Günümüzde giderek önemli bir sorun olmaya başlayan yalan haber yeni ortaya çıkmış
bir olgu değil. Bazen gazeteciler sansasyon yaratmak, tiraj artırmak için yalan habere
başvurdular, bazen de hükümetler, istihbarat teşkilatları, toplumu savaşa hazırlamakla görevli halkla ilişkiler şirketleri, terör
örgütleri kamuoyunu manipüle edebilmek için yalan haberleri medyaya servis
ettiler.Tarihçeye geçmeden önce kavrama açıklık getirmekte fayda var. Nedir yalan haber? En yalın haliyle, gerçek gibi görünen, uydurulmuş haberlere yalan haber diyoruz. Türkçede uzunca bir süredir kullanılan, ancak günümüzde pek tercih edilmeyen asparagas haberdir aslında yalan haber.
Bir
de yalanlanmış haberler meselesi var. Daha çok siyasetçilerin, bürokratların
veya iş insanlarının kendileriyle ya da yaptıklarıyla ilgili haberleri sıkça
yalanladıklarını görüyoruz, ki bu haberlerin bir kısmı gerçekten de uydurulmuş
olabilir, ama önemli bir kısmının yalanlanmakla birlikte özünde doğru haberler
olduğunu biliyoruz.
Bu
kapsamda değerlendirmemiz gereken yanlış haberler konusu da var. Yeterince
araştırılmamış, bu yüzden içinde hatalar barındıran haberleri de ayrı bir
kategoride değerlendirmek gerekiyor.
Yalan haberin
doğuşu
Gazetecilik
tarihinde kayıtlara geçen ilk yalan haber, 1835 yılında New York Sun
gazetesinde yayımlanan “Ayın Sakinleri” başlıklı haberdir. Haberdeki iddiaya
göre, İngiliz astronom John Herschel Güney Afrika’ya yerleştirdiği teleskopla
ayı gözlemlemeye başlamış ve ayda hayat olduğunu, devasa insan-yarasaların
yaşadığını tespit etmiştir. Dr. Andrew Grant imzalı ve çizimlerle desteklenen
haber yayımlanır yayımlanmaz büyük sansasyon yaratmış ve gazetenin tirajı hızla
tırmanmıştır. John Herschel. New York Sun gazetesi aynı zamanda sansasyonel
basının öncülerindendir.
Yalan
haber tarihinde ünlü Amerikalı şair ve yazar Edgar Allan Poe’nun da önemli bir
yeri vardır. New York Sun gazetesinin uydurma haberinin başarı kazanmasının
ardından Edgar Allan Poe’nun birçok uydurma habere imza attığı görülüyor. Southern
Literary Messenger isimli gazetede 1835 yılında yayımlanan “Hans Pfall’un Benzeri Görülmemiş Serüveni” başlıklı haberinde bir kişinin balonla aya gidip geldiğini iddia
etmişti. 1837 yılında yine aynı gazetede Kuzey Kutbu'na giden bir kişiyle ilgili
uydurma haber yayımladı. Asıl sansasyon yaratan haberi ise 1844 yılında New
York Sun gazetesinde yayımlanan haberidir. Habere göre, Monck Mason isimli bir
maceraperest Paris’ten balonla havalanmış, Atlantik Okyanusu’nu geçerek
Amerika kıtasına ulaşmış. Elbette bu haber de uydurmaydı.
Başlangıçta
en azından etkisi bakımından zararsız gibi görünen yalan haber furyası 1890’lar
Amerika’sında sansasyonel gazetelerin tiraj savaşlarının ana unsuru haline geldi.
Bugün adına iyi gazetecilik ödülleri verilen Joseph Pulitzer’in New York World
gazetesi ile William Randolph Hearst’ün New York Journal gazetesi tiraj
savaşını kazanmak için inanılmaz boyutta yalan haberlerle Küba üzerinden
İspanya-Amerika savaşını körüklediler. Hatta 1898’de gerçekleşen savaşı bu
gazetelerin çıkarttığı bile söylenir.
Birinci
ve ikinci dünya savaşlarında gazeteler en temel propaganda aygıtları olarak
içeride halkın moralini yüksek tutmak ve düşmana nefreti arttırmak için propaganda
amaçlı yalan haberler yayımlamakta sakınca görmediler. Zaten Hitler medyayı
tümden kontrolü altına almış ve bütün medya organlarını propaganda aygıtı
haline getirmişti. ABD ve İngiltere gibi ülkelerde de basının propagandadan
muaf olduğu söylenemez. Nitekim 1990 yılında ilk Körfez Krizi çıktığında ABD
yönetimi medya üzerinden yaptırdığı propaganda haberleriyle Kuveyt’i işgal eden
Iraklı askerlerin hastanelerde kadınlara tecavüz ettiğini, bebekleri
öldürdüğünü yazdı. 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali ve Saddam Hüseyin’in
devrilişiyle sonuçlanan Irak Savaşı ise Saddam’ın kitle imha silahlarına sahip
olduğu yalanını yayan haberlerle dünya kamuoyunu ikna etmişti.
Son
bir örnek de 2016 yılında İngiltere’de gerçekleştirilen Brexit kampanyasından
verelim. Kampanya sürecinde İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasını
savunanların ürettikleri yalan haberlerden biri de Sunday Express gazetesinin
manşetinde yayımlanan Türklerle ilişkili haberdi. Habere göre, eğer İngiltere
AB’de kalır ve Türkiye de AB üyesi olursa 12 milyon Türk’ün İngiltere’ye
gideceğini söylediği yalanıydı. Post-truth politics (gerçek ötesi siyaset)
olarak adlandırılan bu siyaset anlayışına göre önemli olan, söylenen şeyin
doğru olması değil, ona inanmaya hazır insanların bulunmasıdır.
Türk medyasında
yalan haber
Türk medyası açısından basın tarihinde geniş yer bulan ilk yalan haber bildiğim kadarıyla İstanbul Ekspres isimli gazetede 6 Eylül 1955 tarihinde yayımlanan “Atamızın evi bomba ile hasara uğradı” haberidir. Haberin yayımlanmasının ardından 6-7 Eylül olayları olarak tarihe geçen olaylar yaşanmış, İstanbul’daki azınlıkların evleri, iş yerleri talan edilmiştir. Türk basın tarihine geçen bu haberle ilgili olarak 1991 yılında verdiği bir röportajda, dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı olan Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, “6-7 Eylül bir Özel Harp işidir” demişti. Gerçi haberi yayımlayan gazetenin o zamanki yazı işleri müdürü Gökşin Sipahioğlu, Hürriyet’e verdiği bir röportajda haberin ilk önce radyodan ardından da Anadolu Ajansı’ndan geçtiğini, bunun üzerine haberi yayımladıklarını iddia etse de, haberin yalan olduğu gerçeği değişmiyor maalesef.
Yalanlanan haberler
Medya tarihi yalan haberler kadar yalanlanan haberlerle de doludur. Özellikle araştırmacı gazetecilik kapsamına girip de, yöneticileri ihmalle, kayırmayla, kötü yönetimle, istismarla, yasa dışı veya etik dışı davranmakla suçlayıp da yalanlanmayan haber neredeyse hiç yoktur. Türk medyasında son dönemlere damga vuran iki haberle yetineceğim. İlk haber İsrail’e petrol satışıyla ilgili. 2014 yılında gazetelerde yer alan haberlere göre, Kuzey ırak’tan petrol boru hattıyla Ceyhan limanına gelen ham petrol gemilerle İsrail’e sevkediliyordu. 20 Temmuz 2014 tarihli Sabah gazetesinde “Türkiye İsrail’e petrol sattı mı?” başlıklı habere göre, dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız, bu iddiayı hem yalanlıyor hem de doğruluyordu. Bakan Taner şunları söylemişti: “"Külliyen yalan olan bir haberden bahsediyoruz... Biz Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak herhangi bir petrol ve herhangi bir jet yakıtı satışını İsrail'e gerçekleştirmiş değiliz. Transit satışlar var, Türkiye'den başka firmaların, ülkelerin yaptığı. BTC'den yüklenen petrolün gittiği onlarca ülke var. Bunu BP satmış olabilir, herhangi bir firma satmış olabilir. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak sayın Başbakanımıza atfen söylenen jet yakıtları satışının gerçekleşmediğini bir kez daha açık bir dille söylüyorum. Son ve nihai olarak söylüyorum Türkiye Cumhuriyeti hükümetimiz jet yakıtlarıyla alakalı İsrail'e herhangi bir satış gerçekleştirmemiştir." Bakan Taner ham petrol satışıyla ilgili olarak da, “Kuzey Irak'tan 6,2 milyon varillik sevkiyat yapıldı. Bunların herbir hesabını Bağdat ve Erbil'le son derece şeffaf bir şekilde paylaşıyoruz. Bunun şu ana kadar 4,2 milyon varillik kısmı sevk edildi 4 kargoyla. Bu Irak'ın petrolüdür ve nereye sevk ettiği, hangi ihaleyi yaptığı, hangi firmalarla anlaştığı Türkiye'nin sorumluluk alanı içerisinde değildir" demişti. Yani aslında örtük olarak İsrail’e ham petrol sevkiyatı yapılmış olabileceğini ifade etmişti. Günümüzde de Ceyhan’dan İsrail’e ham petrol sevkiyatı yapıldığına ilişkin iddialar söz konusu. Hatta 20 Mayıs 2018 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir haber, 60 Filistinlinin İsrail askerleri tarafından öldürülmesiyle sonuçlanan katliamı protesto etmek için İstanbul’da düzenlenen Kudüs Mitingi’nin hemen ertesi günü Ceyhan’dan İsrail’e ham petrol sevkiyatı yapıldığını ileri sürüyordu. Bu yazının yazıldığı güne kadar bu haber yalanlanmadı.
İkinci haber aslında sıradan bir eleştiri haberi. Fox TV’de yayımlanan haber, Mersin Şehir Hastanesi’ne ulaşımdaki sorunları ele alıyordu. Haberde ayrıca hastanenin büyüklüğü nedeniyle hastane içinde yaşanan ulaşım sorunları da yer alıyordu. Haber yayımlanır yayımlanmaz haberi sunan gazeteci Fatih Portakal ve sorumlu müdür İbrahim Onur Kumbaracıbaşı hakkında Sağlık Bakanlığı tarafından “devlet organlarını aşağılama”, “hakaret” ve “iftira” suçlarından soruşturma başlatıldı. En önemli kanıt da, koltuk değnekli bir hastanın aslında sağlam olduğu iddiasıydı. Yani kurgu haber yapıldığı iddia ediliyordu. Ancak, Mersin Tabip Odası tarafından yapılan 6 Haziran 2018 tarihli basın açıklamasıyla haberde dile getirilen aksaklıkların doğruyu yansıttığı ifade edildi. Bakalım süreç nasıl gelişecek?
Yanlış haberler
Yeterince araştırılmadan, doğrulatılmadan yayımlanan ve dolayısıyla yalan yani uydurma olmamakla birlikte yanlış olan haberler meselesi de söz konusu. Özellikle internet haberciliğinin yaşadığı hız tuzağı ya da gazetecilerin ihmalkârlığı gibi nedenlerle bu tür yanlış haberlerin bol miktarda yayımlandığını görüyoruz. Örneğin, 2017 yılında gazetelerde yayımlanan “7 bin yıllık buğday bulundu” haberi uydurma değil, yeterince araştırılmadığı için yanlış bir haberdir. Hürriyet gazetesi okur temsilcisi Faruk Bildirici bu haberle ilgili olarak 12 Haziran 2017 tarihinde yayımladığı eleştiri yazısında şunları belirtmektedir: “Hürriyet ve birçok medya kuruluşunda yayımlanan 7 bin yıllık buğday haberinin bütün unsurlarının yanlış olduğunu söyleyebiliriz. Hatta kaçak kazı yapanların sözüne itibar edilemeyeceğine göre, o buğdayın ‘antik’ olup olmadığı bile kesin değil. Yine bir kişinin sözüne dayanarak haber yazılması sorunuyla karşı karşıyayız. Doğru habercilik, kim söylerse söylesin söylenenlerden şüphe duymayı, sorgulamayı ve araştırmayı gerektirir.”
Bir başka yanlış haber de Devlet Tiyatroları'nın akibetiyle ilgili yayımlandı. 11 Temmuz 2018 tarihinde Cumhuriyet gazetesi twitter hesabından "Devlet Tiyatroları kapatıldı" başlığıyla duyurulan habere bakıldığında Devlet Tiyatrolarının kapatılmadığını, yasasının lağvedilerek Cumhurbaşkanlığı'na bağlandığını öğreniyoruz. Başlığa yönelik eleştiriler artınca gazete de yeni bir haber duyurusu geçti twitter'dan. Peki, bu tür bir gazetecilik yanlış değil mi? Yanlış ama, maalesef tık uğruna bu türden etik ihlâller sık sık yapılıyor.
Yalan ya da yanlış haberlerde suçu sosyal medyaya atmaya lüzum yok. Elbette sosyal medyada yalan haberler daha çok üretiliyor ve daha hızlı yayılıyor. MİT (Massachusetts Institute of Technology) tarafından yapılan bir araştırma, twitter’da yalan haber içeren tweetleri paylaşma oranının gerçek/doğru haber içeren tweetlere oranla yüzde 70 daha fazla olduğunu; yalan haberlerin 6 kat daha hızlı yayıldığını ortaya koyuyor. Gazetecilik mesleği açısından sorun, sosyal medyada paylaşılan bu yalan ya da yanlış haberlerin internet haber medyası tarafından gerekli doğruluk denetimleri yapılmadan paylaşılmasında yatıyor.
Yalan ve yanlış haberlerle mücadele noktasında teyit.org gibi haber doğrulama platformalarına büyük iş düşüyor. Ama bütün yükü onların omzuna yüklemek de doğru değil. Her gazetecinin yayımlayacağı haberin doğruluğundan emin olması ve gerekli doğruluk denetimlerini yapması gerekiyor. Sonuçta gazetecilik doğruyu söyleme mesleği değil mi? Eğer gazeteciler bu tanıma sadık kalırlar ve mesleki etik ilkelere uygun davranırlarsa hem yanlış haberler yapmaktan sakınırlar hem de yalan haberlerle etkin mücadele edebilirler. Böylece mesleğin itibarını da yükseltmiş olurlar.
NOT: Bu yazı özgün olarak Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği dergisi Medya'nın 15. sayısı için hazırlandı. Yazıya linkler verildi, bazı düzeltmeler ve eklemeler yapıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder