyor.  İtalya'da sadece tam zamanlı çalışan gazeteciler basın kartı alabiliyor.

11. Hırvatistan'da basın kartlarını Hırvat Gazeteciler Derneği veriyor. Tam zamanlı ve son üç yıldır çalışıyor olma koşulu var.

12. Litvanya'da da tıpkı Estonya gibi basın kartı veren bir meslek örgütü yok. Litvanya Gazeteciler Sendikası'na üye gazeteciler Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) tarafından verilen Uluslararası Basın Kartı için başvuru yapabiliyor.

13. Lüksemburg'da Gazeteciler Sendikası (IPI) tarafından veriliyor basın kartları. Sadece tam zamanlı gazeteciler başvuru yapabiliyor.

14. Hollanda'da Gazeteciler Sendikası'nın (NVJ) 12 bin üyesi var. Sendikaya en az üç aydır üye olanlara sendika tarafından basın kartı veriliyor. Gazeteciler ayrıca polis basın kartı da alabiliyor. 

15. Norveç Gazeteciler Sendikası'nın 9 binden fazla üyesi var. Basın kartları sendika tarafından veriliyor. Serbest çalışan gazeteciler de basın kartı alabiliyor.

16. Polonya'da basın kartlarını Polonya Gazeteciler Derneği (SDP) veriyor. En az iki yıldır gazetecilik yapanlar başvuru yapabiliyor. Serbest gazeteciler de en az 2 SDP üyesi tarafından tavsiye edildikleri takdirde basın kartı alabiliyorlar.

17. Portekiz'de hem Gazeteciler Basın Kulübü hem de Ulusal Sendika basın kartı veriyor.  Hem tam zamanlı hem serbest çalışan gazeteciler basın kartı alabiliyor.

20. Avusturya'da basın kartları Basın Sendikası tarafından veriliyor. Tam zamanlı gazeteci olarak çalışma koşulu var.

21. İsveç'te 18 binden fazla gazeteci sendikalı. Gazeteciler Sendikası gazetecilik yaptığını belgeleyenlere basın kartı veriyor. Başvuru yapanların gazetecilik etik kodunu onaylamaları şartı da var. 

22. İsviçre'de üç gazetecilik meslek örgütü basın kartı veriyor. Serbest çalışan gazeteciler de basın kartı alabiliyor.

23. Slovakya'da Gazeteciler Sendikası basın kartlarını veriyor. Tam zamanlı ve serbest çalışan gazeteciler başvuru yapabiliyor, hatta gazetecilik öğrencileri bile basın kartı alabiliyor. 

24. İspanya'da basın kartlarını İspanya Gazetecilik Örgütleri Federasyonu veriyor. 48 gazetecilik örgütünün üyesi olduğu federasyon 19 binden fazla gazeteciyi temsil ediyor. Tam zamanlı ve serbest gazeteciler başvuru yapabiliyor

25. Çek Cumhuriyeti'nde basın kartı veren bir meslek örgütü yok. Çek Gazeteciler Sendikası üyesi gazeteciler Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun verdiği Uluslararası Basın Kartı'nı alabiliyorlar

26. Macaristan'da hem Gazeteciler Derneği hem de Basın Sendikası basın kartı vermekte.

Görüldüğü gibi, hiçbir Avrupa ülkesinde basın kartları resmi bir kurum tarafından verilmiyor. Bu uygulamanın sadece gazetecilik mesleğine özgü bir uygulama olduğunu da belirteyim. Örneğin iletişim mesleklerinden gazetecilik dışındaki hiçbir mesleği kimlerin icra edebileceği devlet tarafından belirlenmiyor. Kimin halkla ilişkilerci olabileceğine karar veren bir resmi kurum yok. Kimin reklamcı sayılacağına devlet karar vermiyor. Başka meslek dalları için de geçerli bu söylediğim. Dolayısıyla kimin gazeteci sayılacağına bir resmi kurumun karar veriyor oluşu ciddi bir sorun. Bu kurum ne kadar objektif karar verirse versin, ana sorun ortadan kalkmaz. Bu yanlış uygulamadan dönülür mü bilemem, en azından yakın vadede dönüleceğini de sanmam. Hiç olmazsa gazeteci örgütlerinin temsilci gönderdiği eski sistem korunmalıydı.  

26 Eylül 2018 Çarşamba

İNTERNET YAYINLARINDA DENETİM

Geçen Mart'ta TBMM'de kabul edilen torba yasa ile Radyo Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK) internet yayınlarını denetim yetkisi verilmişti. RTÜK geçtiğimiz Salı günü yaptığı toplantıda "Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik Taslağı"nı oy çokluğuyla kabul etti.

İki gündür medyada bu taslak konuşuluyor. Ben de taslağı eleştiren ve olumlayan açıklamaları derleyerek bilginize ve değerlendirmenize sunmak istedim.  

Taslak hakkında

Taslak muhtemelen mevcut haliyle yönetmelik olarak Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girecek. 24 maddeden oluşuyor yani oldukça kapsamlı, iki de geçici maddesi var. Yönetmelik taslağının ana amacı ilk maddede açıklanmış: "Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin internet ortamından sunumuna, bu hizmetlerin iletimine, internet ortamından medya hizmet sağlayıcılara yayın lisansı, platform işletmecilerine de yayın iletim yetkisi verilmesine, söz konusu yayınların denetlenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir." Yani taslak iki şeyi öngörüyor: lisans vermek ve içerik denetimi yapmak. 

Eleştiriler

Taslak hakkında epey eleştirel haber yapıldı medyada. Bunlara kısaca değinmek istiyorum. Sanırım ilk kapsamlı eleştirel haber BBC Türkçe'de yayımlandı. Bu haberde temel eleştiriler şu şekilde sıralanıyor: İfadelerin muğlak ve ucu açık olması; internet üzerinden yayın yapan kuruluşlara getirilen, abonelere ilişkin her türlü bilgi ve belgeyi RTÜK'e istenildiğinde verme yükümlülüğü getirilmesi ki bu "fişleme" olarak eleştiriliyor haberde.

BBC Türkçe, bu eleştirileri RTÜK üyesi İlhan Taşçı'ya atfen aktarıyor. İlhan Taşçı, muhalefet gerekçelerini şöyle ifade ediyor: "Muhalefet etme nedenlerimizin birisi bazı ifadelerin belirsiz ve yoruma açık olması. Kişisel olarak bunun ileride bir baskı aracı kullanılmak üzere bir enstrüman olması için bir tercih olduğunu düşünüyorum." Taşçı, dijital fişleme olasılığı konusunda da şunları söylüyor: "Bu madde bu şekilde yürürlüğe girerse, Türkiye'de bir dijital fişleme ve kayıt altına alma çağı yaşanmaya başlayacak. RTÜK'ü kişilerin ne izlediği değil, sunulan yayınların içeriği ilgilendiriyor. Bu vahim bir durumdur ve kişisel olarak düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum." 

BBC Türkçe haberinde Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz'in görüşlerine de başvurulmuş. Prof. Akdeniz, "İnternete büyük sansür geliyor. Türkiye, Netflix'i yasaklayan ilk ülke olabilir. Şimdi bakalım Netflix ya da Amazon Prime gibi platformlar kendi içeriklerinde buzlama, çiçek koyma gibi talepleri kabul edecek mi?" diye eleştirmiş taslağı.

İkinci eleştirel haber Cumhuriyet gazetesinde Sinan Tartanoğlu imzasıyla yayımlandı. "Dijital fişleme: Milyonları 7/24 izleme" başlığıyla sunulan haberde taslağın internetten yapılan TV ve radyo yayınlarına geniş denetim ve sansür yetkisi getirdiği savunuluyor. Haberde, RTÜK'ün her istediğinde abone bilgilerini alabileceği, böylece "Netflix, Amazon Prime, BluTV, PuhuTV, Tivibu, Digitürk – Dilediğin Yerde, D-Smart Go, Turkcell TV+, Vodafone TV, FilBox gibi milyonlarca abonesi olan, bir dizisi en az 5 milyon kez izlenen; akıllı TV, tablet ve cep telefonu üzerinden toplam izlenme süresi ise milyonlarca saati bulan, İPTV olarak adlandırılan online TV platformlarının aboneleri ile abonelik sözleşmesi üzerinden kurduğu ilişkiye dair tüm kişisel bilgiler RTÜK ve BTK’nin, dolaylı olarak da hükümetin elinde olacak" deniliyor. Cumhuriyet'in haberi ağırlıklı olarak RTÜK üyesi İlhan Taşçı'nın eleştirileri etrafında şekillenmiş. Haberde yayın lisansı için MİT onayı istendiği de belirtiliyor. 

Sputnik de bir haber yayımladı bu konuda. Cumhuriyet'in haberine dayandırılan Sputnik haberinin spotunda "Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), çıkarılan yeni yönetmelikle televizyonların internet yayınlarını izleyen herkesin kanal tercihlerine kadar bütün kişisel bilgilerine erişim hakkı kazandı" ifadesi yer alıyor.

DW Türkçe'de yayımlanan "İnternet yayınlarına sansür gölgesi" başlıklı haber de ağırlıklı olarak RTÜK üyesi İlhan Taşçı'nın açıklamaları etrafında şekillenmiş. Taşçı, hangi internet yayınlarının denetleneceğine ilişkin bir muğlaklık olduğunu, bu muğlaklığın da bilinçli bir tercihe dayandığını belirtiyor: "İlerleyen aşamalarda ihtiyaca, isteğe, ihbara, şikayete göre RTÜK, her türlü denetim mekanizmasını internet yayınları üzerinde devreye sokacak." İlhan Taşçı, YouTube üzerinden yapılan yayınların da RTÜK denetimine gireceği riskine işaret ediyor. Haberde, İlhan Taşçı'ya atfen asıl tehlikenin dijital fişleme olduğu vurgulanıyor. DW haberinde Periscope üzerinden yayın yapan gazeteci Ünsal Ünlü'nün kaygılarına da yer verilmiş. Ünlü, yönetmeliğin iktidar tarafından internet yayıncısı üzerinde 'Demokles’in kılıcı' gibi kullanılacağını ifade ediyor: "İnternet alanını da bilinçli olarak iktidarın denetimine açık tutuyorlar. Tedirginlik yaratıyorlar.” TOBB Üniversitesinden Olgun Değirmenci de şunları söylemiş: "Denetimin içeriği açıkça ortaya konmazsa, tamamen alternatif haber kaynağını kesmeye dönük hareket edilirse o zaman denetimden sansüre kayarsınız." Değirmenci ayrıca, "“RTÜK neye göre lisans verecektir. MİT’in, Emniyet’in rolü ne olacaktır. Bu sorular mutlaka aydınlatılmalıdır" da diyor. DW haberi CHP eski milletvekillerden Barış Yarkadaş'ın eleştirilerini de içeriyor. Yarkadaş,  yönetmelikle iktidarın internet dahil tüm medyayı kontrol altına almaya çalıştığını savunuyor.

Bu arada, hiç de beklemediğim şekilde Yeni Akit gazetesi de eleştirel bir haber yayımladı. "RTÜK artık kişisel verilere erişebilecek! Yayıncılıkta yeni dönem" başlıklı haberin alt başlığında da "Dün kabul edilen yeni yönetmeliğe göre, RTÜK, yeni uygulamayla televizyonların internet yayınlarını izleyen herkesin bütün kişisel bilgilerine erişim hakkı kazandı" deniliyor.  

Düzenlemeyi olumlayan görüşler


BBC Türkçe'nin haberinde RTÜK üyesi Doç. Dr. Hamit Ersoy'un görüşlerine de başvurulmuş. Ersoy, eleştirilerin ve dile getirilen kaygıların haksız olduğunu söylüyor. Yönetmelikte abonelik bilgi ve belgelerinin istendiğine dair herhangi bir düzenleme bulunmadığını belirtiyor. Ayrıca düzenlemenin Avrupa Birliği direktiflerine uygun olduğunu da savunuyor: "Ben RTÜK üyesi olmanın yanında AB'nin RTÜK'teki temas noktasıyım. AB, Görsel İşitsel Medya Hizmetleri Direktifi'nde yaptığı güncelleme ile isteğe bağlı yayın platformlarına denetim getiriyor. Bu, Kasım ayında yasalaşacak. Biz de aday ülke olarak bu direktifi uygulamak zorundayız. Biz onlardan erken yapıyoruz. Bu düzenleme AB tavsiyelerine uygun." 

Akşam gazetesinde yayımlanan ve Anadolu Ajansı'na dayandırılan haberde, yine RTÜK üyesi Doç. Dr. Hamit Ersoy'un açıklamalarına yer veriliyor. Ersoy şunları söylüyor: "AB'nin yeni Görsel İşitsel Medya Hizmetleri Direktifi yoluyla artık Avrupa ülkelerinde Netflix, Puhu TV gibi video paylaşım platformlarının denetim altına alınacağını söyleyebilirim. Bu artık resmiyet kazanacak. Türkiye olarak bizim gururla söyleyeceğimiz nokta ise onlar bu direktifi onaylamadan önce biz bu konuda yasal düzenleme yoluna gittik. Yasal zemini şu anda hazır, birkaç hafta içerisinde yayınlanacak olan ikincil mevzuatla birlikte artık uygulama sahası bulacak. Yani video paylaşım platformları artık diğer konvansiyonel radyo ve televizyonlar gibi denetlenecek." İnternet yayınlarına sansür uygulanacağı iddialarına ilişkin de, "Kesinlikle AB'nin sözüm ona demokratik olduğu düşünülen, tartışmasız kabul edilen Görsel İşitsel Medya Hizmetleri Direktifi'ne aykırı ya da onun ötesinde, daha sert bir düzenleme olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim" diyor. Ersoy ayrıca, AB'de "internetten bireysel paylaşımların da denetlenmesine ilişkin tartışmaların yürütüldüğünü", ancak Türkiye'de bireysel paylaşımların denetlenmesinin düşünülmediğini belirtiyor. Ersoy'a göre düzenleme "suistimallerin, istismarların önlenmesini sağlayacak", "çocuk istismarının, kadına yönelik şiddetin ve şiddetin kendisinin belli bir çerçeve içerisinde insanların psikolojisini bozmayacak şekilde medyada yer alması" mümkün olacak. 

Anadolu Ajansı konuyla ilgili bir başka haber daha geçiyor. "İnternet yayınlarına ebeveyn denetimi geliyor" başlıklı habere göre, yönetmelikle "yayıncıların internette çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde yayınlar için 'ebeveyn kontrolü' tedbirlerini alması zorunlu tutulacak." Ancak bu kontrolün nasıl sağlanacağı belirtilmiyor. Haberde şu ifadeler dikkat çekiyor: "Düzenlemelerle Üst Kuruldan lisansı bulunmayan pek çok yayın kuruluşunun kayıtsız olarak internet üzerinden radyo ve televizyon içeriklerini yayınlaması ve bu yayınlarda, yayıncılıkla ilgili belirlenen temel değer ile kuralların çiğnenmesinin önüne geçilmesi hedefleniyor. İzleyici ve dinleyicileri yanıltıcı, 'ara kazan', 'bul kazan' ve benzeri türden yarışma, çekiliş, lotarya ve benzeri adlar altında ödül ile ikramiye taahhüdünü içeren, sağlık beyanınla bitkisel gıda takviyeleri, benzeri destekleyici ürünler ile cinsel içerikli ürünlerin satışına aracılık eden, sohbet, arkadaşlık ve eş bulma hatlarına yönelik televizyon ile radyo yayınlarını internet ortamından denetimsiz olarak yapanlarla da yeni bir mücadele süreci başlamış olacak."

Kendi düşüncelerimi soru ve cevaplar şeklinde aktaracağım.

1. Yönetmelik dijital fişlemenin önünü açıyor mu?

Tartışma yaratan madde şöyle: "İnternet ortamından yayın lisansı verilen medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar...Şirket ve ortaklık yapısına, programlarına, yayınlarını ileten platform işletmecilerine ve varsa koşullu erişim sağladığı kullanıcı sayısına  ilişkin Üst Kurul tarafından istenilen her türlü bilgi ve belgeyi belirtilen süre içerisinde vermekle yükümlüdürler." Görüldüğü gibi madde oldukça tartışmalı bir düzenleme getiriyor. "Her türlü" ifadesi olmasaydı belki bu kadar tartışmaya da yol açılmamış olurdu. Dolayısıyla önerim, eğer dijital fişleme amacı güdülmüyorsa ve sadece kullanıcı sayılarının istenmesi söz konusuysa, "her türlü" ifadesinin metinden çıkartılmasıdır.

2. Kimler lisans almak zorunda?

Yönetmelik taslağına göre, "Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerini sadece internet ortamından sunmak isteyen medya hizmet sağlayıcılar Üst Kuruldan internet ortamından yayın lisansı almak zorundadır." Peki bu tanıma göre örneğin YouTube üzerinden yayın yapan kanallar da lisans almak zorunda mıdır? Bence evet. Peki bu alanı lisans yoluyla denetlemek mümkün olacak mı? Sanırım olmayacak. RTÜK'ün de bu devasa alanla başedebileceğini düşünmüyorum açıkçası. Olacak olan, şikayete dayalı olarak birçok mecranın kapanacak oluşudur. Umarım yanılıyorumdur.

Bir de, şimdilik üzerinde durulmayan üniversite radyo ve televizyonları meselesi var. Taslak metinde bu meseleye hiç değinilmiyor. Muhtemelen, internet üzerinden yayın yapan üniversite radyo ve televizyonları da lisans almak zorunda. Elbette bu durumda reklam geliri olmayan bu mecraların lisans ücreti ödeyip ödemeyecekleri belli değil. Taslakta bu meselenin de açıklığa kavuşturulması gerekirdi. 

3. Lisans almanın maliyeti nedir?

Haberlerde hiç üzerinde durulmamasına karşın, lisans ücretlerinin internette radyo ve web TV olarak varolmaya çalışan alternatif haber mecraları için çok büyük bir külfete yol açacağını düşünüyorum. Düzenlemeye göre, internet radyo için lisansı ücreti 10.000 Türk lirası, internet televizyon için 100.000 Türk lirası, internet isteğe bağlı yayın hizmeti için lisansı ücreti 100.000 Türk lirasıdır. Kanaatimce bu ücretler küçük ve bağımsız mecralar için çok yüksektir. 

4. Yayın lisansı için MİT onayı gerekiyor mu?

Açıkçası taslak metinde böyle bir ibare görmedim. Yalnız metinde şöyle bir ifade yer alıyor: "İnternet ortamından yayın lisansı başvuruları Üst Kurul tarafından 6112 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatı uyarınca değerlendirilir ve uygun bulunanlara internet ortamından yayın lisansı verilir." RTÜK'ün bu değerlendirmeyi neye göre yapacağını, değerlendrme aşamasında MİT onayı isteyip istemeyeceğini bilemiyoruz elbette. Ancak mevcut uygulamalardan hareketle bir güvenlik soruşturmasının yapılacağını öngörebiliriz.  

5. RTÜK içeriği nasıl denetleyecek? 

Metinden anladığım kadarıyla içerik denetiminde 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun hükümleri geçerli olacak. Yayımlanan haberlerden edindiğimiz bilgilere göre, "İzleyicilerin çok sayıda şikayetine konu olan fakat mevzuat kapsamında herhangi bir içerik denetimine tabi tutulamayan internette de bundan sonra toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olan, alkol, tütün ürünleri, uyuşturucu gibi bağımlılık yapıcı madde kullanımı ile kumar oynamayı özendiren, çocuklara, güçsüzlere ve engellilere karşı istismar içeren, şiddeti teşvik eden türde yayınlar yapılamayacak." Ancak denetimin kayıt üzerinden resen mi yapılacağı yoksa şikayete bağlı mı olacağı açıkça belirtilmemiş.

6. Ebeveyn denetimi nedir ve nasıl sağlanacak?

Yönetmelik taslağının 21. maddesinde "İnternet ortamından yayın lisansı verilen medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar ile yayın iletim yetkisi verilen internet yayın platform işletmecileri, çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde yayınlara ebeveyn kontrolünü sağlayıcı tedbirleri almakla yükümlüdür" deniyor. Sanırım "güvenli internet medyası" gibi bir hizmet vermeleri bekleniyor medya hizmet sağlayıcı kuruluşlardan. Bakalım uygulama nasıl olacak göreceğiz.

7.  Netflix kapatılabilir mi?

Aslında Netflix kullandığım bir platform değil. Sadece haberlerde zikredildiği için başlığa aldım. Yönetmelik taslağına göre, belirtilen süre içerisinde yayın lisansı almayan tüm medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar (radyo ve televizyonlar) yayın lisansı; yayınları ileten platformlar da iletim yetkisi almak zorunda. Yönetmelik taslağına göre yayın lisansı almadan yayına devem edenler için "söz konusu yayınla ilgili olarak sulh ceza hâkiminden içeriğin yayından çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi talep edilir" deniliyor. Aynı uygulama yayın iletim platformları için de geçerli. Bu durumda, RTÜK'e başvurmadıkları ve öngörülen sürede gerekli lisansları ve yetkileri almadıkları takdirde Netflix de, Amazon Prime da, BluTV  de kapatılabilir. Bakıp göreceğiz uygulamayı. 

Sonuç olarak, düzenlemenin bu haliyle sorunlu olduğunu, dijital fişleme tartışmalarının devam edeceğini, alternatif mecraların kapanma riskiyle karşı karşıya kalacaklarını, sansür tartışmalarının daha da artacağını, Türkiye'nin internet özgürlüğünde zaten kötü olan karnesinin daha da kötüleşeceğini düşünüyorum. Oysa demokratik bir düzenleme yapmak da mümkündü.   

  
  



23 Eylül 2018 Pazar

ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK: KAVRAMSAL BİR DEĞERLENDİRME

Araştırmacı gazetecilik, 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmış; güç odaklarının bilinmesini istemedikleri, ancak bilinmesinde kamu yararı bulunan olguları sistematik bir araştırma ile ve belgeleriyle ortaya çıkarıp kamuya sunmayı uğraş edinen bir gazetecilik pratiğidir. Geleneksel gazetecilikten başlangıcı, amacı, ilgi alanı, zaman kullanımı ve ahlaki vizyonu bakımından ayrılmaktadır.
Bu makale araştırmacı gazeteciliği tanımlamakta; geleneksel gazetecilikten ayırt edici özelliklerini irdelemekte; dünyadaki ve Türkiye’deki gelişimine değinmekte; araştırmacı gazeteciliğin kurumsallaşmasından söz etmekte; araştırmacı gazetecilik yöntemlerini ele almakta; araştırmacı gazeteciliğe kamuoyu desteğini tartışmakta; araştırmacı gazeteciliği riskli bir meslek olarak tanımlamakta ve son olarak da araştırmacı gazeteciliğin en önemli dayanağı olan kamu yararı kavramı üzerinde durmaktadır.
Makaleye şu linkten erişebilirsiniz.

17 Ağustos 2018 Cuma

MEDYA VE DÖVİZ KRİZİ

1 Ağustos 2018 tarihinde ABD yönetimi Amerikan vatandaşı rahip Andrew Brunson'un serbest bırakılmamasını gerekçe göstererek, rahip Brunson'un tutuklanmasında önemli rol oynadıklarını öne sürdüğü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'e yaptırım kararı aldı. Karar göre, iki bakanın ABD'deki mal varlıkları (varsa) donduruldu ve ABD vatandaşlarının bakanlarla herhangi bir iş ve işlem yapması yasaklandı. Kararı Başkan Yardımcısı Mike Pence twitter hesabından duyurdu

Türk medyası krizi nasıl gördü?

Krizin ateşleyicisi niteliğindeki ABD kararı ertesi günkü (2 Ağustos) gazete manşetlerinde geniş yer buldu. Haberi Hürriyet (Washington'dan skandal karar), Yeniçağ (ABD'den son kahpelik), Yeni Şafak (Umurumuzda bile değilsiniz), Milliyet (Yaptırıma anında rest), Aydınlık (Türk bakanlara terörist muamelesi) sürmanşetten; Cumhuriyet (Tarihi kırılma) ise manşetten verdi. Diğer gazeteler haberi birinci sayfalarda daha küçük olarak gördüler. 


3 Ağustos tarihli gazetelerin büyük çoğunluğu TBMM'deki dört partinin ABD yaptırımlarına karşı ortak tavır aldıklarını duyuruyordu: Hürriyet (Trumpa karşı tek ses), Sabah (ABD'ye karşı tüm Türkiye kenetlendi), Posta (Tek ses), Sözcü (Dik durun yeter), Milliyet (Haddini bil ABD), Star (Tehdidin bize sökmez), Karar (Tehdide karşı ortak tavır), Yeniçağ (ABD'ye karşı ortak tavır), Akşam (Yapsan ne olur yapmasan ne olur). 

4 Ağustos tarihli gazeteler manşetlerine bir gün önce 100 günlük programını açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarını çıkardılar. Galiba "ekonomik savaş" tanımlaması da ilk kez o açıklamalarda yapıldı: Sabah (Ekonomik savaşı biz kazanacağız), Posta (Bu ekonomik savaştan galip çıkacağız), Yeni Şafak (Bu savaştan da galip çıkacağız), Takvim (Bu savaşı da kazanacağız), Güneş (Ekonomik savaşan galip çıkacağız), Yeni Akit (Bu ekonomik savaştan galip çıkacağız).

5 Ağustos tarihli gazete manşetlerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı misilleme kararı vardı. Bu karara göre, ABD'nin Adalet ve İçişleri Bakanlarının Türkiye'de (varsa) mal varlıkları dondurulacaktı: Hürriyet (Skandal yaptırıma misilleme), Sabah (ABD, Türkiye'ye ciddi saygısızlık yaptı), Posta (Misilleme tokadı), Türkiye (Kısasa kısas), Milliyet (Trump büyük oyuna geldi), Takvim (Al sana misilleme), Star (Ortaklığa da varız misillemeye de), Akşam (Kısasa kısas), Vatan (Men dakka dukka), Yeni Çağ (Malları varsa donduracağız), Aydınlık (Kısasa Kısas).

Krizi çözmek ABD'ye giden Türk heyetinin görüşmelerinden uzlaşma çıkmadığı haberleri 9 Ağustos'ta internet sayfalarında, 10 Ağustos'da da birinci sayfalarda yer aldı: Aydınlık (ABD 15 Temmuz'daki casuslarını istiyor), Birgün (Heyet eli boş döndü), Cumhuriyet (Uzlaşmaya varılmadı), Karar (Washington çözüme kapalı), Milli Gazete (ABD çok şey istiyor), Sözcü (Uzlaşma çıkmadı, dolar çıktı), Yeni Şafak (Müzakere yok şantaj var). 

10 Ağustos'ta doları döviz krizini tırmandıran asıl gelişme, ABD Başkanı Donald Trump'ın twitter'dan paylaştığı bir mesaj oldu. Trump bu tweetinde, "Türk Lirası bizim güçlü dolarımız karşısında hızla düştüğü için alüminyum ve çelik üzerindeki gümrük vergilerinin katlanmasına onay verdim. Alüminyum yüzde 20, çelik yüzde 50 olacak. Türkiye ile ilişkilerimiz bu dönemde iyi değil" diyordu. Dolardaki hızlı yükseliş ertesi gün az  sayıda gazetede birinci sayfalarda yer bulabildi: Birgün ('Reis' sonunda gemiyi batırdı), Cumhuriyet (Bir modelin iflası), Evrensel (Emekçiler bir günde yüzde 16 daha fakirleşti), Hürriyet (Kurlar hızlı tırmandı), Karar (Trump'tan skandal mesaj dolara rekor kırdırdı), Milli Gazete (Tsunami), Orta Doğu (Dolar 6.46'yı gördü), Posta (Trump'tan skandal paylaşım), Sözcü (Piyasada kara Cuma), Vatan (Bunun adı savaş ilanı), Yeni Şafak (Açık açık tehdit etti).   

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Amerikan halkına seslenen makalesi 10 Ağustos'ta New York Times gazetesinin internet sayfasında yayımlanmıştı. 12 Ağustos tarihli gazeteler, bu makaleden yaptıkları alıntıları birinci sayfalardan aktardılar: Akşam (Saygısızlık sürerse yeni dostlar ararız), Aydınlık (Yeni müttefikler aramaya başlarız), Birgün (ABD'ye 'başka ortak' mesajı), Cumhuriyet (Erdoğan yeni 'kamp' arıyor), Hürriyet ('Koparırız' mesajları), Karar (Son mesaj Amerikan kamuoyuna), Ortadoğu (ABD'ye rest), Posta (Yeni dostlar ararız), Sabah (ABD bizi yeni müttefiklere zorluyor), Star (Kendi göbeğimizi keseriz), Türkiye (Geri adım atmayız), Vatan (Yeni dost ve müttefik arayacağız), Yeni Akit (Saygısızlık bitmezse ortaklık biter), Yeni Şafak (Türkiye yeni müttefikler arayacak).

Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 Ağustos tarihinde Trabzon'da yaptığı konuşmada, dövizdeki yükselmenin hiçbir ekonomik izahının olmadığını, Türkiye'ye operasyon çekildiğini ifade ettikten sonra, "Oyununuzu gördük, meydan okuyoruz" dedi. Erdoğan'ın bu sözleri ertesi günkü gazete manşetlerinde hemen hemen aynı ifadelerle aktarıldı: Akşam (Oyununuzu gördük meydan okuyoruz), Güneş (Meydan okuyoruz), Hürriyet (Oyununuzu gördük meydan okuyoruz), Posta (Oyununuzu gördük meydan okuyoruz), Sabah (Oyununuzu gördük meydan okuyoruz), Türkiye (Oyunu gördük meydan okuyoruz), Vatan (Oyununuzu gördük meydan okuyoruz), Yeni Akit (Darbeyle yapamadığınızı dolarla yapamazsınız), Yeni Şafak (Oyununuzu gördük ve meydan okuyoruz).

14 Ağustos tarihli gazetelere baktığımızda, büyük ölçüde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Büyükelçilere yaptığı konuşmada söylediği sözlerin birinci sayfalara taşındığını görüyoruz: Akşam (Dinamiklerimiz sağlam kur inecek), Güneş (Kaybeden Türkiye olmayacak), Hürriyet (Spekülasyon yapanlara bedelini ödeteceğiz), Karar (Küresel kabadayı kazanımlarımıza el uzatamaz), Milliyet (Eyvallah etmeyiz), Ortadoğu (Ekonomik kuşatmayla karşı karşıyayız), Posta (Battık diyenlere itibar etmeyin), Sabah (Bunlar küresel kabadayılar), Star (Bu oyunu milletimizle bozacağız), Sözcü (Ortağının ayağına kurşun sıkıyorsun), Takvim (İhanet çetesi bu saldırının bedelini ödeyecek), Türkiye (Alnımızın akıyla çıkacağız), Vatan (İhanet şebekesi), Yeni Akit (Küresel sistemin kabadayılarına eyvallahımız olmaz), Yeni Şafak (Bunlar ihanet şebekesi), Yeniçağ (Kur yerine oturacak).

15 Ağustos tarihli gazeteler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'li teknoloji firmalarına boykot çağrısını birinci sayfalardan aktardılar: Akşam (Teknolojide ABD mallarına boykot), Aydınlık (ABD ürünlerine boykot uygulayacağız), Birgün (Erdoğan'dan boykot çağrısı), Cumhuriyet (ABD'ye boykot çağrısı), Güneş (Boykot ediyoruz), Hürriyet (iPhone'u boykot edeceğiz), Karar (Dolara karşı iPhone boykotu), Milli Gazete (iPhone yerine Venüs), Milliyet (ABD'ye boyko uygulayacağız), Ortadoğu (ABD'nin elektronik ürünlerine boykot uygulayacağız), Posta (iBoykot çağrısı), Sabah (ABD küstahlığına boykotlu misilleme), Star (iPhone almayın), Sözcü (Onların iPhone'u varsa bizim de Venüs'ümüz var), Takvim (ABD'ye elektroşok), Türkiye (Ambargoya misilleme), Vatan (Karşı taarruz), Yeni Akit (ABD ürünlerini boykot edeceğiz), Yeni Şafak (ABD mallarına boykot başladı), Yeniçağ (Önce elektronik boykot sonra üretim ve ihracat).

Katar'ın Türkiye'de 15 milyar dolarlık yatırım yapacağı açıklaması kuşkusuz döviz kurlarındaki hareketliliği sakinleştirmede önemli bir hamleydi. Nitekim 16 Ağustos tarihli gazetelerde bu haber birinci sayfadan görüldü

Ancak, bu yazının toparlanmaya çalışıldığı saatlerde ABD Başkanı Donald Trump'ın twitter'dan paylaştığı son mesaj, dövizin tekrar hareketlenmesine yol açtı

Türk medyasının  yaşanan döviz krizini nasıl gördüğüne ilişkin genel bir değerlendirme yaparsak şunlar söylenebilir: Muhalif gazeteler (Cumhuriyet, Birgün, Evrensel, Sözcü, Milli Gazete) dışındaki gazeteler genelde iktidarın krizle ilgili söylemini yeniden üretiyorlar ki bu zaten beklenmedik bir şey de değil. Bu tür bir söylem birliğinin krizi kontrol etmede bir işlevi olduğu söylenebilir, ama medyanın asli görevi iktidarın sözcülüğünü yapmak değil, sorunlara doğru teşhis koyan bir habercilik yapmaktır. Türk medyasının yaşanan ekonomik krize yaklaşımını eleştiren Sarphan Uzunoğlu da, yapılan haberciliğin toplumsal fayda üretmekten uzak olduğunu ifade ediyordu.

Eğer krizin nedeni bazı uzmanların söylediği gibi yapısalsa, iktidar ve medya ne söylerse söylesin, sorunun kökenine inmedikçe çözüm bulmak mümkün olmayacaktır. Mahfi Eğilmez'in kendi blogundaki yazısında da vurguladığı gibi, kurlardaki oynaklığın neden yüksek olduğu sorusuna doğru cevaplar bulabilmek gerekir. "Bunda spekülatif atakların, panik atakların etkisi olduğu gibi manipülatif girişimlerin de etkisi olabilir. Bu tür yıpratıcı ataklara ortam yaratmamak çok önemlidir. Onun için uygulanan ve açıklanan ekonomi politikası ve yürütülen siyasal yaklaşımların salim kafayla gözden geçirilmesinde büyük yarar vardır."

Olumsuz habere daha fazla dikkat gösteriliyor

Psikoloji alanında yapılan çalışmalar, insanların olumsuz haberlere olumlu haberlerden daha fazla dikkat gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Krizler de olumsuz gelişmelerdir. Ama önce bir tanım vereyim. Kriz, yüksek düzeyde belirsizlik, karmaşa, yönünü şaşırma ve gerilim hali olarak tanımlanabilir. Bu tür durumlarda insanların doğal tepkileri, krizden fazla etkilenmeden kurtulmak için çare aramak şeklindedir. 

Beklenti kuramıyla 2002 yılında ekonomi alanında Nobel ödülü kazanan Daniel Kahneman,  Hızlı ve Yavaş Düşünme isimli kitabında insan beyninde olumsuz haberlere öncelik veren bir mekanizma bulunduğunu söylüyor (s. 348). Kriz durumlarında insanların irrasyonel kararlar almasının bir nedeni bu olsa gerek. 

Medya da belki bu nedenle olumsuz haberlere daha ayrıcalıklı yaklaşıyor. "Kötü haber iyi haberdir" şeklinde ifade edilen bakış açısı, medyanın olumsuz haberlere daha yüksek haber değeri atfettiğini ortaya  koyuyor. Kahneman'ın teorisini okuyunca medyanın kötü haber takıntısının aslında temelsiz olmadığını söylemek mümkün. Sorun şu ki, olumsuz haberler insanlarda karamsarlığa yol açıyor ve sorunu çözmek güçleşiyor. 

Bağımlılık kuramı (dependency theory) ve kriz anlarında medya etkisi

13 Ağustos 2018 Pazartesi günü haber sitelerine düşen haber, sosyal medya üzerinden dolar kur yükselişini provoke edici ve algı oluşturacak şekilde paylaşım yapan 346 sosyal medya hesabının tespit edildiğini ve haklarında adli soruşturma başlatıldığını duyuruyordu. Demek ki, medyada ya da sosyal medyada paylaşılan haberlerin ya da görüşlerin varolan krizi olumsuz yönde etkilediğine ilişkin bir kanaat söz konusu. Her ne kadar etki kuramları içinde medyada paylaşılan haberlerin doğrudan etki yapabildiğini kanıtlayan bir kuram yoksa da, kriz durumlarında medya etkisinin artabileceğini ileri süren bağımlılık kuramından söz etmek lazım. Bu kurama göre, kriz anlarında artan bilgi ihtiyacı insanları medyaya yönlendirmekte ve bunun sonucunda da medya etkilerine karşı daha kırılgan hale gelmektedirler. Yeni yayımlanan Kitle İletişim Kuramları kitabında Burak Özçetin, medya bağımlılığı kuramına ilişkin şunları yazmakta (s. 124): "Medyaya bağımlılığı arttıran bir başka önemli unsursa toplumsal değişim ve krizlerdir. Modern dünyada sık sık yaşanan bu altüst oluş dönemlerinde, var olan referans çerçeveleri ve değer sistemleri geçerliliklerini yitirmektedir. İnsanlar da bu gibi süreçlerde medya mesajlarına dönmekte, medyaya daha duyarlı ve bağımlı hale gelmektedirler." Belki de bu nedenle, kriz anlarında medyanın daha sorumlu hareket etmesi ve insanları paniğe sürükleyebilecek sansasyonel ve doğruluğu kesin olmayan haberler vermekten kaçınması gerektiği ifade edilmektedir.

Her ne kadar, kriz anlarında medyaya bağımlılığın arttığı ifade ediliyorsa da, medyanın krizlerde ve özellikle de finans krizlerinde gözcü ve uyarıcı rolünü tam anlamıyla yerine getiremediğine ilişkin çokça çalışma mevcut. İyi bir özeti şu makalede bulabilirsiniz. Peki bu çalışmalar Türk medyasının yaklaşımını açıklamaya yardımcı olur mu diye sorarsanız, cevabım maalesef olumsuz. Birkaç gazete dışında iktidarın politikalarını eleştirebilecek ya da arka kapı diplomasisindeki gelişmeleri  yazabilecek gazete yok. Örneğin Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'in twitter'da sabitlediği ama tıkladığınızda sayfadan uçurulduğunu göreceğiniz yazısında Türkiye ve ABD arasındaki pazarlıklara ilişkin detayları bulabilirsiniz. Oysa çözüm eninde sonunda bu görüşmelerle sağlanacak. Medya, krize benzin dökmekle meşgul olmak yerine, çözüm girişimlerini cesaretlendirse belki çözüm de daha kolay olurdu. Fehmi Koru'nun kendi blogunda altını çizdiği gibi, "Deniz Yücel hala cezaevinde olsaydı, ABD ile kavga devam ederken, Almanya ve Avrupa Birliği’nden şimdi alınan kuvvetli destek gelebilir miydi?"

Bundan önceki yazımda da vurguladığım gibi, medya çatışmalara dayalı habercilik pratiklerini sürdürdükçe bu tür krizleri sadece daha büyütecek ve içinden çıkılmaz hale getirecektir. Eğer ifade edildiği gibi, hepimiz aynı gemideysek, medyanın görevi geminin doğru yönetilip yönetilmediği konusunda gözcülük yapması ve sorun çıktığında çözüm önerilerine kulak kabartmasıdır. Doğru gazetecilik budur! 
    

10 Ağustos 2018 Cuma

ÇÖZÜM GAZETECİLİĞİ

Geleneksel gazetecilik, savaş ve çatışma odaklı, sansasyon arayan ve skandal peşinde koşan habercilik anlayışıyla bugüne kadar çok eleştirildi, çokça da alternatif önerildi: Barış gazeteciliğihak haberciliği, yurttaş gazeteciliği, yapıcı gazetecilik.

Son yıllarda çözüm gazeteciliği de alternatifler arasına girdi. Açıkçası ben barış gazeteciliğini anlattığım bir yazımda, barış gazeteciliğini, "çatışmaları şiddete başvurmadan ortadan kaldırmak için çözüm arayan gazetecilik anlayışı" şeklinde tanımlamıştım. Nitekim Sarphan Uzunoğlu da, 2016 yılında Journo'da yayımlanan yazısında Türkçe literatürdeki barış gazeteciliği / çözüm gazeteciliği vurgusuna dikkat çekiyordu: "Çözüm gazeteciliği diye arama yaptığımda karşımıza hemen ‘barış gazeteciliği’ kavramı çıkıyor. Elbette bu gazetecilik yöntemi de çok mühim ve üstünde durulması gereken bir yöntem ama çözüm gazeteciliği ve barış gazeteciliği başka şeyler." Bu iki gazetecilik türü gerçekten başka şeyler mi emin değilim, çünkü barış gazeteciliği, Johan Galtung'un da çeşitli yazılarında ifade ettiği gibi, barış odaklı, gerçek odaklı, halk odaklı ve çözüm odaklı bir gazetecilik anlayışını ifade ediyor.

Peki eğer çözüm gazeteciliği başka bir gazetecilik anlayışını ifade ediyorsa, nedir o anlayış? Sarphan Uzunoğlu, solutionsjournalism.org tarafından yapılan tanımı aktarıyor: "Çözüm gazeteciliği sosyal sorunlara yönelik her türlü eylem, tepki ve gelişim konusunda titiz ve zorlu bir araştırma, inceleme gerektiren bir gazetecilik türü olarak tanımlanıyor." Bu tanımı da açıyor: "Kritik ve açık bir dille çözüm üretmeye çalışan ya da çözüm üretmiş aktörlerin hikâyelerini ele alıyor. Yalnızca çözümün nasıl işlediği ya da başarının nasıl elde edildiği değil aynı zamanda neden işleyemediği gibi konularla da ilgilenebiliyor."

Bu gazetecilik anlayışını son olarak Birgün gazetesinde Ümit Alan da bir yazısında anlattı, üstelik, "Çözüm gazeteciliğine var mıyız?" gibi iddialı bir başlıkla. Ümit Alan, "Değerli vaktimizi ve yerimizi daha anlamlı şeylere ayırabiliriz. Kendim yazacak olduğum için değil, kim yazarsa yazsın anlamlı olacak şeylerden söz etmek istiyorum. Çözüm gazeteciliği (solutions journalism) gibi. Bu kavram, geçen haftaki yazıyı bitirirken umutsuzluk gazeteciliğine karşı bir öneri olarak aklımdaydı" diye bir giriş yaptıktan sonra çözüm gazeteciliğini özendiren ve David Bornstein, Tina Rosenberg ile Courtney E. Martin tarafından kurulan Çözüm Gazeteciliği Ağı'ndan söz ediyor. Alan, bu ağın amacının, "sosyal sorunların çözümüne yönelik gelişmeleri öne çıkaran gazeteciliği desteklemek ve yaygınlaştırmak" olduğunu ifade ediyor. Ümit Alan yazısında ağ'da yer alan çözüm gazeteciliği örneklerine de değiniyor. Örneğin, işsizlik sorunuyla mücadele konusunda Next City gazetesi muhabiri Johnny Magdaleno'nun bir haberinden söz ediyor. Ben de araştırırken, Magdaleno'nun, Baltimore'da genç uyuşturucu satıcılarının kıyafet tasarımcılığı yolu ile nasıl yerel ekonomiye olumlu katkı yaptıklarına ilişkin bir haberine baktım. 

Çözüm Gazeteciliği Ağı

Çözüm Gazeteciliği Ağı'nda 150 ülkede 713 medya kuruluşu tarafından üretilen 4136 çözüm gazeteciliği haberine erişim olduğu ifade ediliyor. (Ümit Alan'ın yazısında 147 ülkede 699 haber merkezi tarafından üretilen 3947 haber deniyordu, demek ki bu arada yeni haberler eklenmiş ağ'a). 2015 yılında, Jennifer Hattam imzasıyla The National isimli web sitesinde yayımlanan "Istanbul is slowly but surely getting on its bike" başlıklı haber, İstanbul'daki trafik sorununun bisikletli ulaşım ile nasıl azalabileceğini anlatıyor. Haberde şöyle bir ikilemden söz ediliyor: "Kentin daha bisiklet-dostu bir kent haline gelebilmesi için, bisikletli sayısının artması gerekiyor ki, talepleri gözardı edilemesin. Ancak çoğu kişi, kent bisiklet dostu haline gelene kadar bisiklet sürmek istemiyor." Haber, bisikletli sayısının nasıl artırılabileceğine ilişkin önerilere de yer veriyor.  

Çözüm gazeteciliği kriterleri

Çözüm Gazeteciliği Ağı'nda, bir haberin çözüm gazeteciliği olarak tanımlanabilmesi için şu temel kriterlere uygun olması gerektiği ifade ediliyor:
1. Haber, toplumsal sorunlara ilişkin çözümlere derinlemesine odaklanmalı,
2. Haber, öneri olarak sunulan çözümün nasıl işlediğini anlaşılır biçimde anlatmalı,
3. Haber, çözümden elde edilen sonuçları sunarak, iyi niyete değil çözüm önerisinin etkililiğine odaklanmalı,
4. Haber sadece esin kaynağı olmamalı, aynı zamanda başkalarının kullanabilecekleri kavrayışlar da sunmalı.
5. Haber sadece başarılı yanları değil, başarısızlıkları da aktarmalı.

Ağ'da nelerin çözüm gazeteciliği olarak değerlendirilemeyeceği de örnekleniyor.
1. Kahramanlaştırma öyküleri. Örneğin, dünyayı kurtarmak için yüksek maaşlı işini bıraktı gibi haberler.
2. Hayat kurtaran küçük buluşlar şeklinde parlatma hikayeleri.
3. Okurdan yardım isteyen aktivist habercilik.
4. Dünyada iyi insanlar da var diyen haberler.
5. Sorunlara uzman çözümleri öneren haberler. Sağlık ya da eğitim haberlerini bu bağlamda değerlendirebiliriz. 

Böylesine keskin çizgiler çizmek yerine, yaşanan sorunlara önerilen çözümlere odaklanan her haberi bu kapsamda değerlendirmek galiba en doğrusu. Örneğin, sokak köpeklerinin barınma ve yiyecek sorunlarını çözmek için kurulan Patiliköy haberini elbette çözüm gazeteciliği olarak görmek gerekiyor. Düzce'de depremzedelerin geliştirdiği Umut Evleri Projesi de bu kapsamda değerlendirilmeli. Hürriyet'ten İsmail Saymaz'ın haberi, projenin nasıl ortaya çıktığını ve ne aşamada olduğunu ayrıntılarıyla aktarıyor. Nitekim aynı projeyi CITYLAB'da aktaran Jennifer Hattam'ın haberi Çözüm Gazetecileri Ağı'nda yer alıyor. Hakkari'de kırsal bölgelerde yaşayan kadınların yerel özellikli kıyafetler üreterek ekonomiye katılmalarını sağlayan Sevil İke'nin projesine ilişkin haberleri de çözüm gazeteciliği olarak görmek gerekir. Benim en fazla önemsediğim projelerden birisi olan, şarkıcı Haluk Levent'in kurucusu olduğu Anadolu Halk ve Barış Platformu'nun (AHBAP) çalışmalarına ilişkin haberleri de çözüm gazeteciliği örneği olarak görüyorum.   

Çözüm Gazeteciliği Ağı'nda Türkiye'den üretilmiş epey İngilizce haber var. Örneğin, BBC web sayfasında yayımlanan haber, Gaziantep'teki bir ilkokulda Suriyeli çocukların Türk çocuklarla nasıl kaynaştıklarını anlatıyor. New York Times Magazine'de yayımlanan oldukça ayrıntılı haber ise, Kilis'te inşa edilen mülteci kampına yer veriyor. Batı medyası Türkiye ile ilgili hep olumsuz haberler yapıyor diyenler, New York Times Magazine'in bu haberini mutlaka okumalı. Böylesine detaylı haberleri Türk medyasında bulmak neden zor, onu da anlamak mümkün değil.Yine CITYLAB'da yayımlanan, sokakta tasarımlarıyla ilgili haber de okunmaya değer. 

Çözüm gazeteciliği üzerine araştırmalar

Çözüm Gazeteciliği Ağı'na dahil olan altı medya kuruluşunda (The Baltimore Sun, Minneapolis Star Tribune, Ms. Magazine, Northern Light, Richland Source, and WNYC) çözüm gazeteciliği kapsamında haberler üreten 23 ve yine aynı medya kuruluşlarında rutin haberler üreten 10 gazeteci olmak üzere toplam 33 gazeteci üzerine yapılan bir araştırma, çözüm gazeteciliği projelerinde çalışan gazetecilerin yaptıkları işten daha fazla doyum elde ettiklerini, mesleklerini daha anlamlı bulduklarını, daha fazla gurur duyduklarını, geleceğe dair daha iyimser olduklarını, meslektaşlarıyla ve okurlarıyla daha fazla bağ kurduklarını ortaya koyuyor. 

Çözüm Gazeteciliği Ağı'na dahil 14 gazeteciyle yarı-yapılandırılmış görüşmelere dayalı bir başka araştırmada, gazetecilerin çözüm gazeteciliği yapmaktan heyecan duyduklarını; çözüm gazeteciliğini, ekstra bir adımı daha olan araştırmacı gazeteciliğe benzettiklerini; çoğu sorunun çözüm gazeteciliği yaklaşımıyla haberleştirilebileceğini düşündüklerini; nesnelliğin çözüm gazeteciliği için de bir meydan okuma olduğunu, ancak haberlerde daha fazla kanıta yer vererek nesnelliğin sağlanabileceğini ifade ettiklerini ortaya koymaktadır. Bu gazeteciler ayrıca, çözüm gazeteciliği için tıpkı diğer alternatif gazetecilik pratiklerinde olduğu gibi medya yönetiminin bu habercilik pratiğine inanmış ve yeterli desteği veriyor olmasının gerekli olduğunu da belirtiyorlar.    

ABD'de çevrim içi anketle 242 kişi üzerinde yapılan bir deneysel çalışmada, insanların kadın ticareti haberciliği bağlamında harekete geçmelerini sağlamada şok edici haberlerin mi yoksa çözüm odaklı haberlerin mi daha etkili olduğunu araştıran Karen McIntyre ve Meghan Sobel, çözüm odaklı haberlerin kadın ticaretine maruz kalanlara yönelik empatiyi artırma, sorunu daha iyi anlamalarını sağlama, haberi paylaşma arzularını kamçılama ve eylemde bulunma isteklerini artırma bağlamında fazla bir etki yaratmadığını bulmuşlar. Öte yandan, çözüm odaklı haberleri okuyanlar kendilerini daha pozitif hisetmişler ve benzer haberleri okuyabileceklerini ifade etmişler. Araştırmacılar, çözüm gazeteciliğinin merhamet yorgunluğunu (compassion fatique) azaltmada etkisi olabileceğini savunuyorlar. 

Yine ABD'de bu kez 755 kişiyle yapılan bir başka araştırmada, çözüm gazeteciliği içeren haberleri okuyanlar, çözüm içermeyen, sorun odaklı haberleri okuyanlardan farklı cevaplar vermiş. Çözüm içeren haberleri okuyanlar, haberlerin kendilerine daha fazla ilham verdiğini, soruna ilişkin bilgilerinin ve duyarlılıklarının arttığını, çözüm için katkıda bulunmaya istekli olduklarını, haberi sosyal medyada paylaşabileceklerini, benzer nitelikteki haberlerin ilgilerini çekeceğini ifade etmişler. Yani çözüm gazeteciliği içeren haberler okurda hem farkındalık yaratmış hem de okurların soruna duyarlılıklarını arttırmış. Galiba haberde ele alınan sorunun ne olduğuna göre tepkiler farklılaşabiliyor.

Burada bir parantez açıp, medyanın olumsuz haberlerinin yol açtığı merhamet yorgunluğu kavramından da söz etmek gerekiyor. Merhamet yorgunluğu kısaca, insanların toplumsal sorunlara ilişkin bir haber okuduklarında neden harekete geçmediklerini anlatan bir psikoloji kuramı. Kurama göre, okurlara sunulan acılı haberler arttıkça, insanların bu türden haberlere ilişkin duyarlılıkları azalıyor ve sonuçta eyleme geçme istekleri de yok oluyor. Araştırmalar medyanın merhamet yorgunluğuna dört biçimde katkıda bulunduğunu gösteriyor: sansasyonel olana vurgu; sürekli olumsuz haberler verme; sorunları bağlamına oturtmadan aktarma; sadece sorunları haber yapma ve çözümlere yer vermeme. 

Parantezi kapatmadan benzer bir kuramdan daha söz etmek istiyorum: "Öğrenilmiş çaresizlik". Pozitif psikolojinin önemli isimlerinden Dr. Martin Seligman'la ilişkilendirilen öğrenilmiş çaresizlik kuramına göre, insanlar, yaşadıkları başarısız deneyimlerden hareketle, ne yaparlarsa yapsınlar başarısız olacaklarına inanmaya başlarlar. Dokuz kere aynı sınava girip başarısız olan kişi büyük olasılıkla başarabileceği inancını çoktan kaybetmiştir. Bu kuramı gazeteciliğe uyarlayarak, sürekli olumsuz haberler yayımlayan medyanın insanlar üzerinde öğrenilmiş çaresizlik etkisi yarattığını savunan psikologlar var.

Sonuç yerine

Son yıllarda Türkiye'de de alternatif gazetecilik arayışları giderek artmış durumda. Benim de savunucularından birisi olduğum barış gazeteciliği, biraz da sadece Kürt sorunuyla ilişkili olarak gündeme getirildiği için artık pek konuşulmuyor. Bu arada, Sevda Alankuş hocanın yazdığı Barış Gazeteciliği Elkitabı'nı da buraya iliştirmiş olayım. Alternatif gazetecilik pratiği olarak çözüm gazeteciliği bağlamında aslında yapılması gereken çok zor değil. Birgün'den Ümit Alan'ın da ifade ettiği gibi, "sorunu bilen gazeteci, bakış açısını biraz değiştirerek çözüme de odaklanabilir." 

Kuşkusuz adı konmasa da Türkiye'de çözüm gazeteciliği örnekleri bulmak zor değil. Mesele bunları daha görünür kılmak ve medyada yaygınlaştırmak. Böylece, geleneksel medyada egemen olan soruna ve çatışmaya odaklı olumsuz haberciliğe yol açan haber değerlerini değiştirmeye de katkıda bulunabiliriz. 

İletişim fakültelerinin de bu türden yaratıcı, alternatif habercilik pratiklerini teşvik etme anlamında olumlu bir rol oynaması gerekir.   

HABER SİTELERİ / 2022-2023

 2022-2023 eğitim yılı Güz döneminde Üsküdar İletişim'de verdiğim Gazeteciliğe Giriş dersi kapsamında öğencilerimin açtığı haber siteler...