14 Nisan 2021 Çarşamba

AKTİVİST GAZETECİLİK

Gazeteci ve aktivizm tartışmasında öncelikle neyi kastettiğimizi açık olarak ortaya koymalıyız. Gazetecinin herhangi bir toplumsal sorunun belirli bir politikaya göre çözülmesini hedefleyen eylemlilik içinde bulunmasını mı anlamalıyız, yoksa gazetecinin gazeteciliğini belirli bir politik amaç doğrultusunda yapar hale gelmesini mi anlamalıyız? Örneğin, gazetecinin aynı zamanda çevreci aktivist olması ve çevre eylemlerinde yer alması başka bir şeydir, Suriye'de olduğu gibi yurttaş gazeteci kimliğini taşıyanların aktivist gazeteciler olarak savaşı haberleştirmeleri başka bir şey. 

Bu yazıda, aktivist gazetecilik etrafında sürdürülen tartışmaları örnekler ve farklı görüşler üzerinden aktarmaya çalışacağım.

   
Akil İnsanlar Heyeti ve gazeteciler

Türkiye'de gazetecilik ve aktivizm tartışması sanırım ilk olarak 2013 yılında kurulan Akil İnsanlar Heyeti üzerine başlamıştı. Bu heyette epeyce çok sayıda gazeteci de yer 
almıştı: Nihal Bengisu Karaca, Sibel Eraslan, Abdurrahman Dilipak, Avni Özgürel, Hilal Kaplan, Fehmi Koru, Etyen Mahçupyan, Ahmet Taşgetiren, Vahap Coşkun, Fadime Özkan, Kürşat Bumin, Oral Çalışlar, Ali Bayramoğlu, Yıldıray Oğur. Ayrıca listede asıl mesleği gazetecilik olmamakla birlikte köşe yazarlığı yapan Baskın Oran, Murat Belge, Beril Dedeoğlu gibi isimler de vardı listede. 

Gazetecilerin akil insanlar heyeti içinde yer alması doğal olarak bir tartışmayı da başlatmıştı. Benim dışımdaki okur temsilcileri, gazetecilerin heyette yer alarak aktivist konuma geçtiklerini savunuyor ve haliyle karşı çıkıyorlardı.


Milliyet'te Belma Akçura, "Gazeteci aktör değil üçüncü kişi olmaldır" başlıklı yazısında, "..köşe yazarı olup da 'akademisyen' ve bu gibi kimlikleriyle öne çıkanların bu komisyonda yer alması anlaşılabilir. Ancak 'gazeteci' kimliğini öne çıkartanların bu sürece içeriden değil, dışarıdan katkı sağlamaları tarafsız ve objektif olmaları açısından önem taşımakta. Gazeteciler akil insanlardan oluşturulacak komisyon çalışmalarının dışarıdan sıkı takipçisi olabilir ama hükümetin belirlediği bu komisyon içerisinde yer almak, gazetecilik ilkeleri açısından sorun yaratabilir" demişti. 


Sabah'ta Yavuz Baydar, "Akil insan aktivizmi" başlıklı yazısında, "
Ben, pek umudum olmamakla birlikte, gazetecilerin bu komisyonlardan uzak durması gerektiği kanısındayım. Gazetecinin görev tarifi, gazetecilik sınırları içindedir. Gazeteci, görevi gereği haber veya yorum için izlediği kişi, kurum, olgu ve süreçlerin dışında kalabildiği ölçüde, yaptığı iş açısından halk önünde inandırıcı olur. Ne amaçla olursa olsun, arabuluculuk, barış aktivizmi, savaş veya çözümsüzlük eylemciliği, 'akil insan komisyonu' üyeliği, inandırıcılık açısından sorunlar yaratmıştır, yaratır" diyerek itirazını ifade etmişti. 

Yavuz Baydar yazısında benim görüşlerime de yer vermişti. Söylediğim şuydu: Gazeteciler, barış, demokrasi ve insan hakları konularında gözlemci rolünün ötesinde bir rol üstelenebilir, barış girişimlerine, evrensel gazetecilik ilkelerini de gözeterek, aktif biçimde destek olabilirler. "Kişisel görüşüm de gazetecinin bu konularda taraf olduğu ve olması gerektiği yönündedir. Dolayısıyla gazetecilerin 'akil insanlar' komitesi içinde yer almalarında mesleki bir sakınca görmüyorum. Ayrıca, bir akademisyen olarak desteklediğim barış gazeteciliği anlayışı da gazetecilerin barışçı çözüm girişimlerine katkıda bulunmalarını gerektirmektedir. Üstelik, bu komitede gazetecilerin yer almaları halinde, sürecin saydam biçimde işleyeceğini de hesaba katmak gerekir." Daha sonra, okur temsilcisi olduğum Yenidüzen gazetesinde (8 Nisan 2013) konuyla ilgili bir yazı yazmış ve şu notu eklemiştim: "Her ne kadar, kanaat önderi konumundaki köşe yazarı gazetecilerin bu tür bir barış girişimi komitesinde yer almalarının etik açıdan sorun yaratmayacağı düşüncesindeysem de, haber yapan muhabirlerin, haberlerin gazetede nasıl yer alacağına karar veren yazı işleri sorumlularının ve elbette genel yayın yönetmenlerinin bu komitede olmamaları gerektiğini kabul ediyorum." 


Hürriyet'te Faruk Bildirici de "Yine gazetecilik zamanı" başlıklı yazısında, "böylesine kritik bir süreçte 'akil insanlar' kadar, gazetecilerin 'eleştirel aklı'na da ihtiyaç var. Biz gazeteciler, sürecin aktörü değil, izleyicisi rolümüzle daha çok katkıda bulunabiliriz. Bağımsız ve tarafsız eleştirilerimizle sürecin doğru bir zeminde ilerlemesini, terörün sona ermesiyle kalmayıp, Kürt sorununun çözülmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi sürecine evrilmesini sağlayabiliriz. Yine gazetecilik zamanı, işimiz çok..." diyerek, gazetecilerin dışarıda kalması gerektiğini savunmuştu. 

Gezi eylemleri ve aktivist gazetecilik


Gezi eylemlerinin özellikle başlangıç aşamasında ana akım haber kanallarının eylemleri görmezden gelen tavrı Türkiye'de aktivist gazeteciliğin (ya da yurttaş gazeteciliğinin) zeminini oluşturdu. Bu süreçte, dokuz8haber, Ötekilerin Postası, Çapul TV, 140jurnos gibi alternatif haber siteleri aktivist gazeteciliğin örneklerini verdiler. Bu arada, gazetelerin Gezi eylemlerine nasıl yer verdiğine ilişkin önemli bir çalışma şuradan okunabilir


Ceren Sözeri, Evrensel gazetesinde yayımlanan "Gezi'nin gazetecilere öğrettikleri üzerine" başlıklı yazısında,  gazetecilerin aktivizme kaymasının nedenlerine ve sakıncalarına değindi: "Yargının kontrol altına alınmasıyla güçlenen bu saldırı ve sürekli kaşınan toplumsal bölünmenin sonucu medyanın bir kısmı ister istemez kendisini aktivist saflarda buldu. Bu tanımlamanın üç-dört yıl önce olduğu gibi bugün de bazılarınızın hoşuna gitmeyeceğinin farkındayım. Yanlış anlaşılmamak için üzerine basa basa bunun basın özgürlüğüne yönelik saldırıların sonucu olduğunu ifade ediyorum. Derdim bu kavramın yerleşmesi değil aktivist gazeteciliğin bazı emareleriyle yüzleşmek, yani iğneyi biraz kendimize batırmak." Sözeri,  Gezi’de ortaya çıkan aktivist gazetecilik pratiklerinin sokak eylemlerinin dinamiğiyle şekillendiğini ve yerleştiğini söyledi: "Doğruluğu bazen tam kanıtlanmamış, sosyal medyada etki yaratmaya odaklı, yalnızca görünen kısmı yansıtan, ‘Bu haber nasıl geliştirilir’in üzerine kafa yorulmayan bir habercilik ortamının içindeyiz...Ancak diğer taraftan (Küçümsemek için söylemiyorum) yurttaş haberciliğinin bir tık üstü gazeteciliğin okurla kurulan ilişkiye zarar verdiğini düşünüyorum."    


