22 Eylül 2017 Cuma

GAZETECİLİK ETİĞİ: SAĞLIK HABERCİLİĞİ

Sağlık haberciliği konusunda son yıllarda epey çalışmalar yapıldı, üniversitelerde tezler yazıldı, yazılıyor. Bazı üniversitelerde sağlık haberciliği dersleri veriliyor. Basın İlan Kurumu, Anadolu Ajansı gibi kurumlar sağlık haberciliği konusunda eğitimler düzenliyor. 

Hatta bu alanda üç dernek bile var: Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAMDER), Sağlık Muhabirleri Derneği (SMD) ve Sağlık İletişimi Derneği (SİLDER). 

Sağlık haberciliği konusunda yazılarını takip ettiğim gazetecilerin başında Esra Öz geliyor. Esra Öz'ün kendi blogunda sağlık haberciliğiyle ilgili yazılar yer alıyor. Sağlık haberciliği konusunda güvenilir bir başka kaynak da, saglikmuhabiri.com
  
Sağlık haberciliği için etik ilkeler

Sağlık haberciliği konusunda en kapsamlı etik ilkeler, Sağlık Gazetecileri Derneği (Association of Health Care Journalists) tarafından 2004 yılında hazırlanmış, ancak derneğin web sitesi faal değil. 

Türkiye'de Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAMDER) de etik ilkeler hazırlamış. Sağlık Muhabirleri Derneği'nin (SMD) web sayfasında etik ilkeler yer almıyor. Sağlık İletişimi Derneği'nin (SİLDER) de belirlenmiş etik ilkeleri yok.  

Türkiye Gazeteciler Derneği tarafından hazırlanan Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde sağlık haberlerine ilşkin şu ilke yer alıyor:

"Sağlık: Sağlık konusunda sansasyondan kaçınmalı, insanları umutsuzluk veya sahte umut verecek yayın yapılmamalıdır. Tıbbi alandaki araştırmalar kesinleşmiş sonnuçlar gibi yayınlanmamalıdır. İlaç tavsiyesinde mutlaka uzmana danışılmalıdır. Hastanelerde araştırmalar yapan, bilgi ve görüntü almaya çalışan gazeteci, kimliğini belirtmeli ve girilmesi yasak bölümlere ancak yetkililerin izniyle girmelidir. Yetkilinin, hastanın veya yakınının izni olmaksızın hastane ve benzeri kurumlarda hiç bir yolla ses ve görüntü alınmamalıdır."

Sağlık haberciliği konusunda yapılan çalışmalarda da etik sorunlara değinilıyor ve öneriler yapılıyor

Ben bu yazıda, sağlık haberciliği konusunda bazı temel ilkeleri belirlemeye çalıştım. 

1. Sağlık haberlerinde doğruluk ve nesnellik, profesyonel gazeteciliğin bir gereğidir. 

2. Sağlık haberlerinde kamu yararı esas alınır. Özel amaç ve çıkarlara hizmet eden habercilikten kaçınılır.

3. Hastalarda gerçekçi olmayan umut yaratabilecek şekilde haber yapmaktan kaçınılır. 

Örneğin, "mucize ilaç", "çare bulundu" gibi haberler sorunludur. 

4. Sağlık haberi yapan gazeteciler, tıbbi araştırma süreçleri hakkında bilgili olmak zorundadırlar. Henüz deney aşamasındaki çalışmalar bitmiş gibi sunulamaz.

5. Sağlık haberlerinde sansasyonel bir dil kullanmaktan, toplumu paniğe sürükleyecek habercilik yapmaktan kaçınılır.  

6. Sağlık kuruluşları ve hekimlerle ilgili suçlayıcı haberlerde denge gözetilir, cevap hakkına saygı gösterilir. Hastane ve hekimlerle ilgili iddialar iddia olarak verilir; peşin hükümlü, yargılayıcı ifadelerden kaçınılır. 

Hastanelerdeki olumsuzlukları haber yapmak gazetecilerin görevidir, ancak bu haberlerde bilginin doğruluğundan emin olmak, hasta haklarına saygı göstermek, suçlanan kurum ya da kişilerin cevap haklarına saygı göstermek de gerekir. Amaç, toplumu tam ve doğru bilgilendirmek olmalıdır. Nitekim, özel hastanede skandal görüntüler diye sunulan haberdeki kişinin haberin yayımlanmasından birkaç gün önce vefat ettiği ortaya çıkmıştır 

7. Haberlerde hasta haklarını ihlal edecek şekilde haber yapmaktan kaçınılır. 

Örneğin, hastanın bilgisi ve onayı olmadan hastanede görüntü alınması, hastalık bilgilerinin haberde kullanılması doğru değildir. 

8. Haber kaynaklarının mesleki bağlantıları haberde açık biçimde belirtilir. 

9. Sağlık haberlerinde damgalayıcı ve ötekileştirici ifadeler kullanmaktan kaçınılır. 

Örneğin, "1 şizofren 3 polisi şehit etti" haberinde şizofren sözcüğü sadece başlıkta yer alıyor. İnsan ticareti kapsamında değerlendirilmesi gereken, "2 fahişe 200 Vanlıya AİDS bulaştırdı" haberinde ise insan ticareti mağduru olma ihtimali yüksek iki kadın suçluymuş gibi yansıtılıyor.

10. Suçla ilgili davranışlarla ruhsal hastalıklar arasında doğrudan bir bağlantı varmış gibi haber yapmak doğru değildir

11. Bilimsel değeri olmayan "alternatif tıp" gibi tedavi yöntemlerinin özendirilmesinden kaçınılır. 

Örneğin, şu haberde kanseri 20 günde iyileştiren bir ottan söz ediliyor. Şu haberde de zerdeçal yiyenin kansere yakalanmayacağı iddia ediliyor.

12. Sağlık kuruluşları arasında haksız rekabete yol açacak şekilde reklam içerikli haber yapmak doğru değildir. Advertorial (reklam haber) yayınlarında içeriğin advertorial olduğu açık biçimde belirtilir. Özel sağlık kuruluşlarıyla ilgili reklam ve tanıtım yasaklarına haberlerde de dikkat edilir. 

13. İlaç şirketleri ya da sağlıkla ilgili kuruluşlar tarafından düzenlenen gezilere gidildiği takdirde, gezinin davetli olduğu haberde açıkça belirtilir.

14. Sağlık haberlerinde tık alma amaçlı, kadın cinselliğini ön plana çıkaran fotoğraflar ve görseller kullanmak doğru değildir.

15. Haberin öznesinin çocuk olduğu sağlık haberlerinde çocuğun zarar görmemesi ilkesi esas alınır.   

16. Sağlık alanında önleyici ve uyarıcı nitelikte haberler yapılırken konunun uzmanlarına danışılır. 

Örneğin "uyuyan güzel diyeti" gibi saçma haberler yapmak doğru değildir.

Bu yazıda kaleme aldığım etik ilkeleri bir taslak metin olarak değerlendirmek gerekir. Kuşkusuz, sağlık muhabirlerinin, sağlık iletişimi alanında çalışmalar yapan akademisyenlerin ve hekimlerin de katkısıyla sağlık haberciliği konusunda bir sağlık haberciliği bildirgesi ortaya konabilir.  

18 Eylül 2017 Pazartesi

TRAFİK KAZASI HABERLERİ YAZIM KILAVUZU

Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici, çalışmalarını takdirle izlediğim bir gazeteci. Gazetecilik etiği konusunda zaman zaman görüş alış verişinde bunuyoruz. Geçen hafta, trafik kazalarının nasıl haberleştirilmesi gerektiği konusunda Anadolu Ajansı ile birlikte ortak bir metin hazırladıklarını söyleyince  çok sevinmiştim. Nihayet bugün 10 maddelik "Trafik Kazası Haberleri Yazım Kılavuzu" kamuoyuyla paylaşıldı. Faruk Bildirici yazısında, uzlaşının nasıl gerçekleştiğini de anlattı. 

Anadolu Ajansı da uzlaşma metnini abonelerine bir haberle duyurdu. Haberde, hazırlanan kılavuz ile trafik kazalarının önlemesine katkı sağlamanın ve haberlerin sunumunda farklı yaklaşımları ortadan kaldırmanın amaçlandığı ifade edildi: "Belirlenen ilkelere göre, kaza haberlerinde kamu yararı esas alınacak, hayatını kaybeden ya da yaralananların isimleri, yakınlarının öğrendiğine emin olunmadan haber metinlerinde yer almayacak. Ayrıca artık kazaya karışan otobüs şirketlerinin isimleri de haber metinlerinde yer alacak, fotoğraf ve görüntülerde de firma isimleri gizlenmeyecek." 



Okur temsilcilerinden ortak tavır

Faruk Bildirici'nin başlattığı girişime diğer okur temsilcileri de destek verdi. Yazıları Pazar gününe alınan Milliyet okur temsilcisi Belma Akçura, kılavuzu dün paylaşmıştı. Akçura yazısında, "Trafik kazaları giderek artıyor. Geçen yılın istatistiklerine göre 1 milyon 182 bin trafik kazasında 7 bin 300 kişi hayatını kaybetti. 307 bin 619 kişinin yaralandığı trafik kazalarında 30 milyar liralık hasar meydana geldi. Medyanın trafik haberlerini nasıl görmesi gerektiği konusu, tam da bu nedenle önem kazanıyor" dedi.

Bugün de Sabah okur temsilcisi İbrahim Altay ile Cumhuriyet okur temsilcisi Güray Öz kendilerine ayrılan sütunlarda kılavuzu paylaştılar. İbrahim Altay, "Bilmem hatırlar mısınız? Eskiden otobüs şirketleri bir kazaya karıştıklarında ya da yolda kaldıklarında hep aynı görüntü ile karşılaşırdık: Üzeri gazete kâğıdıyla kaplandığı için okunmayan amblemler, firma isimleri... Şoförlerin ya da muavinlerin ilk işi o kısımlara gazete yapıştırmak olurdu. Fotoğraf çekilirse, haber yapılırsa firma ismi çıkmasın diye. Zamanla şoför ve muavinlerin yerini gazeteciler, gazete kâğıtlarının yerini haberler aldı. Evet, aynen böyle oldu. Firmanın adını ve amblemini gizlemeye gerek kalmadı; çünkü ajanslar, gazeteler, televizyon kanalları bunu kendiliklerinden yapıyordu. Kazaya karışan şirketin adı kesinlikle yayımlanmıyordu. Olay yerinden çekilen fotoğraflarda, şayet varsa, firma ismi buzlanıyordu. Bunun da yasal bir zorunluluk olduğu iddia ediliyordu yahut sanılıyordu" diyerek başladığı yazısında, nihayet kamu yararını ön plana alan bir kılavuz hazırlandığını ifade etti

Cumhuriyet okur temsilcisi Güray Öz de, "Bu arada yeni bir gelişme de özel olarak trafik kazası haberlerinin yazımı konusunda yine Bildirici’nin çabası ile gerçekleşti. Hazırlanan ve tartışmaya açılan metin Anadolu Ajansı’nın da katkısıyla kesinleşti. Gazeteler, TV kanallları ve haber ajansları da bu bu metni onayladılar. Cumhuriyet gazetesi de onay verenler arasında yer aldı...Böylece habercilerin gerçekten işlerine yarayacak ve kamu yararını gözetecek haberler yapmalarına katkı yapacak bir ilkeler metni ortaya çıkmış oldu. Muhabir ve editör arkadaşlaramızın bu kılavuzu dikkate alacaklarından hiç kuşku duymuyorum" dedi.

Medyada büyük uzlaşma

Hürrriyet gazetesi ve Anadolu Ajansı'nın birlikte hazırladığı metne toplamda 26 medya kuruluşu destek verdi: Destek veren kuruluşlar: Anadolu Ajansı, A Haber, Akşam, Birgün, CNN Türk, Cumhuriyet, Daily Sabah, DHA, Habertürk Gazetesi, Habertürk TV, Halk TV, Hürriyet, Hürriyet Daily News, Kanal D, Kanal 7, Milliyet, NTV, Posta, Sabah, Sözcü, Star, TRT, TV Net, Ülke TV, Vatan, Yeni Şafak.

Bu uzlaşının diğer medya kuruluşları ve özellikle de yerel medya tarafından da destekleneceğini umuyorum. Öte yandan, uzlaşının kağıt üzerinde kalmaması için çalışmalar yürütülmesi ve özellikle trafik haberlerini yazan muhabirlerin bilgilendirilmesi de gerekiyor.

Trafik kazası haberleri yazım kılavuzu

1. Trafik kazası haberlerinde kamu yararı esas alınır; yansız, nesnel ve yalın bir dil kullanılır; sansasyonel, peşin hüküm içeren ifadelerden kaçınılır.
2. Ölümlü kazaya karışan taşıtın/otobüsün firmasının adı, firma ya da sürücüyü suçlamadan; kazanın oluş şekli ile ilgili kesin ifadeler kullanmadan yazılır. Fotoğraf ve görüntülerde firma ismi ve plaka buzlanmaz.
3. Kazaya karışan taşıt/otobüs sürücülerinin kusur oranı yazılmaz; bu konuda yorum yapılmaz.
4. Kazaya karışan taşıt/otobüs firmasının yetkililerinin kazayla ilgili görüşüne başvurulur; varsa açıklamalarına haberde mutlaka yer verilir.
5. Görgü tanıkları ya da yolcuların kazanın oluş şekliyle ilgili tanıklıkları nesnel bir dille ve iddia olarak verilir. Abartılı, suçlayıcı ifadeler haberde kullanılmaz.
6. Kaza haberlerinde kaynağı belirsiz açıklama ya da demeç kullanılmaz. Yetkililerin açıklama ya da demeçlerine isim ve unvanlarıyla birlikte yer verilir.
7. Trafik raporu ve kazayla ilgili diğer belgeler de takip edilerek haber yapılır.
8. Trafik kazalarında yaşamını yitiren ya da yaralananların isimleri, yakınlarının öğrendiğine emin olunmadan haber yapılmaz.
9. Trafik kazası haberlerinde kanlı ve insan onurunu zedeleyici fotoğraf ve görüntü kullanılmaz. Ölülerin yakın plan fotoğraflarına yer verilmez; uzak plan fotoğraflarda yüzler mutlaka buzlanır.
10. Trafik kazası haberlerinde firmalar ile yetkililerin kazaları engelleyecek önlemler almalarını sağlamaya ve toplumu kazalara karşı bilinçlendirmeye özen gösterilir. Eğitici, öğretici uzman görüşlerine de haberlerde yer verilir.
Yani mesele sadece kazaya karışan otobüs firmalarının adının haberde verilmesiyle sınırlı değil. Kılavuz öncelikle, kamu yararı kavramını merkeze alıyor; haber diline vurgu yapıyor; kanlı görüntülerin kullanılmaması gerektiğinin altını çiziyor; ve daha da önemlisi, kazalara karşı önlemler alınmasında ve toplumun kazalara karşı bilinçlendirilmesinde medyaya olumlu bir görev yüklüyor.  
2002 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü adına Senem Çınarbaş'la birlikte yaptığımız, "Türk basınında yayımlanan trafik haberlerinin analizi" başlıklı çalışmanın sonunda da benzer öneriler yapmıştık: Sadece kazaları değil, kazaları azaltacak önlemleri de haberleştirmek; köşe yazılarında trafik sorunlarına daha fazla değinmek; kaza haberlerinde bilgilendirmeyi esas almak ve olayı sansasyonelleştirecek ifadelerden ve fotoğraf kullanımından kaçınmak.

Kılavuzun yaşama geçirilmesinde okurlara da büyük görev düşüyor. Etik açıdan sorunlu trafik kazası haberleri başta okur temsilcileri olmak üzere bu kılavuza destek veren tüm medya kuruluşlarının yöneticilerine şikayet edilmeli ki hatalar düzeltilsin, uygulama kalıcı hale gelsin.
Uzlaşının sürmesi lazım
Trafik kazası haberlerinin yazımı konusundaki uzlaşının diğer pek çok alanda da sürebileceğini düşünüyorum. Ben de zaten bir süredir farklı habercilik alanlarında yaşanan etik sorunlara dikkat çekmeye çalışıyorum. Örneğin, göçmen, sığınmacı ve mülteci haberciliği; yine Faruk Bildirici'nin hazırladığı "isimlerin kodlanması ve fotoğrafların buzlanması" kılavuzu üzerine yazdığım yazı; cinayetlerin nasıl haber yapılması gerektiği; insan ticareti haberlerinin veriliş biçimi gibi. Ayrıca, kadın cinayetlerinin nasıl haberleştirilmesi gerektiği; çocuklara ilişkin suç haberlerinde uyulması gereken ilkeler gibi konularda da gazetecilere yol gösterici kılavuzlar hazırlanabilir. Gazetecilik etiği konusunda uzlaşı alanlarını ne kadar çoğaltabilirsek o kadar iyi. Bu çabalara akademinin de destek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Belki bu çabalar ve iyileştirmeler sonucunda gazeteciliğe duyulan güven de arzu edilen seviyelere çıkar. 




   

14 Eylül 2017 Perşembe

SIĞINMACI, MÜLTECİ ve GÖÇMEN HABERLERİ İÇİN ETİK İLKELER

Gazetecilerin haber yaparken terminolojik sorunlar yaşadığı konulardan biri sığınmacı, mülteci ve göçmen haberciliğidir. Bu yazıda kavramsal düzeyde konuya açıklık getirmeye ve etik ilkeler geliştirmeye çalışacağım.

Göçmen kimdir? Göçmen, en basit tanımıyla, iş bulma ve daha iyi ekonomik koşullara kavuşma arzusuyla ülkesinden kendi isteğiyle ayrılmayı ve başka ülkede yaşamayı seçen kişidir. Uluslararası Göç Örgütü'nün (IOM) 2015 yılı verilerine göre, dünyada uluslararası göçmen statüsünde 244 milyon kişi bulunmaktadır. En fazla göçmen nüfusa sahip olan ülkeleri de sıralayalım: ABD 46.6 milyon; Almanya 12 milyon; Rusya 11.9 milyon; Suudi Arabistan 10.2 milyon; Britanya 8.5 milyon; Birleşik Arap Emirlikleri 8.1 milyon; Kanada 7.8 milyon; Fransa 7.8 milyon; Avustralya 6.7 milyon; İspanya 5.8 milyon. (Bu arada şu bilgiyi de vereyim. Körfez ülkelerinin nüfusunun çoğunluğu göçmenlerden oluşuyor: BAE yüzde 88.4; Katar yüzde 75.5; Kuveyt yüzde 73.6; Bahreyn yüzde 51).


Düzensiz göçmenler


Elbette göçmenlerin tümü de yasal yollarla ülke değiştirmiş değildir. Bazı kişiler, ya yasadışı yollarla başka bir ülkeye girmiş olabilirler ya da vize süreleri dolmuş olabilir. Bu durumdaki kişilere "düzensiz göçmen" denilmektedir. Bu durumla ilgili bir haber şuradadır. Ancak medyada düzensiz göçmenlere ilişkin haberlerde genellikle "yasadışı göçmen" ya da "kaçak göçmen" terimleri kullanılmaktadır.  


Bu kullanımlardan hangisinin doğru olduğu tartışmalıdır. Associated Press 2013 yılında "yasadışı göçmen" (illegal immigrant) tanımının doğru olmadığını, artık göç haberlerinde bu tanımı kullanmayacağını duyurdu. Açıklamada, yasadışı teriminin kişiyi değil, eylemi niteleyebileceği ifade edildi. "Yasadışı yollarla ülkeye giriş yapan göçmenler" gibi. Kanaatimce, "düzensiz göçmen" kavramı daha doğru bir tanımlamayı içeriyor. Batı medyasında düzensiz göçmenlerin "belgesiz göçmen" (undocumented migrant) olarak tanımlandığını da görüyoruz. Yalnız bu tanımın çok da doğru olmadığı söylenebilir. Belki kişilerin belgeleri vardır da istenen belgeler yoktur ya da ülkede kalış sürelerini geçirdikleri için kaçak durumuna düşmüşlerdir. Belki "izinsiz göçmen" (unauthorized immigrant) teriminin kullanılması daha doğru olabilir. Nitekim bu terimin Amerikan medyasında kullanıldığını görüyoruz


İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye'de yakalanan "düzensiz göçmen" sayısında son yıllarda ciddi bir artış söz konusudur.


Sığınmacı ve mülteci

Sığınmacı kavramı ile mülteci kavramı birbiriyle ilişkili iki kavram. Sığınmacı en basit şekilde tanımlarsak, mülteci başvurusu yapan kişinin başvuru değerlendirme sürecindeki statüsünü anlatıyor. Burada asıl önemli olan, mülteci kavramı. Mülteci, Birleşmiş Milletler tarafından 1951 tarihinde kabul edilen Cenevre Sözleşmesi'nde şöyle tanımlanıyor: "Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen" kişilerdir. 

6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu da bu tanımı kabul etmiş görünüyor. Yalnız önemli bir sınırlama ile: "Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir." Yani bu yasaya göre sadece Avrupa ülkelerinden başvuranlar mülteci statüsüne sahip olabiliyor. Dolayısıyla aşağıdaki haberlerdeki mülteci tanımlamalarında sorun var. 
- Türkiye'deki mülteci sayısı tahmin edilenden yüksek (DW)
- Türkiye'deki mülteci sayısı 3,5 milyon (Cumhuriyet)

Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre 2015 yılı itibarıyla dünyada 21.3 milyon mülteci, 3.2 milyon da sığınmacı bulumaktadır.


Suriyelilerin durumu


Suriye'deki iç savaş nedeniyle Türkiye'ye geçiş yapan Suriyeliler medyada ya sığınmacı ya da mülteci olarak adlandırılıyorlar. Oysa, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne göre, Suriyeliler "geçici koruma" statüsü verilmiş yabancılar olarak tanımlanıyor. (Göç İdaresi verilerine göre, 7 Eylül 2017 tarihi itibarıyla Türkiye'de geçici koruma statüsünde 3 milyon 168 bin 757 Suriyeli bulunuyor). 


Peki geçici koruma nedir? 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nda "geçici koruma" 91. maddede tanımlanıyor: 
"(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.(2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

Yani Türkiye, yasa gereği Suriyelilere mülteci statüsü veremediği için bu kişilere geçici koruma sağlamış durumda. Hatta Suriyelilerin zaman zaman, ne ulusal ne de uluslararası hukukta yer alan "misafir" statüsünde tanımlandıkları da oluyor. Öte yandan, her ne kadar Türkiye'deki Suriyelilerin hukuki statüleri mülteci ya da sığınmacı değilse de, bunların uluslararası hukuk açısından sığınmacı ya da mülteci statüsüne uygun yabancılar olduğunu da söylemek gerekiyor. Nitekim Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye'deki Suriyelileri mülteci (refugee) olarak adlandırıyor.


2016 yılında Avrupa Birliği ile Türkiye arasında imzalanan anlaşma özünde "düzensiz göçmen" olarak tanımlanan kişilerin iadesiyle ilgili. Ancak, Avrupa medyasında anlaşmanın mülteci anlaşması olarak tanımlandığını da görüyoruz


Gazeteciler için etik ilkeler


KKTC'de Medya Etik Kurulu başkanlığı yaptığım dönemde Mülteci Hakları Derneği ile ortak bir çalışma yürütmüş ve mülteci ve göçmen haberlerinde dikkat edilmesi gereken hususları belirtmiştik. O çalışmaya bazı ekler de yaparak, ilkeleri tartışmaya açmak istiyorum:


1. Sığınmacı, mülteci ya da göçmenleri suçluymuş gibi yansıtan, "yasadışı" ya da "kaçak" gibi sıfatlarla tanımlamak yanlıştır. Yasadışı göçmen ifadesi yerine "düzensiz göçmen", "izinsiz göçmen" veya "belgesiz göçmen" nitelemeleri yapılabilir. Ülkeye izinsiz giriş yapan sığınmacıların "kaçak" olarak etiketlenmesi, sığınmacılara karşı hoşgörüsüz bir siyasal ortamın oluşmasına yol açmaktadır. 


2. Mülteci statüsünü henüz kazanamamış ama mülteci olmak için başvuru yapmış olan kişilere sığınmacı denir. Türkiye'deki Suriyeliler yasa gereği mülteci statüsüne sahip olamadıkları için onları sığınmacı olarak tanımlamak daha doğrudur. (Ancak Türkiye'nin yasada düzeltme yaparak mülteci olabilme hakkını Avrupa dışından gelenlere de tanıması gerekir).

3. Gazeteler, sığınmacı ve göçmenlerle ilgili haberlere polisiye olayların aktarıldığı sayfalarda (genelde 3. sayfada) yer vermekte, bu veriliş biçimi sığınmacı ve göçmenleri otomatik olarak suçlu konumuna taşımaktadır.


4. Haberlerde sığınmacı ya da mülteci konumundaki kişilerin kimliklerini ifşa edecek şekilde, kendileri onay vermediği sürece isimlerini yazmak ya da fotoğraflarını yayımlamak doğru değildir. Çünkü bu tür haberler, sığınmacıların geldikleri kaynak ülkedeki ailelerinin can güvenliklerini tehlikeye atabilmektedir. 


5. Sığınmacılar genellikle olumsuz içerikteki haberlere konu olabilmekte, bu da  kamuoyunda sığınmacılara ilişkin olumsuz kanaatlerin pekişmesine yol açmaktadır. Gazetecilerin özellikle sosyal medyada dolaşıma sokulan ve gerçekliği tartışmalı söylentileri haberleştirirken çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Sığınmacıların yaşamlarına, yaptıkları işlere, başarılarına dikkat çeken haberler, sığınmacılara yönelik olumsuz imajların giderilmesine katkı yapacaktır.       


6. Barış gazeteciliği ilkeleri sığınmacı ve göçmen haberciliğinde yol gösterici olabilir. Sığınmacıları ötekileştirmemek; sığınmacıları "tehdit" ya da "düşman" olarak nitelemekten kaçınmak; haberlerde sığınmacıların açıklamalarına da yer vermek, sorunlarını dile getirmek; sığınmacıları insanileştirmek; sadece farklılıklara odaklanmak yerine benzerlikleri de vurgulamak; sadece şiddeti ve olumsuz olanı haberleştirmek yerine, olumlu gelişmeleri de haberleştirmek; sığınmacıları haberleştirirken çatışmacı bir dil yerine barışçı bir dil kullanmak; çözüm önerilerine daha çok yer vermek gibi.    


7. Sığınmacı ve göçmenleri, ülkede yaşanan işsizlik, yoksulluk gibi sorunların temel nedeniymiş gibi algılanmalarına yol açacak şekilde haberleştirmekten kaçınmak gerekir


8. Medya sorunun parçası olabileceği gibi çözümün de parçası olabilir. Sorumlu, etik ilkelere uygun, nesnel gerçeklere duyarlı ve dengeli bir habercilik, sığınmacı ve göçmenleri daha doğru biçimde temsil etmeye ve sorunlara insan hakları merkezli çözümler bulmaya hizmet edecektir.


9. Medya, sığınmacı, mülteci ve göçmen sorunlarıyla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarına daha fazla yer vermeli, onların çalışmalarından toplumun haberdar olmasına aracılık yapmalıdır. 


10. Sığınmacı, mülteci ve göçmenlere yönelik nefret söyleminden kesinlikle kaçınılmalı, haber kaynaklarının nefret söylemi içeren açıklamalarını haberleştirirken dikkatli bir dil kullanılmalıdır. En doğrusu, nefret söylemine hiç yer vermemektir.


Not: Sığınmacı, mülteci ve göçmen haberlerinin nasıl haberleştirildiğine ve neler yapılması gerektiğine ilişkin oldukça kapsamlı bir rapor Etik Gazetecilik Ağı (Ethical Journalism Network) tarafından yayımlanmıştır. İlgilenenlere bakmalarını öneririm.

5 Eylül 2017 Salı

GAZETECİLİK ETİĞİ: "İSİMLERİN KODLANMASI VE FOTOĞRAFLARIN BUZLANMASI KILAVUZU" ÜZERİNE

Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici, sadece Hürriyet gazetesinde yayımlanan haberler ve yazılarla ilgili eleştiri ve şikayetleri değerlendirmiyor, aynı zamanda Türk medyasının yaygın etik sorunları konusunda çözüm önerileri de geliştiriyor. Bunlardan biri de hangi durumlarda isimlerin kodlanması ve fotoğrafların kodlanması gerektiğine ilişkin hazırladığı kılavuz taslağı. Her ne kadar Faruk Bildirici bu kılavuz taslağını 11 Nisan 2016 tarihinde yayımlamış ve "Elbette bu bir taslak metin. Bütün editörler, bölüm şefleri ve muhabirlerin katkılarıyla son şekli verilebilir. Ancak o zaman eksikleri giderilmiş ve uygulanabilirlik oranı yüksek bir kılavuz ortaya çıkar" demişse de, o günden bugüne hakkında yorum yapan çıkmamıştı. Bu haftaki yazısında Cumhuriyet okur temsilcisi Güray Öz, Faruk Bildirici'nin hazırladığı kılavuz taslağını, "yararlı ve yol gösterici olacağını umuyor, tartışmaya ve ilginize sunuyorum" diyerek yayımladı

Temel ilkeler

Faruk Bildirici'nin hazırladığı metinden hareketle her bir madde için düşüncelerimi ve önerilerimi aktaracağım. Faruk Bildirici'nin önerileri kahverengi olanlar, benim düzeltme önerilerim mavi renkte: 

- Adli vakalarda iddianame
 hazırlanıp yargılama başlayana kadar isimler kodlanır. Yargılama sırasında ve kararlarda isimler açık yazılabilir; ancak tereddüt yaratan durumlarda isimlerin gizlenmesi tercih edilir. Dijital mecrada yargı kararına kadar isimler gizli tutulur. 

En ciddi sorunlar adli olaylarda yaşanıyor. Öncelikle, zanlı ve sanık ayrımının iyi yapılması ve zanlı konumundaki kişilerin kimliklerinin gizlenmesi gerekiyor. Zanlı, bir suçla ilişkili olarak kendisinden kuşku duyulan kişiyi anlatan bir kavram. Sanık ise suçlu olduğu iddia edilen, hakkında iddianame düzenlenen kişiyi anlatıyor. Dolayısıyla sanık konumundaki kişiler resmi olarak itham edildikleri için isimlerinin açıklanması ve fotoğraflarının yayımlanmasında etik bir sorun yok. Zanlı ve sanık konumundaki kişiler açısından iki ilkeyi hatırlamak gerekiyor. Birincisi, masumiyet karinesi. Kısaca, "bir suçtan dolayı kovuşturulan kişinin, suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olmadıkça suçlu sayılmaması" gerektiğini ifade ediyor. Dolayısıyla masumiyet karinesi gereği, sanığın kimliği açıklansa bile haberde sanık konumunda olduğunun belirtilmesi, suçu sabitmiş gibi yansıtılmaması gerektiği akılda tutulmalı. İkincisi de lekelenmeme hakkı. Milliyet okur temsilcisi Belma Akçura, bu konuyla ilgili yazdığı yazıda şunları söylüyor: "Eğer devlet tarafından bir suçla itham edilen birey, görevli ve yetkili bir mahkeme tarafından her türlü şüpheden uzak bir şekilde verilmiş bir hükme kadar suçsuz ise, bu kişinin maddi ve manevi varlığı her türlü haksız saldırıdan da korunmalıdır. Bu yüzden, şüphelinin adının kötüye çıkmasını önlemek, şeref ve haysiyetini korumak için kolluk ve savcılıktaki usul işlemlerini kapsayan soruşturma evresi “gizli” tutulur."

Kişisel görüşüm, dijital mecra ile basılı gazete arasında ayrım yapmanın doğru olmadığı yönündedir. Önerim şu şekildedir:

- Adli vakalarda zanlı konumundaki kişilerin isimleri açıklanmamalı ve görüntüleri yayımlanmamalıdır. Sanık konumundaki kişilerin isimleri açık yazılabilir ve görüntüleri yayımlanabilir, ancak tereddüt yaratan durumlarda isimlerin gizlenmesi tercih edilir. Sanık olarak haberde adı geçen kişilere ilişkin mahkeme kararları da mutlaka haberleştirilir.

- Siyasi davalarda ve ünlülerle ilgili yargılama ve soruşturmalarda
isimler açık yazılabilir. 

Her ne kadar siyasiler ve ünlüler sıradan insanlara göre daha az korunma hakkına sahip görünüyorlarsa da bu tür bir ayrım yapmanın sıkıntı yaratacağı görüşündeyim. Dolayısıyla siyasiler ve ünlülerle ilgili olarak da ilk ilke geçerli olmalıdır. Yani zanlı konumundakilerin kimlikleri gizlenmeli, sanık konumundakilerin açıklanmalıdır. Bir örnek haberle meseleyi netleştirelim. Bir dönemin ünlü futbolcusu ve futbol yorumcusu Tanju Çolak, 10 Haziran 2017 tarihinde Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nün düzenlediği bir operasyon kapsamında 23 kişiyle birlikte gözaltına alındı. Haberde sadece Tanju Çolak'ın açık ismi kullanıldı. Haberde zanlıların "organize suç örgütü" kurarak "dolandırıcılık" yaptıkları iddia ediliyordu. 13 Haziran 2017 tarihinde yapılan sorgulamanın ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Tanju Çolak şu açıklamayı yaptı: "Yapılan haberlerde hiç ilgim ve alakam olmadığı halde, bazı kişi ve gruplarla ilişkilendirildiğim gibi henüz Sorgu Hâkimliği'ne dahi çıkmamış iken bazı görsel ve yazılı medya organlarında tutuklandığım yönünde haberler verilmiş olmasını kamuoyu vicdanına bırakıyorum." Peki, henüz hakkında dava açılmamış bir kişinin gözaltı sürecinde ismi açıklanmalı mıydı? Ünlü kişilerin "lekelenmeme hakkı" yok mudur?  

- İsim kodlamaları, polis ve yargı haberini karmaşık ve okunamaz hale getiriyorsa “Bayan X / Bay Y” gibi kodlamalar ya da (ABD’deki Jane Doe ve John Doe adlandırması gibi) takma isimler kullanılabilir. 

İsim kodlaması yerine takma isim kullanılması fikrine ben de katılıyorum, ancak hangi ismi takarsak takalım başka bir tartışmanın başlamasına neden olacaktır. Dolayısıyla takma isim yerine kodlama yapılmasının daha uygun olacağını düşünüyorum. Zaten bu konuda epey de yerleşmiş bir uygulama var. Dolayısıyla bu ilkeye de gerek olmadığını düşünüyorum.

- Çocuklarla ilgili suçlarda sanık, tanık ya da mağdur olan 18 yaşından küçüklerin isimleri ve fotoğrafları hiçbir şekilde yayımlanmaz. Bu tip vakalarda illüstrasyon, kolaj, arşiv fotoğraf
 ve görüntüleri de yayımlanmaz. 

İlke gayet açık. Adli olaylarda 18 yaşından küçükler söz konusuysa, ister tanık olsun ister sanık, isimleri gizlenir ve görüntüleri yayımlanmaz. Belki de Türkiye Gazeciler Cemiyeti tarafından yayımlanan Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ndeki ilkeyi aynen korumak yerinde olur:

- Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda sanık, tanık ya da mağdur (maktul) olsun, 18 yaşından küçüklerin açık isimleri ve fotoğrafları yayınlanmamalıdır. 

- Şiddet mağduru kadınların (kendileri açıkça izin vermediği sürece) kimliği, unvanı, adresi gibi kişisel bilgileri gizlenir. Bu durumda isimleri kodlanarak, fotoğrafı da buzlanarak bile verilmez. 

- Tecavüz ve cinsel saldırılarda illüstrasyon, kolaj, arşiv fotoğraf ve görüntüsü kullanılmaz. Bu saldırılarda yaşamını yitirenlerin isim, fotoğrafve kişisel bilgileri yayımlanırken “ölenin anısının lekelenmemesi”ne özen gösterilir. 

Bu iki ilkeyi tek bir ilke haline getirmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Kadınlara yönelik her türlü suçta mağduru korumak esas olmalıdır. İlke önerim:

- Cinsel saldırı (taciz, tecavüz) ve şiddet mağduru kadınların (kendileri açıkça izin vermedikleri sürece) kimlikleri gizlenir, görüntüleri yayımlanmaz, kimliklerini açık edecek bilgiler vermekten kaçınılır. Bu saldırılarda yaşamını yitirenlerin isimleri, fotoğrafları ve kişisel bilgileri yayımlanır, ancak haberlerde "ölen kadının anısının lekelenmemesi ilkesi"ne özen gösterilir. 

- Adli ya da olumsuz vakaların meydana geldiği ticari kuruluşların ve kaza yapan otobüs firmalarının adları, suçlayıcı ifadelere yer vermeden ve firma yetkililerinin de görüşü alınarak yazılır. 

Medya özellikle iş kazalarında ve trafik kazalarında ticari kuruluşların ve otobüs firmalarının isimlerini vermekten kaçınmaktadır. Medyanın görevi şirketlerin ve otobüs firmalarının itibarını korumak değil, toplumu doğru biçimde aydınlatmaktır. Şu iş kazası haberinin spotuna bakalım: "İstanbul Eyüp’te lüks bir konut projesinin şantiyesinde işçilerin üzerine kalas düşmesi sonucu meydana gelen iş kazasında 1 kişi öldü, 3 kişi de yaralandı." Peki bu lüks konut projesini yürüten şirketin hangi şirket olduğunu bilmeye hakkımız yok mu? Ya da, 6 kişinin öldüğü 36 kişinin yaralandığı trafik kazasında kaza yapan otobüs firmasının adı neden gizlenir? Kaza yapan otobüs firmalarının adının haberde verilmesi bu firmaları trafikte daha dikkatli olmaya sevketmez mi? Türk medyasının trafik ve iş kazalarında firmaları ve şirketleri koruyucu habercilik yapmaktan vazgeçmesi gerekir. 

- Şehit olan güvenlik görevlileri ile kaza ya da felaketler sırasında
ölenlerin isimleri, yakınlarının ölümden haberdar olmalarından sonra yazılabilir. 

Bu ilkenin özellikle şehit haberlerinde mutlaka uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Kaza ve felaket haberlerinde kazanın ya da olayın üzerinden en az 6 saat geçtikten sonra isimlerin yayımlanabilmesi gibi bir kural geliştirilebilir. Bu süre, yakınların haberdar olabilmesi için yeterli bir süredir. İlkeyi şu şekilde öneriyorum: 

- Şehit olan güvenlik görevlilerinin isimleri, yakınlarının ölümden haberdar olmalarından sonra yazılabilir. Kaza ya da felaketler sırasında ölenlerin isimleri yakınlarının haberdar edildiğinden emin olunduktan veya olayın üzerinden en az 6 saat geçtikten sonra yayımlanabilir.

- Pornografik fotoğraf ve görüntüler buzlanır. Ancak çıplaklığın haberin unsuru olması ya da sanatsal bir çalışmanın konusu olması halinde buzlama yapılmaz. 

Neyin pornografik sayılacağı konusunda medyada bir uzlaşma olacağını sanmıyorum. Bazı gazeteler, neredeyse her kadın fotoğrafını buzlamaktadırlar. Yine de bir ortak noktada buluşabileceğini düşünüyorum:

- Asıl amacı cinsel dürtüleri harekete geçirmeyi hedefleyen, sanatsal bir amacı olmayan, kamu yararı taşımayan pornografik fotoğraf ve görüntüler yayımlanmaz.  

- Kanlı ya da şiddet içeren
 fotoğraf ve görüntüler buzlanarak kullanılabilir Ölülerin yakın plan fotoğraflarına yer verilmez; yüzler mutlaka buzlanır. 

Kanlı görüntüler içeren olay fotoğraflarına yer verilmemesi görüşüne katılıyorum. Buna en son Vatan Şaşmaz cinayetinde tanık olduk. Polisin olay yerinden çektiği görüntüler medyaya sızdırıldı ve özellikle internet mecralarında yayımlandı. Neyse ki hakim kararıyla görüntüleri içeren haberlere erişim engeli getirildi. Ölülerin yakın plan fotoğraflarının verilmemesi, yüzlerin de buzlanması ilkesi gayet yerinde. Ancak şiddet içeren fotoğrafların yayımlanmaması konusunda farklı düşünüyorum. Özellikle kadına yönelik şiddet haberlerinde eğer kadın izin vermişse ya da kimliği tanınmayacak şekilde gizlenmişse şiddet görüntülerinin yayımlanması gerekir ki toplum kadına yönelik şiddet konusunda daha duyarlı hale gelebilsin. Örneğin şu habere bakalım. Sokak ortasında şiddete uğrayan kadının görüntüleri yayımlanmamalı mıydı? Bence yayımlanmalıydı. İlke önerim:

- Kanlı görüntüler içeren fotoğraflar yayımlanmamalıdır. Ölülerin yakın plan fotoğraflarına yer verilmemeli, uzak plan ölü fotoğraflarında yüzler mutlaka buzlanmalıdır. Şiddet içeren görüntüler mağdurun rızası ile ve kamu yararı gözetilerek yayımlanabilir. 

- Bir haberde kimliğinin gizlenmesine karar verilen kişinin fotoğrafı tanınmayacak şekilde buzlanır; adı ve soyadı kodlanır; adres, işyeri, unvanı, yakınlarının adları gibi tanınmasına yol açacak hiçbir bilgiye yer verilmez. 

Bu açık ilke konusunda söylenecek fazla bir şey yok. Tıpkı TGC'nin Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde ifade edildiği gibi, gazeteci, mesleki gizlilik ilkesi gereği kimliğini gizleme sözü verdiği kaynaklarını, kendileri izin vermediği sürece açıklayamaz.

- Kimlik bilgilerinin ve isimlerin gizlenmesi, fotoğrafların buzlanması kriterleri, dünya haberleri ve yabancılar için de geçerlidir.

Bu ilke de yerinde bir ilke, ancak özellikle dünya haberleri bağlamında isimler ve fotoğraflar yabancı medya kuruluşlarında yayımlanmışsa durum değişir. Bu durumda gizleme gerekmez. 

Ben de bazı eklemeler yapacağım. Bunlardan ilki unutulma hakkıyla ilgili. Unutulma hakkı, internet gazeteciliğiyle birlikte gündeme gelen yeni bir hak. Anayasa Mahkemesi 2016 yılında bu hakkı şu şekilde tanımladı: "Unutulma hakkı, internet ortamında bir haberin uzun süredir kolayca ulaşılabilir olması nedeniyle kişinin şeref ve itibarının zedelenmesi durumunda gündeme gelmektedir. Bu hakkın amacı, internetin yaygınlaşması ve sağladığı imkânlar nedeniyle ifade ve basın özgürlükleri ile kişilerin manevi varlığının geliştirilmesi hakkı arasında gerekli hassas dengenin kurulmasını sağlamaktır. O hâlde bu yol, internet ortamında haber arşivini koruma altına alan basın özgürlüğünün ve halkın haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün özüne dokunmayacak ve aynı zamanda hak sahibinin çıkarlarını koruyacak şekilde kullanılmalıdır." 

Unutulma hakkı'nda güdülen temel amaç, kişinin geleceğinin geçmişteki bir haber ya da fotoğraf yüzünden olumsuz biçimde etkilenmesinin önlenmesidir. İlke de şu şekilde geliştirilebilir.

- Kişiler ya da kurumlar, internette kendi adlarıyla arama yapıldığında kolaylıkla erişilebilen haber ya da fotoğrafların 'unutulma hakkı' kapsamında değerlendirilmesini ve bu bilgilere erişimin engellenmesini /haberlerin silinmesini isteyebilirler. Medya kuruluşları şu iki koşul yerine gelmişse unutulma hakkına saygı gösterirler: 1) Haber güncelliğini yitirmişse, 2) Bilginin internette kalmasında üstün kamu yararı söz konusu değilse. 

Bir başka konu da kayıp haberleriyle ilgili. Kayıp haberlerinde kaybolan kişilen isimlerinin ve fotoğraflarının yayımlanması, görgü tanıklarına ulaşabilmek açısından zaten beklenen ve istenen bir durum. Ancak bu kişilerin başlarına kötü bir olay gelmişse gazeteci ne yapmalı? Örneğin, eğer cinsel saldırı ya da şiddet söz konusuysa gazeteci ismi gizlemeli mi? Benim önerim şu şekilde:

- Kayıp haberlerinde kişilerin isimleri ve fotoğrafları, yaşa bakılmaksızın yayımlanır. Temel amaç, kaybolan kişileri görenlerin harekete geçirilmesidir. Bu kişiler bulunduklarında da açık isimler haberlerde verilmeye devam edilir. 
Eğer, bulunan kişiler tecavüze ya da şiddete uğramışlarsa, gazeteci olayın ciddiyetini dikkate alarak ve mağdurun geleceğini de düşünerek haberini yapar.

Sonuç olarak, isimlerin ne zaman kodlanacağı, görüntülerin hangi koşullarda yayımlanacağı meselesinin çözümü göründüğü kadar kolay değil. Medyada çok farklı uygulamalar var. Örneğin, kayıp haberlerinde bile isimleri kodlayan, fotoğrafları buzlayan medya kuruluşları var. Faruk Bildirici'nin bu konuda kılavuz oluşturma girişimini takdirle karşılıyorum. Kendi düzeltme ve ekleme önerilerimi de burada yaptım. Kolaylık olsun diye hepsini maddeler halinde tekrarlıyorum. Belki başka önerilerle birlikte genel kabul görecek bir isim kodlama kılavuzu oluşturabiliriz. 

HABERLERDE KİMLİKLERİN GİZLENMESİ/AÇIKLANMASI KILAVUZU

1. Adli vakalarda zanlı konumundaki kişilerin isimleri açıklanmamalı ve görüntüleri yayımlanmamalıdır. Sanık konumundaki kişilerin isimleri açık yazılabilir ve görüntüleri yayımlanabilir, ancak tereddüt yaratan durumlarda
isimlerin gizlenmesi tercih edilir. Sanık olarak haberde adı geçen kişilere ilişkin mahkeme kararları da mutlaka haberleştirilmelidir.

2. Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda sanık, tanık ya da mağdur (maktul) olsun, 18 yaşından küçüklerin açık isimleri ve fotoğrafları yayınlanmamalıdır. 

3. Cinsel saldırı (taciz, tecavüz) veya şiddet mağduru kadınların (kendileri açıkça izin vermedikleri sürece) kimlikleri gizlenmeli, görüntüleri yayımlanmamalı, kimliklerini açık edecek şekilde eş, akraba, semt, sokak adı gibi bilgiler vermekten kaçınılmalıdır. Bu saldırılarda yaşamını yitirenlerin isimleri, fotoğrafları ve kişisel bilgileri yayımlanmalı, ancak haberlerde "ölen kadının anısının lekelenmemesi ilkesi"ne özen gösterilmelidir. 

4. Adli ya da olumsuz vakaların meydana geldiği ticari kuruluşların ve kaza yapan otobüs firmalarının adları, suçlayıcı ifadelere yer vermeden ve firma
yetkililerinin de görüşü alınarak yazılmalıdır. 

5. Şehit olan güvenlik görevlilerinin isimleri, yakınlarının bilgilendirilmelerinden
sonra yazılabilir. Kaza ya da felaketler sırasında ölenlerin isimleri, yakınlarının haberdar edildiğinden emin olunduktan veya olayın üzerinden en az altı saat geçtikten sonra yayımlanabilir.

6. Asıl amacı cinsel dürtüleri harekete geçirmeyi hedefleyen, sanatsal bir amacı olmayan, kamu yararı taşımayan pornografik fotoğraf ve görüntüler yayımlanmaz.

7. Kanlı görüntüler içeren fotoğraflar yayımlanmamalıdır. Ölülerin yakın plan fotoğraflarına yer verilmemeli, uzak plan ölü fotoğraflarında yüzler mutlaka buzlanmalıdır. Şiddet içeren görüntüler mağdurun rızası ile ve kamu yararı gözetilerek yayımlanabilir. 

8. Bir haberde kimliğinin gizlenmesine karar verilen kişinin fotoğrafı tanınmayacak şekilde buzlanmalı; adı ve soyadı kodlanmalı; adres, işyeri, unvanı, yakınlarının adları gibi tanınmasına yol açacak hiçbir bilgiye yer verilmemelidir. 

9. Kimlik bilgilerinin ve isimlerin gizlenmesi, fotoğrafların buzlanması ya da yayımlanmaması kriterleri, dünya haberleri ve yabancılar için de geçerlidir.

10. Kişiler ya da kurumlar, internette kendi adlarıyla arama yapıldığında kolaylıkla erişilebilen haber ya da fotoğrafların unutulma hakkı kapsamında değerlendirilmesini ve bu bilgilere erişimin engellenmesini isteyebilirler. Medya kuruluşları, şu iki koşul yerine gelmişse unutulma hakkına saygı gösterir: 1) Haber güncelliğini yitirmişse, 2) Bilginin internette kalmasında üstün kamu yararı söz konusu değilse. 

11. Kayıp haberlerinde kişilerin isimleri ve fotoğrafları yaşa bakılmaksızın yayımlanır. Temel amaç, kaybolan kişileri görenlerin harekete geçirilmesidir. Bu kişiler bulunduklarında da açık isimler haberlerde verilmeye devam edilir. Eğer, bulunan kişiler tecavüze ya da şiddete uğramışlarsa, gazeteci olayın ciddiyetini dikkate alarak ve mağdurun geleceğini de düşünerek haberini yapar.

12. Çocukların kimliklerinin gizlendiği haberlerde, kimliğin deşifre olmasına hizmet edecek şekilde anne, baba, semt, okul, sokak adı gibi detaylar da verilmemelidir. 

HABER SİTELERİ / 2022-2023

 2022-2023 eğitim yılı Güz döneminde Üsküdar İletişim'de verdiğim Gazeteciliğe Giriş dersi kapsamında öğencilerimin açtığı haber siteler...