12 Mayıs 2025 Pazartesi

ŞİMDİ BARIŞ GAZETECİLİĞİ ZAMANI

 Süleyman İrvan

12 Mayıs, Türkiye tarihinin önemli günlerinden biri olarak anılacak. Bugün, terör örgütü PKK kendisini feshettiğini ilan etti. Böylece tam 40 yıldır süren terörle mücadele dönemi de sonlanmış oldu.

Elbette her şey bir günde düzelecek değil. Ancak “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırılmış olan yeni sürecin sağlıklı biçimde işleyebilmesi için siyasilere de, topluma da, medyaya da görevler düşüyor.

Ben bu yazıda daha çok medyaya düşen görevler üzerinde duracağım. Medya bilindiği gibi sadece toplumu haber vererek bilgilendiren bir aygıt değil aynı zamanda kamuoyu oluşturan bir güç. 

Geleneksel gazetecilik, “kan varsa manşet olur” anlayışıyla habercilik yapıyor. Çatışmadan, sansasyondan ve şiddetten besleniyor. Bu gazetecilik anlayışı sadece acı ve gözyaşı üretiyor, sorunların barışçı çözümü yerine savaşı, çatışmayı körüklüyor. Çok fazla söze de gerek yok. Gazetecilik literatürü bu anlayışı gözler önüne seren çalışmalarla dolu.

Başka bir gazetecilik mümkün

Çatışma gazeteciliği tek seçenek değil elbette. Barış gazeteciliği olarak bilinen, Türkiye’de özellikle 2000'li yılların başlarından itibaren gündeme getirilen ve hatta pek çok taraftarı da olan gazetecilik anlayışını raftan indirmenin zamanı geldi. 2012-2015 yılları arasında yaşanan barış sürecinde epeyce umutlanmıştık ülke olarak. Neredeyse başarılı da olacaktı. Sonra ne olduysa oldu süreç akamete uğradı. Geriye dönüp suçlu aramanın bugüne faydası yok. Belki bugün yeniden barış gazeteciliğini konuşmaya başlayabiliriz.

Ben barış gazeteciliğini, “çatışmalı durumlarda çatışmayı körüklemek yerine barış girişimlerini özendiren ve destekleyen, insan haklarını gözeten ve evrensel gazetecilik etiği ilkelerine önem veren gazetecilik anlayışı” şeklinde tanımlıyorum.

Barış gazeteciliği anlayışının çıkış noktası şu: Eğer medya çatışmaları körüklemede olumsuz bir rol oynayabiliyorsa, barışı teşvik etmede olumlu bir rol de oynayabilir, hatta oynamalıdır da. Nitekim Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından yakın bir tarihte güncellenen Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde barış gazeteciliğine ayrı bir başlık ayrılmış durumda.

Bildirgede deniyor ki: “Gazeteci haber ve yorumlarında çatışmacılığı değil, barış gazeteciliğini esas almalıdır. Taraflara eşit mesafede durarak, sansasyonel habercilikten kaçınmalıdır. Çatışmaların görünür ve anlık etkileri yerine uzun vadeli ve travmatik etkilerine odaklanmalıdır. Barış girişimlerini görmezden gelmemeli, desteklemelidir.” O halde bu anlayışın lafta kalmaması lazım. Süreci haber yapan, yorumlayan gazetecilerin barış girişimlerini desteklemesi lazım.

Barış gazeteciliği ilkeleri

Ben burada bu konuda yazılıp çizilenlerden hareketle, yapılması gerekenleri birkaç maddede sıralamaya çalışacağım. Elbette başka öneriler de yapılabilir.

1. Çatışmaya değil çözüme odaklanmalıdır.

2.  “Biz” ve “öteki” gibi keskin ayrımlardan kaçınmak gerekir. Böyle bir karşıtlaştırma doğal olarak ötekini olumsuz biçimde sergilemektedir.

3. Farklılıklara değil benzerliklere odaklanılmalıdır.

4. Tarafların talep ve beklentileri nesnel bir dille aktarılmalıdır.

5. Barışın gerçekleşmesi durumda yaşanabilecek kazanımlar üzerinde durulmalıdır.

6. Toplumun barış sürecine destek olmasını sağlayacak şekilde kamuoyu oluşturulması için çaba gösterilmelidir.   

7. Süreci baltalayacak görüşlere daha az görünürlük sağlanmalıdır. Örneğin olumsuz açıklamaları büyüterek haber yapmak sürece zarar verecektir.

8. Barış sürecine uygun bir haber dili kullanmak ve terminolojiyi gözden geçirmek gerekir. Örneğin, “terörist” “cani” “hain” gibi sıfatlar yerine daha nötr adlandırmalar kullanılabilir: “Örgüt üyesi” gibi.

Barış sürecinin başarıyla gerçekleşmesini ve ülkeye huzur getirmesini dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YANLIŞ BİLGİYLE DOĞRU MÜCADELE NASIL YAPILMALI?

Süleyman İrvan İnternetin ve ardından sosyal medyanın hayatımıza girmesi birçok şey gibi haber tüketim alışkanlıklarımızı da değiştirdi. E...