Adalet yürüyüşü ve aktivist gazetecilik


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ankara'dan İstanbul'a kadar yürüdüğü Adalet Yürüşü aynı zmanda bazı gazetecilerin yürüyüşe katılması nedeniyle bir kez daha aktivist gazeteciliği gündeme taşıdı.

Tartışmayı, takip edebildiğim kadarıyla Hürriyet'te Ahmet Hakan başlatmıştı. Hakan, gazeteciyle aktivist arasındaki farklar konusunda şunları 
söylemişti: "Gazeteci yürüyüşü izler, aktivist yürüyüşe katılır. Gazeteci mesafelidir, aktivist mesafesiz. Gazeteci soru sorar, aktivist slogan atar. Gazeteci toplanan kalabalığı yazar, aktivist kalabalık toplamaya çalışır. Gazeteci olumsuzu da görür, aktivist sadece olumluyu görür. Gazeteci formasızdır, aktivist üzerinde “adalet” yazan tişört giyer. Gazeteci soğukkanlıdır, aktivist heyecanlı..."

Bu yazıya tepki gösterenlerden birisi, yürüyüşe katılan gazetecilerden Ali Sirmen'di. Sirmen, yürüyüşe "
başka bazı değerli gazeteci arkadaşlarım gibi ben de hem bir vatandaş hem de gazeteci sıfatıyla katıldım" diyordu yazısında. Aktivist gazeteci yakıştırmasına ise itiraz ediyordu: "Öküzün altında buzağı arar gibi, her haberin altında casusluk arayan, gazetecinin salt gazeteciliğinden dolayı, casus, terörist sayıldığı bir ülkede, herhangi bir parti etiketinin arkasında saf tutmadan, gazetecilik yapma özgürlüğünü savunan ve üzerindeki tişörtle gazeteciliği yüzünden casus ve teörist olmakla suçlanan birinin trajedisini yansıtan ben ve benim gibiler gazetecilik niteliğimizi kaybediyorduk da, malum uçağın müdavimliğinin bedelini ısmarlama haber ve yorumla ödeyenler, 'gazeteci!' soğukkanlılığı ve tarafsızlığını koruyorlardı öyle mi? Görevi, bir olayı soğukkanlı ve tarafsız, önyargısız, suçlamadan, yaftalamadan, yargılamadan yansıtmak olan gazeteci, bu yükümlülükleri yüzünden, adalete ve zulme karşı eşit uzaklıkta duran, 'aman tarafsızlığıma toz konmasın!' diye demokrasi ile dikta karşısında bitaraf olan garip bir yaratık olmak zorunda mıdır? Bu sorulara 'evet' yanıtını verip de zulme ve adalete karşı eşit uzaklıkta olmayıp, adaleti arayan ve adaletten yana tavır koyanı aktivist olarak niteleyenler bilmelidirler ki, hak ve özgürlüğünü elde etmek için illa ki aktivistliğin şart haline getirildiği toplumlarda, bu durumun sorumluları, adalet ve özgürlük istemlerini yansıtan tişört giyerek, pankart taşıyarak yürüyen gazeteciler değil, onlara bu yol dışında başka hiçbir imkân bırakmayanlardır."  

Doğan Tılıç, Birgün'deki "Gazeteci: A. Hakan, A. Arslan, A. Sirmen?" başlıklı yazısıyla tartışmaya katıldı: "Kısacası, gazeteciliğin saldırı altında olduğu yerlerde, dayanışma göstermek etik bir zorunluluk sayılıyor. O dayanışmanın biçimini ise genellikle saldırının şiddeti belirliyor. Bazen yürüyüşe katılmak da yetmiyor, yürüyüşler düzenlemek gerekiyor!"

Doğan Tılıç tartışmayla ilgili bir başka yazı daha yazdı ve "Gazeteci-aktivist" başlıklı bu yazısında Prof. Raşit Kaya'nın görüşlerine yer verdi: "Gazeteciler de, bilim insanları da mesleklerini yaparken elbette ‘objektif’ olmalıdırlar. Bilim insanı somut ‘gerçekliği/hakikati’ tespit edecek, gazeteci somut ‘gerçeği yansıtacaktır’. Ama bu, onların ‘tarafsız’ olmasını, ‘taraf’ tutmamasını gerektirmez. Somut gerçek/gerçeklik sömürüye dayalı, adaletli olmayan, baskıcı bir düzen pratiği ise elbette bir insan olarak, toplumun üyesi, bir yurttaşı sıfatlarıyla kendileri de bu ‘pratiğin’ bir nesnesi, kısacası ‘tarafı’ olacaklardır ve bir ‘özne’ olarak mesleki etik anlayışları ve meslek ‘vicdanı’ gereği tepki vereceklerdir. Böyle durumlarda değişmeden, dönüşümden yana ‘taraf’ olmayan ya da olamayan, mevcut yapıdan/düzenden yana ‘aktivist’ görünmeden de taraftır, koyu bir taraftardır.

Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici, 'Zafer Arapkirli ile Seyr-ü Sabah'a yaptığı değerlendirmede, gazetecinin barıştan yana olmasının, savaşa, ayrımcılığa karşı çıkmasının önemli olduğunu, ancak "herhangi bir siyasi örgütle, başka bir güç odağıyla bütünleşmemesi, onunla bütünleşerek bağımsızlığını kaybetmemesi, bundan hareketle o siyasi hareketin bağından etkilenmemesi" gerektiğini söyledi. Türkiye gibi ülkelerde ciddi basın özgürlüğü ve demokrasi sorunları olduğunu ifade eden Bildirici, "Mesleki örgütler defalarca eylemler organize ettiler. Hepimiz o tür eylemlere katıldık. Biz şimdi orada aktivist mi olduk? Hayır. Tam tersi gazeteciliğin bu ülkede doğru yapılabilmesini savunduk. Dolayısıyla onların yapılmasına kimse karşı çıkmaz, çıkmamalı" dedi.

Faruk Bildirici, Hürriyet'te yaptığı değerlendirmede de gazetecilik ve aktivizm arasındaki sınıra değindi: "Elbette gazetecilik içinde aktivizm barındırır ama aktivistlik ile gazetecilik arasında da fark var. Gazeteci, aradaki ince çizgiyi aşıp aktivistliğe kaymamalı. Çünkü o zaman gazeteci, olayın izleyeni ve aktaranı olmaktan çıkar, öznesi haline gelir."

Ümit Alan Birgün gazetesinde şunları yazdı: "
Ahmet Hakan diyor ki, 'aktivistle' 'gazeteci' arasında fark varmış. Evet haklı var ama laboratuvar ortamında var. Yani gazetecilik yapmak için bile 'aktivistlik' yapma zorunda kalmıyorsan var. Bugün ana-akım medyada bazı şeylerin haber olması için 'aktivist' olmak bile yetmiyorsa gazeteci ne yapsın?" 

Etik ilkeler ve aktivist gazetecilik


Bu konudaki en farklı düzenleme, UNESCO çatısı altında 1983 yılında yayımlanan ve birçok uluslararası gazetecilik örgütü tarafından benimsenen "International Principles of Professional Ethics in Journalism" isimli belgedir. Belgenin 8. maddesi gazetecilerin evrensel değerlere ve kültürel çeşitliliğe saygı göstermesi gerektiğini söylemektedir: "Gerçek gazeteci, barış, demokrasi, insan hakları, toplumsal gelişme ve ulusal özgürleşme gibi insanlığın evrensel değerlerini savunur. Gazeteci, toplumun demokratikleşmesine yönelik toplumsal dönüşüme etkin bir biçimde katılır ve diyalogla uluslararası ilişkilerde barışın ve adaletin yeşerebileceği bir güven ikliminin oluşumuna katkıda bulunur." 9. madde daha da ileri giderek savaşların sonlandırılmasında ve kötülüklerle mücadelede gazeteciyi göreve çağırmaktadır: "İnsanlığın evrensel değerlerine etik bağlılık, gazetecilerin saldırgan savaşları, şiddeti, nefreti, ayrımcılığı, özellikle de ırkçılığı ve ırk ayrımcılığını körüklemesinden veya haklılaştırmasından kaçınmasını gerektirir. Böylece gazeteciler, halklar arasındaki bilgisizliğin ve yanlış anlamaların ortadan kaldırılmasına yardımcı olabilir, bir ülke insanlarının diğerlerinin gereksinimlerine ve arzularına duyarlı hale gelmelerini sağlayabilir." 


Amerikan Profesyonel Gazeteciler Derneği (SPJ) etik ilkesine göre, "gazeteciler, tarafsızlıklarını ortadan kaldıracak ya da güvenilirliklerine zarar verecek politik ya da diğer etkinliklere dahil olmaktan kaçınmalıdırlar."


Kanada Gazeteciler Derneği etik ilkesi, aktivist gazeteciliği onaylamamaktadır: "Haberini yaptığımız hareketlerde ya da etkinliklerde görev almayız."


Alman Basın Konseyi ilkesine göre, "gazeteciler ve yayıncılar basının güvenilirliğine gölge düşürecek her türlü etkinliğe katılmaktan uzak durmalıdırlar."


Washington Post gazetesi de her tür aktivizmi yasaklıyor: "Haberleri adil biçimde aktarmamızı riske atacak şekilde siyasete, toplumsal olaylara, eylemlere veya gösterilere aktif katılımdan kaçınırız." 

TGC tarafından kabul edilen Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde açık biçimde söylenmese bir belli konularda gazetecinin aktivizmine kapı araladığı söylenebilir: "Gazeteci, basın özgürlüğünü, halkın doğru haber alma, bilgi edinme hakkı adına dürüst biçimde kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve otosansürle mücadele etmeli, halkı da bu yönde bilgilendirmelidir...Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur." 

Aktivist gazeteciliği savunan da var eleştiren de

Gazetecileri Koruma Komitesi Direktörü Joel Simon, çevrimiçi gazetecilikle ilgili bir uluslararası sempozyumda yaptığı konuşmada, Wikileaks'in kurucusu aktivist-gazeteci Julian Assange'ı örnek göstererek şunları söylüyor: "Eğer Assange sızıntı belgeleri yayımlamaktan yargılansaydı, bütün gazeteciler risk altında olurdu. Gazetecileri aktivistlerden ayıran çizgi bir miktar bulanık olduğu sürece gazeteciler daha özgür ve daha güvendedirler." Joel Simon, "What's the difference between activism and journalism?" başlıklı yazısında, aktivist gazetecileri gazeteci saymamanın tehlikelerine işaret ediyor: "Çoğu ülkede, 'basın özgürlüğü'nden yararlanan 'geleneksel' gazeteciler en güvenilir ya da en bağımsız haber kaynakları değildir. Tahrir Meydanı isyanındaki Mısır'a bakalım.  Mısır'daki çoğu profesyonel gazeteci otoritelerden talimatlı gazetecilik yapmaya devam ediyordu. Bloggerlarla ve aktivistlerle birlikte hareket eden sadece küçük bir azınlık gazeteci grubu Hüsnü Mübarek'in enformasyon ablukasını kırabilmişti." 

İngiliz gazeteci Dan Gillmor, özellikle internet ve özgürlüklerle ilgili olarak gazetecilere şu çağrıyı yapıyor: "Lütfen temel özgürlükler için aktivist olunuz. Denetime karşı kampanya yapınız, daha saydam sistemler ve teknolojiler için kampanya yapınız." Gillmor bir başka yazısında gazetecilerin en azından bazı durumlarda aktivist olmaları gerektiğini söylüyor: "Dünyanın birçok yerinde gerçek gazetecilik yapmak aktivizmdir, çünkü bazı toplumlarda doğruyu söylemek, değişime kapı aralamaktır."


Yine bir başka İngiliz gazeteci Dilly Hussain şunları söylüyor: "Arap Baharı sırasında, Suriye'de devam eden olaylarla ve şimdi de Gazze'deki savaşla ilgili olarak kendimi 'tarafsız' bir gazeteciden çok bir politik aktivist olarak görüyorum, çünkü gözlerimin önünde adaletsizlikler olurken taraf tutmaktan nasıl kaçınacağımı bilemiyorum."
 

David Brewer, medya aktivisti olarak tanımlanması karşısında şu cevabı veriyor: "Eğer gazetecilik nesnel, tarafsız ve adil olmaksa, gazeteci aktivist olamaz... Ancak, eğer bir gazetecinin görevi gerçeği aramaksa, sesi duyulmayanların sesini ve görüşlerini aktarmaksa, ırkı, dini, siyasal görüşü ve toplumsal statüsü ne olursa olsun tüm toplumu temsil etmekse, o halde gazeteci özünde ifade özgürlüğü aktivistidir."


Noor Tagouri, "Blurred Lines: Journalism or Activism?" başlıklı yazısında, "Gazetecilik doğruyu söylemekle ilgilidir. Aktivizm, haklı ve doğru olduğu düşünülen bir neden için savaşmakla ilgilidir. Peki, ya gazetecinin aktardığı haber uğrunda savaşmayı gerektirecek haklı bir nedenle ilgiliyse?" diye soruyor. Tagouri yazısında, Bosna savaşında taraflı habercilik yapmakla eleştirilen CNN muhabiri Christiane Amanpour'un savunmasına da yer veriyor: "Bosna gibi, etnik temizliğin söz konusu olduğu bir savaşta olanı olduğu gibi aktarma ve doğruyu söyleme göreviniz var. Bu bağlamda nesnellik, tüm tarafları haberde adil biçimde temsil etmek ama asla yanlış bir ahlaki denkleştirme yapmamaktır. Dolayısıyla ben haberlerimde kimin saldırgan kimin mağdur olduğunu söyledim ve bundan da gurur duyuyorum, çünkü yapmamız gereken de buydu."


Stephen M. Walt'ın Foreign Policy dergisindeki "On Activist Journalism" başlıklı yazısı bu konuda mutlaka okumaya değer yazılardan biri. Walt, gazeteciyi aktivist olmakla suçlayanların kafasında keskin bir ayrım olduğunu; bir tarafta ciddi, nesnel ve dolayısıyla saygı gösterilmesi gereken gazeteciler bulunduğunu, diğer tarafta ise partizan, yanlı, güvenilmez ve dolayısıyla daha düşük bir pozisyonu hak eden gazeteciler olduğunu söylüyor: "Buna iki itirazım var. Birincisi, birini aktivist olmakla suçlamak, desteklemediğimiz bir yorumu ya da haberi marjinalleştirmeye çalışmanın ucuz yoludur... İkincisi ve daha önemlisi, tümüyle 'nesnel' bir gazeteci olamayacağıdır." Walt, "aktivist gazeteci" "gerçek gazeteci" gibi ayrımların yanlış olduğunu, bunun yerine, iyi/kötü, güvenilir/güvenilmez, dürüst/sahtekar gazeteci gibi ayrımların yapılması gerektiğini savunuyor.


Ruşen Çakır, aktivist gazeteciliğe karşı çıkanlardan: "Biz aktivist değiliz, gazeteciyiz. Eskiden militan denirdi, şimdi aktivist deniyor.  Biz aktivistlerin aktivitelerini haberleştiririz, ama kendimizin aktivist olması gerekmiyor. Tavır almamız kesinlikle gerekmiyor...Bizim öncelikle yapmamız gereken, gazeteciliğin evrensel kuralları çerisinde haberi olabildiğince nötr bir şekilde vermek."

Esra Arsan, "Gazetecilik bitti, aktivizm verelim" başlıklı yazısında gazetecilerin sosyal medya aktivizmini eleştirdi: "Sosyal medya çağında olgular ve rakamlar o derece anlamsız kalmış ki, yorum her zamankinden daha beter bir şekilde gazetecinin silahı haline gelmiş. Bu durum kuşkusuz gazeteciyi de her zamankinden daha beter bir şekilde siyasal aktöre dönüştürüyor, onu haberciden çok bir aktivist haline getiriyor. Gazetecilik doğası gereği kendi içinde bir aktivizm barındırır. Hak aramayı, ezilenin yanında olmayı, sesi duyulmayanın sesi olmayı şiar edinmeyene, gizli kapaklı kötülükleri ortaya dökmek için cesurca araştırma yapmayana gazeteci denmez. Ama haberciliğin dikenli yollarına girmek yerine aktivist yorumculuğun konforuna sığınmak da ne derece gazetecilik olarak tanımlanabilir?"

 

Yasemin Giritli İnceoğlu, BİANET için yazdığı Gazeteci-aktivist ikilemi başlıklı yazısında aktivist gazeteciliğin olumsuzluklarına değiniyor: "İfade özgürlüğü ve özgür basın geleneğine sahip Batı demokrasilerinde, gazetecilerin aktivist olması fikri genellikle gazetecilik normlarına aykırı olarak görülüyor. Habercinin öncelikle aktivist mi yoksa gazeteci mi olacağına karar vermesi gerekiyor zira her ikisi aynı zamanda olunmaz. Eğer gazetecilik nesnel, adil, şeffaf ve etik olmak ise, şüphesiz gazeteci haberleştirdiği eylemin içinde yer almamalı; manipülasyon tuzağına düşmeden, gazeteciliğin evrensel ilkelerine sadık kalmalı, yaptığı haberdeki belli bir gruba sempati ve/veya antipati duyup duymadığına bakmaksızın, haberde kullanacağı kelime ve kaynak seçiminde itinalı olmalı ve aktivistin hedeflerine ulaşması için kendini kullandırmamalı. Gazetecinin etkinliklere katılmaktan uzak durmaları gerektiği konusunda neredeyse etik ilkelerin hepsinde bir mutabakat söz konusu. Gerekçe olarak da haberlerin adil olarak verilmesine engel oluşturduğu ve mesleğin güvenirliğine zarar verdiği gösterilmiş."

 

2018 yılında yayımladığı Ben de Sizin İçin Üzgünüm isimli kitabıyla aktivist gazetecilik konusunda bir tartışma başlatan gazeteci Kadri Gürsel, Birikim için yazdığı "Ana Akım Medyanız Nasıl Olsun?" başlıklı yazısında aktivist gazetecilik kavramına neden mesafeli olduğunu açıklıyor: "Bana göre bir gazetecinin angaje olabileceği tek meşru aktivizm basın ve ifade özgürlüğü için yapılandır.. Gazeteciliği savunma amacının ötesine geçen ve bir siyasi gündeme bağlı olarak yapılan aktivizm, gazeteciliği araçsallaştırdığı nispette mesleğe zarar verir. Profesyonel gazetecilerin, gazeteciliği savunmaktan başka bir tutum ve eyleme ihtiyaçları yoktur. Tekrar ediyorum: Gazetecilik, gazetecilik için yapılır, yapılmalıdır."


Geleneksel gazeteciliğin kusurlarını ortadan kaldırmak için geliştirilen 
barış gazeteciliğihalk gazeteciliği (public journalism), yurttaş gazeteciliğihak haberciliği gibi gazetecilik pratikleri özlerinde aktivist gazeteciliği barındırmakta ve hatta aktivist gazeteciliği özendirmektedirler. Temel çıkış noktaları da, tarafsız gözlemci statüsündeki geleneksel gazeteciliğin statüko lehine işlediği, objektifliğin bir mitten ibaret olduğu, gazetecilerin sorunları sadece haber yapmakla kalmayıp çözümlerine de aktif katkı yapmalarının daha doğru olduğu şeklindeki anlayıştır.

Sonuç olarak, aktivist gazetecilik geleneksel gazeteciliğin olaylar ve sorunlar konusunda toplumları kendisinden beklenen şekilde tam ve doğru bilgilendirme işlevini yerine getiremediği durumlarda ortaya çıkan, koşulların dayattığı bir alternatif gazetecilik anlayışıdır. Aktivist gazetecilik tek başına iyi ya da kötü değildir. Tıpkı geleneksel gazetecilikte olduğu gibi aktivist gazetecilikte de kaliteyi belirleyen içeriktir.   

NOT: Türk Dil Kurumu aktivizmi, "Toplumsal veya politik değişim meydana getirmek, belirli sorunlara dikkat çekmek için özel amaçlı etkinlik gerçekleştirme" olarak tanımlamaktadır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Chat GPT ile yapay zekânın gazetecilikte kullanımını konuştuk

Chat GPT seninle yapay zek â nın gazetecilikte kullanımına ilişkin bir röportaj yapabilir miyiz? Tabii ki! Yapay zek â nın gazetecilikteki...