Göçmen kimdir? Göçmen, en basit tanımıyla, iş bulma ve daha iyi ekonomik koşullara kavuşma arzusuyla ülkesinden kendi isteğiyle ayrılmayı ve başka ülkede yaşamayı seçen kişidir. Uluslararası Göç Örgütü'nün (IOM) 2015 yılı verilerine göre, dünyada uluslararası göçmen statüsünde 244 milyon kişi bulunmaktadır. En fazla göçmen nüfusa sahip olan ülkeleri de sıralayalım: ABD 46.6 milyon; Almanya 12 milyon; Rusya 11.9 milyon; Suudi Arabistan 10.2 milyon; Britanya 8.5 milyon; Birleşik Arap Emirlikleri 8.1 milyon; Kanada 7.8 milyon; Fransa 7.8 milyon; Avustralya 6.7 milyon; İspanya 5.8 milyon. (Bu arada şu bilgiyi de vereyim. Körfez ülkelerinin nüfusunun çoğunluğu göçmenlerden oluşuyor: BAE yüzde 88.4; Katar yüzde 75.5; Kuveyt yüzde 73.6; Bahreyn yüzde 51).
Düzensiz göçmenler
Elbette göçmenlerin tümü de yasal yollarla ülke değiştirmiş değildir. Bazı kişiler, ya yasadışı yollarla başka bir ülkeye girmiş olabilirler ya da vize süreleri dolmuş olabilir. Bu durumdaki kişilere "düzensiz göçmen" denilmektedir. Bu durumla ilgili bir haber şuradadır. Ancak medyada düzensiz göçmenlere ilişkin haberlerde genellikle "yasadışı göçmen" ya da "kaçak göçmen" terimleri kullanılmaktadır.
Bu kullanımlardan hangisinin doğru olduğu tartışmalıdır. Associated Press 2013 yılında "yasadışı göçmen" (illegal immigrant) tanımının doğru olmadığını, artık göç haberlerinde bu tanımı kullanmayacağını duyurdu. Açıklamada, yasadışı teriminin kişiyi değil, eylemi niteleyebileceği ifade edildi. "Yasadışı yollarla ülkeye giriş yapan göçmenler" gibi. Kanaatimce, "düzensiz göçmen" kavramı daha doğru bir tanımlamayı içeriyor. Batı medyasında düzensiz göçmenlerin "belgesiz göçmen" (undocumented migrant) olarak tanımlandığını da görüyoruz. Yalnız bu tanımın çok da doğru olmadığı söylenebilir. Belki kişilerin belgeleri vardır da istenen belgeler yoktur ya da ülkede kalış sürelerini geçirdikleri için kaçak durumuna düşmüşlerdir. Belki "izinsiz göçmen" (unauthorized immigrant) teriminin kullanılması daha doğru olabilir. Nitekim bu terimin Amerikan medyasında kullanıldığını görüyoruz.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye'de yakalanan "düzensiz göçmen" sayısında son yıllarda ciddi bir artış söz konusudur.
Sığınmacı kavramı ile mülteci kavramı birbiriyle ilişkili iki kavram. Sığınmacı en basit şekilde tanımlarsak, mülteci başvurusu yapan kişinin başvuru değerlendirme sürecindeki statüsünü anlatıyor. Burada asıl önemli olan, mülteci kavramı. Mülteci, Birleşmiş Milletler tarafından 1951 tarihinde kabul edilen Cenevre Sözleşmesi'nde şöyle tanımlanıyor: "Irkı, dini,
tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin
dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu
korku nedeniyle yararlanmak istemeyen" kişilerdir.
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu da bu tanımı kabul etmiş görünüyor. Yalnız önemli bir sınırlama ile: "Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti,
belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı
zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin
dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da
söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür
olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya
dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız
kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir." Yani bu yasaya göre sadece Avrupa ülkelerinden başvuranlar mülteci statüsüne sahip olabiliyor. Dolayısıyla aşağıdaki haberlerdeki mülteci tanımlamalarında sorun var.
- Türkiye'deki mülteci sayısı tahmin edilenden yüksek (DW)
- Türkiye'deki mülteci sayısı 3,5 milyon (Cumhuriyet)
Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre 2015 yılı itibarıyla dünyada 21.3 milyon mülteci, 3.2 milyon da sığınmacı bulumaktadır.
Suriyelilerin durumu
Suriye'deki iç savaş nedeniyle Türkiye'ye geçiş yapan Suriyeliler medyada ya sığınmacı ya da mülteci olarak adlandırılıyorlar. Oysa, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne göre, Suriyeliler "geçici koruma" statüsü verilmiş yabancılar olarak tanımlanıyor. (Göç İdaresi verilerine göre, 7 Eylül 2017 tarihi itibarıyla Türkiye'de geçici koruma statüsünde 3 milyon 168 bin 757 Suriyeli bulunuyor).
Peki geçici koruma nedir? 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nda "geçici koruma" 91. maddede tanımlanıyor:
"(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.(2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
Yani Türkiye, yasa gereği Suriyelilere mülteci statüsü veremediği için bu kişilere geçici koruma sağlamış durumda. Hatta Suriyelilerin zaman zaman, ne ulusal ne de uluslararası hukukta yer alan "misafir" statüsünde tanımlandıkları da oluyor. Öte yandan, her ne kadar Türkiye'deki Suriyelilerin hukuki statüleri mülteci ya da sığınmacı değilse de, bunların uluslararası hukuk açısından sığınmacı ya da mülteci statüsüne uygun yabancılar olduğunu da söylemek gerekiyor. Nitekim Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye'deki Suriyelileri mülteci (refugee) olarak adlandırıyor.
2016 yılında Avrupa Birliği ile Türkiye arasında imzalanan anlaşma özünde "düzensiz göçmen" olarak tanımlanan kişilerin iadesiyle ilgili. Ancak, Avrupa medyasında anlaşmanın mülteci anlaşması olarak tanımlandığını da görüyoruz.
Gazeteciler için etik ilkeler
KKTC'de Medya Etik Kurulu başkanlığı yaptığım dönemde Mülteci Hakları Derneği ile ortak bir çalışma yürütmüş ve mülteci ve göçmen haberlerinde dikkat edilmesi gereken hususları belirtmiştik. O çalışmaya bazı ekler de yaparak, ilkeleri tartışmaya açmak istiyorum:
1. Sığınmacı, mülteci ya da göçmenleri suçluymuş gibi yansıtan, "yasadışı" ya da "kaçak" gibi sıfatlarla tanımlamak yanlıştır. Yasadışı göçmen ifadesi yerine "düzensiz göçmen", "izinsiz göçmen" veya "belgesiz göçmen" nitelemeleri yapılabilir. Ülkeye izinsiz giriş yapan sığınmacıların "kaçak" olarak etiketlenmesi, sığınmacılara karşı hoşgörüsüz bir siyasal ortamın oluşmasına yol açmaktadır.
3. Gazeteler, sığınmacı ve göçmenlerle ilgili haberlere polisiye olayların aktarıldığı sayfalarda (genelde 3. sayfada) yer vermekte, bu veriliş biçimi sığınmacı ve göçmenleri otomatik olarak suçlu konumuna taşımaktadır.
4. Haberlerde sığınmacı ya da mülteci konumundaki kişilerin kimliklerini ifşa edecek şekilde, kendileri onay vermediği sürece isimlerini yazmak ya da fotoğraflarını yayımlamak doğru değildir. Çünkü bu tür haberler, sığınmacıların geldikleri kaynak ülkedeki ailelerinin can güvenliklerini tehlikeye atabilmektedir.
5. Sığınmacılar genellikle olumsuz içerikteki haberlere konu olabilmekte, bu da kamuoyunda sığınmacılara ilişkin olumsuz kanaatlerin pekişmesine yol açmaktadır. Gazetecilerin özellikle sosyal medyada dolaşıma sokulan ve gerçekliği tartışmalı söylentileri haberleştirirken çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Sığınmacıların yaşamlarına, yaptıkları işlere, başarılarına dikkat çeken haberler, sığınmacılara yönelik olumsuz imajların giderilmesine katkı yapacaktır.
6. Barış gazeteciliği ilkeleri sığınmacı ve göçmen haberciliğinde yol gösterici olabilir. Sığınmacıları ötekileştirmemek; sığınmacıları "tehdit" ya da "düşman" olarak nitelemekten kaçınmak; haberlerde sığınmacıların açıklamalarına da yer vermek, sorunlarını dile getirmek; sığınmacıları insanileştirmek; sadece farklılıklara odaklanmak yerine benzerlikleri de vurgulamak; sadece şiddeti ve olumsuz olanı haberleştirmek yerine, olumlu gelişmeleri de haberleştirmek; sığınmacıları haberleştirirken çatışmacı bir dil yerine barışçı bir dil kullanmak; çözüm önerilerine daha çok yer vermek gibi.
7. Sığınmacı ve göçmenleri, ülkede yaşanan işsizlik, yoksulluk gibi sorunların temel nedeniymiş gibi algılanmalarına yol açacak şekilde haberleştirmekten kaçınmak gerekir.
8. Medya sorunun parçası olabileceği gibi çözümün de parçası olabilir. Sorumlu, etik ilkelere uygun, nesnel gerçeklere duyarlı ve dengeli bir habercilik, sığınmacı ve göçmenleri daha doğru biçimde temsil etmeye ve sorunlara insan hakları merkezli çözümler bulmaya hizmet edecektir.
9. Medya, sığınmacı, mülteci ve göçmen sorunlarıyla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarına daha fazla yer vermeli, onların çalışmalarından toplumun haberdar olmasına aracılık yapmalıdır.
10. Sığınmacı, mülteci ve göçmenlere yönelik nefret söyleminden kesinlikle kaçınılmalı, haber kaynaklarının nefret söylemi içeren açıklamalarını haberleştirirken dikkatli bir dil kullanılmalıdır. En doğrusu, nefret söylemine hiç yer vermemektir.
Not: Sığınmacı, mülteci ve göçmen haberlerinin nasıl haberleştirildiğine ve neler yapılması gerektiğine ilişkin oldukça kapsamlı bir rapor Etik Gazetecilik Ağı (Ethical Journalism Network) tarafından yayımlanmıştır. İlgilenenlere bakmalarını öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder