22 Aralık 2024 Pazar

DEZENFORMASYONLA MÜCADELE YASASINDAN ETKİLENEN GAZETECİ SAYISI GİDEREK ARTIYOR


Süleyman İrvan

13 Ekim 2022 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” isimli torba yasanın 29. maddesiyle Türk Ceza Kanunu’na eklenen ve “ 217/A Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlığını taşıyan dezenformasyonla mücadele yasası ya da gazeteci örgütlerinin tanımlamasıyla sansür yasası kapsamında 2 yılda 50’den fazla gazeteci soruşturma geçirdi. Bu konuda daha önce iki yazı yazmıştım. İlk yazımda, yasanın eleştirel gazetecilik üzerinde bir tehdit oluşturacağını savunmuştum. İkinci yazımda ise, maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurunun basın özgürlüğü lehine sonuçlanabileceğini yazmıştım. AYM TCK 217/A maddesini iptal etmedi. Böylece gazeteciler soruşturma geçirmeye devam ediyor.

Bu yazıyı, dezenformasyonla mücadele yasasından soruşturma geçiren gazetecileri kayda geçirmek amacıyla yayımlıyorum. 6 Kasım 2024 tarihine kadar en az 55 gazetecinin "yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla soruşturma geçirdini tespit ettim. Yeni soruşturmalar açıldığı takdirde bu yazıyı güncellemeye devam edeceğim. Umarım gazeteciler, yazıyı güncellememi gerektirecek soruşturmalara maruz kalmayacakları özgürlük ortamına en kısa sürede kavuşurlar.   

Hüsniye Karakoyun ve Mahmut Karakoyun: Dezenformasyonla mücadele yasası olarak adlandırılan yasa kapsamında Tunceli Emek gazetesi sahibi Hüsniye Karakoyun ile gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mahmut Karakoyun hakkında yapılan suç duyuruna Tunceli Cumhuriyet Savcılığı tarafından takipsizlik kararı verildi. “Tunceli’de Beş Adet Portatif Tuvalet için Resmi Açılış Töreni Düzenlendi” başlıklı haber için yapılan suç duyurusuna takipsizlik kararı veren savcı, gerekçe olarak, haberin yayımlandığı tarih olan 12 Ekim 2022’de dezenformasyon yasasının henüz yürürlükte olmadığını, ayrıca haberin yayımlanmasında toplumsal ilgi ve kamu yararı bulunduğunu belirtmişti.     

Sinan Aygül: Dezenformasyon yasasından ilk etkilenen gazeteci Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sinan Aygül oldu. Aygül, Twitter hesabından, Bitlis’te gerçekleştiği iddia edilen bir cinsel taciz vakasına dair paylaşımlar yapmış, ardından bu tweet’leri silip, yanıldığını söyleyerek özür de dilemişti. Buna rağmen, Sinan Aygün 14 Aralık’ta apar topar gözaltına alındı, ardından tutuklandı ve nihayetinde 10 ay da hapis cezası aldı. Bu ceza, dezenformasyon yasası kapsamında verilen ilk ceza idi aynı zamanda. Ancak Yargıtay Sinan Aygül’e verilen cezayı 10 Mayıs 2024 tarihinde bozdu. Basın özgürlüğü açısından son derece önemli olan bu Yargıtay kararının gerekçesini paylaşıyorum:

YARGITAY İPTAL KARARININ GEREKÇESİ

“5237 sayılı Kanun’un 217/A maddesi ile ‘Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır’ hükmü düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde ise fiilin, kamu barışını bozmaya elverişli olması aranarak, bu suçun somut tehlike suçu olduğu vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra dezenformasyon olarak nitelendirilen bu fiillerin, kişilerin bireysel kanaatlerini açıklama veya haber verme haklarıyla karıştırılmaması için fiilin, halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle gerçekleştirilmesi ilave bir unsur olarak aranmaktadır. Belirtmek gerekir ki, dezenformasyona konu içerik, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili doğrudan asılsız bir bilgi olabileceği gibi tahrif edilmiş bir bilgi de olabilecektir açıklamasına yer verilmiştir. Somut olay değerlendirildiğinde, sanığın suç tarihinde saat 22.24 sıralarında yanıltıcı bilgiyi sosyal medya hesabından paylaştığı, yetkili kişiler ile yaptığı görüşmelerden sonra aldığı bilginin eksik ya da yanlış olabileceğini belirterek, düzeltme mesajlarını attığı, paylaşımını tamamen kaldırdığı, teyit etmeden konuyu paylaştığı için kamuoyundan özür dilediği, buna göre sanığın paylaşımının gerçeğe aykırı olduğunu öğrenir öğrenmez paylaşımını kaldırmasına ve düzeltme mesajları atmasına yönelik eylemleri ve kullandığı ifadeler bir bütün olarak dikkate alındığında, sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle hareket etmediği, bir gazeteci olarak haber verme hakkını kullandığı ve suç işleme kastı ile hareket etmediği anlaşıldığından, sanığın eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 217/A maddesinde düzenlenen ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunun’ unsurlarını oluşturmayacağı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi nedeniyle, kurulan hüküm isabetli bulunmamıştır.”

Aslıhan Gençay: Gazeteci Aslıhan Gençay’ın Gazete Davul isimli haber sitesinde 29 Aralık 2022 tarihinde yayımlanan “Bitmeyen Çıplak Arama” başlıklı haberi gerekçe gösterilerek TCK 217/A “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla başlatılan soruşturmada 10 Nisan 2023 tarihinde takipsizlik kararı verildi.

Oktay Candemir: Van’ın Muradiye ilçesinde yaşanan bir cinsel istismar olayını haberleştiren gazeteci Oktay Candemir hakkında, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Candemir, 15 Kasım 2023 tarihinde yapılan duruşmada, “atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle beraat etti.

Gazeteci Oktay Candemir hakkında ikinci bir soruşturma daha açıldı. Candemir, Van’ın İpekyolu ilçesi kaymakamının aynı zamanda İpekyolu Belediyesi’ne kayyum olarak atanması sonrasında birden fazla yerden maaş aldığına ilişkin paylaşımlar yapmış, bu paylaşımlar gerekçe gösterilerek hakkında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla soruşturma başlatılmıştı. Soruşturma savcısı 14 Ekim 2024 tarihinde takipsizlik kararı verdi. Gerekçesinde şu ifadeler yer aldı: “Suça konu paylaşımın korku ve panik yaratma saikiyle yapıldığına dair delil bulunmadığı, yine yapılan paylaşımın kamu barışını bozacak nitelikte olmadığı gözetilerek, atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla…tüm şüpheliler hakkında ayrı ayrı kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.”

Mehmet Güleş: Gazeteci Mehmet Güleş, deprem bölgesinde yaptığı, henüz yayımlanmamış bir röportaj nedeniyle dezenformasyon maddesinden soruşturma geçirdi. Güleş'e emniyet ifadesinde, röportaj yaptığı kişinin "Burada AFAD yok, UMKE yok. Burada halk kendi imkanlarıyla savaşıyor. Halkımız yalnız bırakıldı" şeklindeki ifadeleri kullandığı yönündeki iddialar soruldu. Gazeteci Güleş, haftanın her günü imza verme ve yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı. Güleş hakkında soruşturmayı yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 17 Kasım 2023 tarihinde “bilginin yayılmadığı” gerekçesiyle “kovuşturmaya yer olmadığı” kararını verdi.

Oğuzhan Uğur: Youtuber Oğuzhan Uğur’un sahibi olduğu Babala TV hesabından yapılan bazı paylaşımların vatandaşlar arasında korku ve paniğe neden olduğu, bu nedenle arama-kurtarma çalışmalarında aksamalar yaşandığı gerekçe gösterilerek, 'Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma' suçundan soruşturma başlatıldı.

Mir Ali Koçer: Serbest gazeteci Mir Ali Koçer, BBC Türkçe’nin 24 Şubat’taki haberine göre Diyarbakır’da deprem sonrası yaptığı haberler nedeniyle soruşturmaya uğradı. Habere göre, sahada çalışırken karakola gelmesi istenmiş, karakola gittiğinde ise hakkında dezenformasyon yasası kapsamında soruşturma açıldığı söylenmişti. Koçer, polisin kendisini deprem bölgelerinden geçtiği haberlerle ilgili olarak sorguladığını ve sahte bilgiler yaymakla suçladığını anlatmıştı.

Ali İmat ve İbrahim İmat: Osmaniyeli bu iki yerel gazeteci, depremzedeler için gelen çadırların bekletildiğine ilişkin paylaşımları nedeniyle “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçlamasıyla 27 Şubat’ta tutuklandılar. Bu iki kardeş tutuklandıktan 1 ay sonra çıktıkları ilk mahkemede hakim kararıyla serbest bırakıldı.

Ahmet Sesli: Gazeteci Ahmet Sesli Twitter hesabından 15 Şubat’ta yaptığı bazı paylaşımlar nedeniyle 28 Şubat’ta dezenformasyon yapma suçlamasıyla ifadeye çağrıldı. Sesli, paylaşımlarında depremde ölenlerin sayısının AFAD tarafından açıklanandan fazla olduğunu ima etmişti.

Gökhan Özbek: Gazeteci Gökhan Özbek 1 Mart’ta 23 Derece kanalında dezenformasyon yapma suçlamasıyla gözaltına alındı. Özbek gözaltına alınışını, sosyal medya hesabından duyurmuştu. Gazetecinin avukatı yaptığı açıklamada,"Gökhan Özbek sadece 23 Derece kanalından yaptığı haberlerle suçlanıyor. Suçlamalar arasında depremzedelerden milletvekillerine kadar pek çok kişinin açıklamalarının haberleştirilmesinden ibaret görseller bile var. İnanılır gibi değil! Sadece gazetecilik yaptığı için gözaltında tutuluyor. Yapılan haberler hiçbir somut dayanağı olmayan şekilde yorumlanarak 'Şu ima edildi' 'Bu söylenmeye çalışıldı' şeklinde ithamlarda bulunuluyor" dedi. Gazeteci Özbek sorgusunun ardından serbest bırakıldı.

Gökhan Özbek 2024 yılında da dezenformasyon suçlamasıyla soruşturma geçirdi. 14 Haziran 2024 tarihinde yayımlanan haberlere göre, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde Nevruz kutlamaları sonrasında meydana gelen bir polis şiddeti vakasını haberleştirmesi sonrasında hakkında açılan "yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasına ilişkin soruşturma takipsizlikle sonuçlandı

Fırat Bulut: Gazeteci Fırat Bulut bir ay süresince deprem bölgesinden haber geçtikten sonra Ankara’ya dönüşünde havaalanında gözaltına alındı. Bulut gözaltına alındığını sosyal medya hesabından şu ifadelerle duyurdu: “Bir aydır deprem bölgesinde haber yapıyorum. Bu akşam geldiğim Ankara Esenboğa’da gözaltına alındım. Bingöl Sulh Hakimliği hakkımda alenen yalan bilgi yaymaktan soruşturma açmış. Depremde yoktular, soruşturma ile susturmaya çalışıyorlar.” Fırat Bulut sorgusunun ardından serbest bırakıldı. 

Gazeteci Fırat Bulut hakkında 13 Haziran 2023 tarihinde sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşım nedeniyle ikinci kez “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla soruşturma açıldı. Gazeteci Fırat Bulut, “İktidar kaynağı kendisi olmayan hiçbir haber ve bilgiyi gerçek kabul etmiyor. Kaynağı iktidar olmayan bilgiye savaş açılmış aslında. Gazetecinin görevi bilgi ve haberi halka duyurmak ve yaymaktır; toplumun bilgiye erişme hakkına saygı göstermek ve bunu sağlamaktır. Ancak iktidar bilgi üzerinde tekel kurarak kaynağı kendisi olmayan tüm haberlere savaş açtı. Hoşlarına gitmeyen her şeye ‘yanıltıcı bilgi’ diyorlar” diyerek açılan soruşturmaya tepki gösterdi

Canan Kaya: İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı gazeteci Canan Kaya hakkında 13 Şubat 2023 tarihinde YouTube kanalından yaptığı deprem yayınını gerekçe göstererek, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlamasıyla soruşturma başlattı. Soruşturmaya konu olan, “AFAD’ın Bölge Lojistik Deposu dört gün boyunca çalışmadı” iddiasının CHP Milletvekili Abdurrahman Tutdere tarafından da araştırıldığını ifade eden Kaya, konunun haber değeri olduğunu söyledi. Kaya, Adıyaman’da görev yapan gazeteci Abdullah Aslan'ı bu sebeple yayınına konuk aldığını belirtti.

İsmail Arı: Gazeteci İsmail Arı, 29 Ocak 2023 tarihinde Birgün’de yayımlanan “Ev değil resmen ölüm satıyorlar” başlıklı haberi nedeniyle "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla savcıya ifade verdi. Güngören Belediyesi’nin suç duyurusunda bulunduğu ve depremden yaklaşık bir hafta önce yayımlanan haberde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, “İlk depremde felaket yaşanır. Zemin bataklık” diye itiraz ettiği bir araziye 96 daire ve 9 dükkân inşa ettiği bilgisi verilmişti.   

İsmail Arı hakkında ayrıca 21 Mart’ta yine Birgün’de yayımlanan “Halkı zehirlemişler” başlıklı haberi nedeniyle bu kez de Kızılay’ın şikâyeti üzerine dezenformasyon yapma suçlamasıyla 10 Mayıs 2023 tarihinde soruşturma başlatıldı.

İsmail Arı hakkında üçüncü dezenformasyon soruşturması ise yine Kızılay’ın şikayetiyle başlatıldı. 10 Mart 2023 tarihinde Birgün’de yayımlanan, “Kızılay koşa koşa Menzil’e gitmiş” haberi gerekçe gösterilerek, Arı hakkında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla 7 Mart 2024 tarihinde soruşturma açıldı.

Merdan Yanardağ: Gazeteci Merdan Yanardağ hakkında, 12 Mayıs 2023’te sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşım nedeniyle dezenformasyon yaptığı iddiasıyla soruşturma açıldı. Yanardağ paylaşımında şunları yazmıştı: “Türkiye'nin siyasal ve toplumsal yaşamını derinden etkileyecek önemli bir olayı, -geç bir saatte de olsa- kamuoyu ile paylaşmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kaynağıma güvendim.. Kemal Kılıçdaroğlu'na suikast yapacak bir grubun Gürcistan'a Türkiye'ye girdiği belirtiliyor.”

Bircan Yıldırım, Sevilay Yılman, Zübeyde Sarı, Kayhan Ayhan: 24 Mayıs 2023 tarihinde Yeni Şafak muhabiri Burak Doğan X (Twitter) hesabından bir paylaşım yaparak, içinde gazeteciler Bircan Yıldırım, Sevilay Yılman, Zübeyde Sarı ve Kayhan Ayhan da olmak üzere 34 sosyal medya hesabı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından seçim döneminde manipülasyon ve dezenformasyon yaptıkları gerekçesiyle soruşturma başlatıldığını duyurdu. Soruşturma kapsamında neredeyse 14 ay sonra ifadeye çağrılan Birgün editörü Kayhan Ayhan, 18 Temmuz 2024 tarihinde savcıya verdiği ifadede, “Hakkımda belirtilen ve kendi Twitter (X) hesabımdan paylaşmış olduğum haber içeriği gazetecilik mesleğimin faaliyeti ile alakalıdır. Seçim dönemindeki olaylara ilişkindir. Ben de o dönem söz konusu sandıklarda bu şekilde oy kullanıldığını haberci olarak bilgi almam neticesinde bir iddia şeklinde sayfamda paylaşmıştım” demişti.

Ahmet Kanbal: Gazeteci Ahmet Kanbal’ın 14 Mayıs’ta sosyal medya hesabından yaptığı, “Mardin'den; 1363 Nolu sandık kayboldu... Sandık başkanı ve oy torbasını arama çalışması başlatıldı...” şeklindeki paylaşımı nedeniyle “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla soruşturma açıldı. Oysa parti avukatları sandığın kaybolduğuna ilişkin İlçe Seçim Kurulu Başkanlığına dilekçe vermişlerdi.  

Ruşen Takva: Gazeteci Ruşen Takva’ya 8 Aralık 2022’de sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşım nedeniyle 22 Mayıs’ta dezenformasyon yapma suçlamasıyla dava açıldı. Ruşen Takva söz konusu paylaşımında şunları yazmıştı: “Hakkari MHP İl Başkanının çarşı ortasında bir kişiyi silahla vurdu iddiası sonrası kent merkezi karıştı ve esnaf kepenk kapattı. Olaydan sonra MHP İl Başkanının hem akrabası hem yakın koruması ‘ben vurdum’ diyerek teslim oldu. Soruşturma sürüyor.” Gazeteci Ruşen Takva’ya açılan davanın ilk duruşması 19 Temmuz’da yapıldı. Gerçekleşen olaya, olayla ilgili paylaşımlara ve açılan davaya bakılırsa gazetecilik faaliyetinden dolayı gazeteci ceza alabilir görünüyor.

Yüsra Batıhan: Gazeteci Yüsra Batıhan hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, 6 Şubat tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlere dair sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” iddiasıyla soruşturma açıldı.

Serdar Akinan: Gazeteci Serdar Akinan, Youtube kanalında yaptığı yayınlar gerekçe gösterilerek 19 Nisan 2023 tarihinde “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla gözaltına alındı. Akinan 20 Nisan 2023 tarihinde yurt dışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Emre Orman: Gazeteci Emre Orman, X hesabından 12 Şubat 2023 tarihinde yaptığı bir paylaşımda Ahmet Güreşçi isimli yurttaşın jandarma karakolunda işkenceyle öldürüldüğüne dair Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) tarafından yapılan açıklamayı aktardı. Bu paylaşım üzerine Emre Orman hakkında ‘devletin askeri teşkilatını alenen aşağılama’, ‘suç uydurma’ ve ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ şüphesiyle yürütülen soruşturmada 5 Mayıs 2023 tarihinde takipsizlik kararı verildi. 

 Sıddık Güler: Van’ın yerel haber sitesi Serhat News Genel yayın Yönetmeni Sıddık Güler’in 19 Haziran 2023 tarihinde yayımladığı, “Van İl Kültür ve Turizm Müdürüne, AKP’li vekil komplo mu kurdu?” başlıklı haber nedeniyle haberde adı geçmeyen AKP Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun şikayetiyle “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı.

Zülal Kalkandelen: Cumhuriyet gazetesi yazarı Zülal Kalkandelen hakkında, 4 Ağustos 2023 tarihinde yayımlananDevlet korumasındaki çocuklar tarikat kampında!” başlıklı yazısı nedeniyle “iftira”, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “kişilerin huzur ve sükununu bozma” suçlamalarıyla soruşturma başlatıldı. Kalkandelen bu soruşturmayı sosyal medya hesabından 13 Eylül 2024 tarihinde duyurdu.  

Onur Öncü: Artı TV sunucusu Onur Öncü, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda ‘Hakkari, Diyarbakır ve Urfa’da çeşitli sandıklarda Yeşil Sol Parti’ye verilen oyların MHP’ye yazıldığı’ yönündeki iddiayı X’te paylaştığı için 13 Eylül 2023 tarihinde ifade verdi. Gazeteci Öncü hakkında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu” kapsamında soruşturma başlatılmıştı. 1 Temmuz 2024 tarihinde görülen davanın ilk duruşmasında gazeteci Onur Öncü beraat etti. Duruşma savcısı, yapılan paylaşımın 'toplumun dirlik ve düzeni açısından somut tehlike hali yaratacak koşullar oluşturduğuna ilişkin delil elde edilemediği' gerekçesiyle Öncü'nün beraatına karar verilmesini talep etmişti.

İlknur Bilir: Gazeteci İlknur Bilir, 6 Şubat depremleri döneminde yaptığı haber paylaşımlarıyla “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla 16 Eylül 2023 tarihinde gözaltına alındı. Bilir, savcıya ifade vermesinin ardından serbest bırakıldı.

Batuhan Çolak, Süha Çardaklı, Hüseyin Dicle, Ramin Saedi, Furkan Uludağ, Serdar Sönmez, Ümit Yasin Perinçek, Furkan Güngör: 20 Eylül 2023 tarihinde, içlerinde sosyal medya platformlarında haber paylaşan gazetecilerin de olduğu 27 sosyal medya hesabına mülteci karşıtı paylaşımları gerekçe gösterilerek soruşturma başlatıldı. Bu hesaplara hem “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” hem de “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlaması yöneltildi.

Aykırı isimli sosyal medya hesabının sahibi ve bu adla yayımlanan haber sitesinin genel yayın yönetmeni Batuhan Çolak, sığınmacı ve mülteci karşıtı paylaşımlar yaptığı gerekçesiyle 20 Eylül 2023 tarihinde gözaltına alındı. Çolak, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” suçlamasıyla 24 Eylül’de tutuklandı. Çolak, 27 Ekim 2023 tarihinde mahkeme tarafından tahliye edildi.

Ajans Muhbir isimli sosyal medya hesabının sahibi Süha Çardaklı, Batuhan Çolak’la aynı gün (20 Eylül) aynı suçlamayla gözaltına alındıktan sonra 24 Eylül’de tutuklandı. Batuhan Çolak 27 Ekim’de serbest bırakıldığı halde Süha Çardaklı’nın tahliye talebi reddedildi. Çardaklı da “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” suçlamasıyla tutuklanmıştı. Çardaklı, açılan davanın ilk duruşmasında tahliye edildi.

Militer Doktrin isimli sosyal medya haber hesabının sahibi Hüseyin Dicle de sığınmacı karşıtı paylaşımları nedeniyle önce tutuklandı ardından serbest bırakıldı.

Ambargo TV muhabiri Ramin Saedi, sığınmacı karşıtı paylaşımları nedeniyle tutuklanıp serbest bırakıldı.

Aykırı ve Ajans Muhbir editörleri Furkan Uludağ, Serkan Kafkas, Serdar Sönmez ve Ümit Yasin Perinçek, 20 Ekim 2023 tarihinde tutuklandılar.

Haber Report isimli sosyal medya hesabının sahibi Furkan Güngör, Batuhan Çolak ve Süha Bardaklı ile birlikte tutuklandı.

Batuhan Çolak, 2 Temmuz 2024 tarihinde bir kez daha “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu seferki suçlama, X hesabından yaptığı, ''Suriye'den tartışmalı görüntüler. Türk askerine ÖSO bayrağı öptürdüler!" şeklindeki paylaşımla ilgiliydi.  

Tolga Şardan: Uzun yıllar Milliyet gazetesinde güvenlik ve yargı muhabirliği yapan gazeteci Tolga Şardan, 1 Kasım 2023 tarihinde T24’te yayımlanan “MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na sunduğu 'yargı raporu'nda neler var?” başlıklı yazısı gerekçe gösterilerek “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla önce gözaltına alındı, ardından tutuklandı. Yazıya 2 Kasım 2023 tarihinde erişim engeli getirildi. Tolga Şardan, mahkemeye yapılan itiraz sonucu 6 Kasım 2023 tarihinde yurt dışına çıkmamak şartıyla tahliye edildi.

Dinçer Gökçe: Halktv.com.tr Yazı İşleri Müdürü Dinçer Gökçe, yaptığı bir haber nedeniyle 1 Kasım 2023 tarihinde “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla önce gözaltına alındı, ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Cengiz Erdinç: Kısa Dalga yazarı gazeteci Cengiz Erdinç, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla 2 Kasım 2023 tarihinde gözaltına alındı. Erdinç’in yapılan sorgusundan, 31 Ekim’de yaptığı bir X paylaşımının gerekçe gösterildiği anlaşılıyor. Cengiz Erdinç, 3 Kasım tarihinde adli kontrol şartı ve yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı.

Uğur Koç, Uğur Şahin ve İsmail Arı: Pasifik İnşaat’ın sahibi Fatih Erdoğan’ın şikâyeti üzerine Birgün çalışanı 3 gazeteci hakkında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı.

Evrim Kepenek: Bianet editörü gazeteci Evrim Kepenek'e, 6 Şubat’ta yaşanan deprem felaketi sırasında yaptığı paylaşımlar nedeniyle 2 Kasım 2023 tarihinde “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Gazeteci Evrim Kepenek, 3 Kasım 2023 tarihinde ifade verdi. Kepenek hakkında 28 Aralık 2023 tarihinde dava açıldı ve gazetecinin 1yıldan 3 yıla kadar hapsi istendi. Davanın ilk duruşması 23 Eylül 2024 tarihinde İstanbul’da yapıldı. Kepenek, duruşmada yaptığı savunmada şunları söyledi: “Gazeteci olarak teyitli video ve söylemi paylaştım. Üstelik bu söyleme neden olan kararı 6 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamıştı. ‘Yardım için bölgeye gidecek kişi ve kurumlar mutlaka AFAD ile koordinasyon içinde hareket etmelidir. AFAD koordinasyonu dışında bölgeye gönderilen yardımlar hem kargaşaya yol açmakta hem de amacına ulaşması zorlaşmaktadır.’ demişti. Yani benim tweet’te yazdığım şey resmi açıklama sonrasında yapılan uygulamaların bir sonucu. Benim ‘uydurduğum’, ‘çarpıttığım’ bir durum değil. İkincisi de videoda da görünüyor jandarma alana gitmiş ve yardımlara el koyuyor. Bu teyitli bir bilgi bir gazeteci olarak bu haberi kamuoyuna duyurmak benim görevim.”

Zübeyde Sarı: Hakkında daha önce seçim dönemindeki paylaşımlar nedeniyle soruşturma açılan gazeteci Zübeyde Sarı, 8 Kasım 2023 tarihinde sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla hakkında başka bir soruşturma açıldığını duyurdu. Sarı, “Soruşturma dosyamda üç tweet mevcut. Söz konusu iki tweetten daha önce yargılanıp beraat etmiştim. 2017 yılında atılan tweetler. Üçüncü tweet ise 2021 yılında İsmail Saymaz'ın yapmış olduğu bir röportajın linkini alıntı (tırnak içinde) yaparak paylaşmam” şeklinde açıklama yaptı. 

Zeynep Kuray: Muğla‘daki Akbelen Ormanı‘nda ağaç kesimine karşı direnişi haberleştiren gazeteci Zeynep Kuray hakkında sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçlamasıyla TCK 217/A’dan soruşturma başlatıldı. Zeynep Kuray 8 Ocak 2024’te polise ifade verdi.

Şükran Ekinci: Artı TV haber sunucusu Şükran Ekinci, Erzincan İliç’te göçük altında kalan madencilerle ilgili olarak 14 Şubat 2024 tarihinde X hesabından yaptığı paylaşım nedeniyle hemen ertesi günü “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla ifadeye çağrıldı. Ekinci bu paylaşımında, “Yetkililer 9 işçi dedi ama T24’e konuşan TMMOB Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odası Başkanı Türkkolu, göçük altında kalan madenciler, resmi rakamın 5 katı dedi. Umarım haklı çıkmaz. Ancak bu göçükten önce 667 işçi vardiya değişimi yapmış!” diye yazmıştı.

Ferit Aslan: Gazeteci Ferit Aslan’a, Medyascopetv haber sitesinde yayımlanan, “Mardin’de bir hakim polisle okul bastı, üç öğrenciyi gözaltına aldırdı” başlıklı haberi nedeniyle dezenformasyon maddesi kapsamında 13 Mart 2024 tarihinde dava açıldı. Ferit Aslan, davanın 21 Mayıs 2024 tarihli ilk duruşmasında “suçun yasal unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle beraat etti.

İsmail Saymaz: Gazeteci İsmail Saymaz hakkında, 3 Nisan 2024 tarihinde sosyal medya hesabından yaptığı, “AK Partililer Gaziosmanpaşa’yı vermemek için olay çıkarıyor” şeklindeki video ekli paylaşımı nedeniyle 5 Nisan 2024 tarihinde “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamalarıyla soruşturma başlatıldı.  

Duygu Kıt: Gazeteci Duygu Kıt hakkında, 6 Mart 2024 tarihinde Duvar haber sitesinde yayımlananErgan'daki taş ocağına tepki: Köyler alana 500 metre uzaklıkta” başlıklı haberi gerekçe gösterilerek 17 Nisan 2024 tarihinde “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “iftira" suçlamalarıyla soruşturma başlatıldı. Duygu Kıt, savcılıkta verdiği ifadesinde, “Haberim Ergan köylülerinin köy mera alanında yapılması planlanan ve Erzincan Valiliği tarafından verilen kalker taş ocağı proje ilanına yapılan itiraza ve başlatılan hukuki sürece ilişkindir. Gazetecilik faaliyetim gereği doğayı ve çevreyi risk altına alacak olası bir gündemi haberleştirmek bir hak olduğu gibi aynı zamanda görevimdir. Haber içeriği davacı köylüler ve dava avukatı ile alınan görüşlere dayanıyor" dedi. Çevre ödülü alması gereken haberden dolayı bakalım gazeteciye ceza verilecek mi? 

Medine Mamedoğlu: Gazeteci Medine Mamedoğlu, 20 Haziran 2024 tarihinde Mardin’in Mazıdağı ile Diyarbakır’ın Çınar ilçesi arasındaki köylerde çıkan yangın nedeniyle yaptığı haberler ve sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek 17 Eylül 2024 tarihinde ifadeye çağrıldı. Mamedoğlu’na, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlaması yapıldı. 

Rabia Önver: Jinnews muhabiri Rabia Önver, Hakkari’de faaliyette bulunduğu iddia edilen uyuşturucu ve fuhuş çetesiyle ilgili haberi nedeniyle soruşturmaya uğradı. 20 Eylül 2024 tarihinde evi basılan Önver, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymakla” suçlanıyordu. 24 Eylül’de avukatıyla birlikte savcılığa ifade vermeye giden Rabia Önver, ifade veremeden savcılıktan ayrıldı. Bianet’te yayımlanan habere göre savcı, “Bu süreçte herhangi bir ifade alma işlemi yapmayacağını” söylemişti.    

İdris Yılmaz: İndependent Türkçe muhabiri İdris Yılmaz hakkında, Van’daki protesto gösterileri sırasında polislerin halka şiddet uyguladığına dair sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek, "halkı kanunlara uymamaya tahrik”, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" ve “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamalarıyla 23 Eylül 2024 tarihinde soruşturma başlatıldı.

Evren Demirdaş: Sözcü gazetesi muhabiri Evren Demirdaş’ın 13 Ekim 2024 tarihinde Sözcü’de yayımlanan642 milyonluk konut ihalesinde adres şaşmadı: AKP'li isme verildi” başlıklı haberi nedeniyle “dezenformasyon yapmak” suçlamasıyla soruşturma açıldı. Demirdaş 2 Kasım 2024 tarihinde savcıya, “Gazetecilik faaliyetleri doğrultusunda kamu ihalelerini takip ediyorum. Takip ettiğim dosyalar sonucunda edindiğim bilgileri kamuoyu ile paylaşmaktayım. Yaptığım haberde ihaleye fesat karıştırıldığına dair herhangi bir cümlem ve Veysel Demirci'ye yönelik bir itham bulunmamaktadır. İhalenin miktarı yüksek olduğu için kamuoyunu bilgilendirdim” şeklinde ifade vermiştir.

Dinçer Gökçe ve Nilay Can: Halk TV Haber Müdürü Dinçer Gökçe ile Gazete Pencere Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Nilay Can, "Yenidoğan çetesi savcısı görevden el çektirildi” şeklindeki haberleri nedeniyle, "Yalan haberi alenen yayma" suçlamasıyla 3 Kasım 2024 tarihinde gözaltına alındılar. Gazeteciler, yapılan sorgulamanın ardından “adli kontrol şartıyla” serbest bırakıldılar.

 Furkan Karabay: 10Haber muhabiri Furkan Karabay, görevden alınarak yerine kayyum atanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'le ilgili haberi ve X paylaşımları gerekçe gösterilerek 8 Kasım 2024 tarihinde gözaltına alındı. Karabay'a yönetilen suçlamalar arasında, "terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme", "kamu görevlisine hakaret" ve "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamaları yer alıyor. Furkan Karabay, 9 Kasım'da hakim kararıyla tutuklandı. Furkan Karabay, 9 gün tutuklu kaldıktan sonra 18 Kasım'da tahliye edildi. Tahliye kararını veren mahkeme başkanı, ""Tutuklama tedbiri dosyanın muhtevası ile bağdaşmıyor, adli kontrol uygulanabilirdi" dedi. 

 Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 21 Kasım'da Fatih Altaylı tarafından yayımlanan "Enkazdan korkmayan mapustan korkmaz" başlıklı yazısı ile aynı gün Halk TV’de yayımlanan "Rota" isimli programda İsmail Saymaz tarafından yapılan, "Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti" iddiası üzerine gazeteciler hakkında "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasayla resen soruşturma başlatıldı.

 Özlem Gürses: Gazeteci Özlem Gürses, kendi YouTube kanalında yayımladığı bir videoda "Gördüğünüz üzere IŞİD yapısı, yani TSK-SMO yapısı Kürtlerin olduğu bölgelerde küçük küçük kazanımlar elde etmiş" sözleri nedeniyle 20 Aralık 2024 tarihinde gözaltına alındı. Gürses'e, "Devletin kurum ve organlarını aşağılama" ve "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamaları yöneltildi

 Seyhan Avşar ve T24: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, T24 isimli haber sitesinde 20 Aralık'ta yayımlanan, "Gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, Suriye’de öldürüldü" başlıklı haber ve Gerçek Gündem Genel Yayın Yönetmeni gazeteci Seyhan Avşar'ın 21 Aralık'ta X (Twitter) hesabından yaptığı bir paylaşım üzerine, "Terör örgütü propagandası yapmak" ve "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak" suçlarından resen soruşturma başlatıldı. 

14 Aralık 2024 Cumartesi

GAZETECİLİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLER DEKLARASYONU

 Süleyman İrvan

Medya Dayanışma Grubu tarafından hazırlanan ve 6 Aralık 2024 tarihinde Ankara’da Gazeteciler Cemiyeti binasında düzenlenen tanıtım toplantısıyla ilan edilen Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Deklarasyonu hakkında bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Önce, Medya Dayanışma Grubu’nu tanıtacağım. Medya Dayanışma Grubu’nda Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Disk Basın İş, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Foto Muhabirleri Derneği, Türkiye Haber Kameramanları Derneği, Diplomasi Muhabirleri Derneği ve Ekonomi Muhabirleri Derneği yer alıyor.










Meslek örgütlerinin, gazetecilik mesleğinin sorunlarını tespit etmek ve çözüm önerileri geliştirmek üzere bir araya gelmeleri çok değerli. Bu bağlamda organizasyonu üstlenen Gazeteciler Cemiyeti yönetimini de kutlarım. Ben de 26-27 Nisan 2024 tarihinde Ankara’da düzenlenen “Gazeteciliğin Dönüşümü ve Arayışlar” başlıklı ilk toplantıya katılarak değerlendirmelerimi yapmıştım.


 









Deklarasyonda üç ana başlıkta sorunlara değiniliyor ve çözüm önerileri sunuluyor

Deklarasyon, "İfade ve Medya Özgürlüğü", "Dijitalleşme ve Fikri Haklar" ve "Çalışma Yaşamı" ana başlıklarında gazetecilerin sorunlarına çözüm önerileri getiriyor.

İfade ve Medya Özgürlüğü altında Basın Kanunu, Medya kuruluşlarının şeffaflığı, Devletin medya karşısında şeffaflığı, Erişim engellemeleri ve yayın yasakları, Medyanın özdenetimi, Terörle mücadele ve gazetecilik, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Basın İlan Kurumu, Fotoğraf ve görüntü sınırlaması;

Dijitalleşme ve Fikri Haklar altında Telif hakkı, Dijital telif yasası, Adil dijital ortam, Yapay zekâ içerikleri, Ulusal Dijital Hafıza Merkezi, Kişilik hakları ve unutulma hakkı;

Çalışma Yaşamı altında Basın İş Kanunu, Çalışma koşulları, Serbest ve dijital gazetecilik, Sendika üyeliğini teşvik, Basın kartları olmak üzere tam 20 alt başlıklı çözüm önerileri yer alıyor.

Basın Kanunu güncellenmeli

Basın Kanunu’nun güncellenmesi gerektiğinin vurgulandığı deklarasyonda dikkate değer öneriler de yapılıyor. Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası’na atıf yapılıyor ve Basın Kanunu hazırlanırken medya özgürlüğünü güvenceye alacak hükümler getirilmesi gerektiği ifade ediliyor. Daha önce Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası konusunda bir yazı yazmış ve yazının sonunda şunları söylemiştim: “Eğer AB üyesi olsaydık, bu yasa bizi de bağlayacaktı. Öte yandan, yasanın bir benzerinin Türkiye’de de yapılabilmesi için illaki AB üyesi olmamız gerekmiyor. Yeter ki niyet, özgürlükçü bir medya yasası yapmak olsun.”  

Basın Kanunu’nda ayrıca, gaze­tecinin haber kaynağını açıklamama hakkı ile ilgili hükme, “konusu suç oluştursa dahi” ibaresinin eklenmesi talep ediliyor. Açıkçası insan ticaretinin önlenmesi, cinayet failinin ortaya çıkarılması gibi kamu yararı olan konularda gazetecinin kolluk kuvvetlerine yardımcı olması gerektiğine inanıyorum. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesini de bu şekilde yorumlamak gerekir diye düşünüyorum.

Basın Kanunu’nda yer alan “Düzeltme ve Cevap Hakkı”nın kötüye kullanıldığı gerekçesiyle kriterlerin yeniden belirlenmesi gerektiği ifade ediliyor. “Mahkemeye metni düzelterek kabul etme yetkisi tanınmalı, düzeltme haber ya da yazıdaki konularla sınırlı olmalıdır” deniliyor. Bu meselenin tartışmaya açık olduğunu düşünüyorum. Olması gereken, asıl haberde suçlanan kişi ve kurumlara cevap hakkı tanınmasıdır. Eğer bu yapılmamışsa daha sonra kullanılacak cevap hakkının sınırlarını elbette suçlanan taraf belirleyecektir.

Medya patronları kamu ihalelerine girmemeli

Deklarasyonun önemli taleplerinden biri, medya kuruluşlarının sahiplik yapıları, kamudan aldıkları mali destekler ve özellikle de kamu kuruluşlarının verdikleri reklamlar bakımından şeffaf olmaları gerektiğidir. Örneğin resmi ilanlardan hangi medya kuruluşu ne kadar yararlanmaktadır? Deklarasyonda ayrıca medya patronlarının kamu ihalelerine girmemeleri gerektiğinin altı çiziliyor.

Gazetecilere akreditasyon uygulamaları kaldırılmalı

Akreditasyon sözcük anlamı olarak kriterlere uygunluğu ifade etmektedir. Örneğin, üniversitelerde programların belirlenen kriterlere uygun eğitim verip vermediklerinin belirlenmesi şeklindedir. Ancak gazetecilikte akreditasyon, yanlış uygulamalardan dolayı kötü bir şöhrete sahiptir. İstenmeyen/muhalif gazetecilerin kurumları ve kişileri takip etmelerinin, soru sormalarının engellenmesi şeklinde anlaşılmaktadır. Bu aslında düpedüz yok sayma girişimidir. Bu yönüyle uygulamalara son verilmesi gerekir. Nitekim deklarasyonda, “Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere tüm kamu kuruluşlarının bilgilendirme toplantılarında akreditasyon uygulamaları kaldırılmalı, gazetecilerin kamu adına özgürce soru sormaları güvence altına alınmalıdır” denilmektedir.

Haberlere erişim engeli kararları medya özgürlüğüne zarar veriyor

Deklarasyonda yayın yasağı kararları ile erişim engelleme kararlarının kolayca verildiği ve bunun medya özgürlüğü ile halkın bilgi edinme hakkına zarar verdiği ifade ediliyor. Engelli Web tarafından yayımlanan 2023 Raporu’nda, “2014-2023 döneminde 43 bin 769 haber (URL adresi) erişime engellendi. 38 bin 145 haberinse kaldırıldığı, silindiği veya çıkarıldığı tespit edildi” deniliyor. Deklarasyonda da ifade edildiği gibi, haberlere erişim engeli, kabul edilebilir bir uygulama değil. Haber yanlışsa düzeltme yayımlanır.

Sansür yasası iptal edilmeli

Deklarasyonda, 2022 yılında çıkarılan, sansür yasası olarak adlandırdığımız “TCK 217A Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun Türk Ceza Kanunu’ndan çıkarılması gerektiği ifade ediliyor, bun yerine özdenetim mekanizmalarının güçlendirilmesinin dada doğru olduğu vurgulanıyor. Yazdığım bir yazıda bu madde kapsamında hakkında soruşturma açılan gazetecileri listelemiş ve en az 55 gazetecinin etkilendiğini belirtmiştim.

Terörle Mücadele Kanunu yeniden düzenlenmeli

Gazetecilik faaliyetlerini terörle ilişkilendiren 6. ve 7. maddelerin yeniden düzenlenmesi gerektiğinin ifade edildiği deklarasyonda, “Terörle mücadele davalarında haber ürünleri suç kanıtı kabul edile­rek gazeteciler ve gazetecilik faaliyet­leri yargılanamaz” deniliyor. Bu kanun kapsamında da çok sayıda gazetecinin yargılandığını biliyoruz. TMK, Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkilerini tıkayan yasalardan biri olarak görülüyor.   

RTÜK siyasi bir kurul olmaktan çıkarılmalı

RTÜK yasasının hazırlandığı dönemde akademisyenler olarak RTÜK üyelerinin seçim biçiminin sorunlu olduğunu ifade etmiştik ama etkili olamamıştık. Partilerin gösterdiği adayların seçimiyle oluşan bir kuruldan fazla bir şey beklememek gerekir. Mevcut yapısıyla RTÜK en partizan kurumlardan biri haline gelmiştir.

Basın İlan Kurumu’nun temel işlevi medyayı desteklemek olmalı

Deklarasyonda Basın İlan Kurumu’na ilişkin tespit ve öneriler de yer alıyor. Basın Ahlak Esasları’nın kaldırıl­ması Basın İlan Kurumu’nun (BİK) etik denetimde bulunmaması gerektiği ifade ediliyor. BİK’in “siyasi” bir kurum ol­maktan çıkarılması ve yönetiminde gazeteci üyelerin karar yeter sa­yısının üzerine çıkarılması gerektiği belirtiliyor. Deklarasyonda, “BİK’in temel işlevi denetleme yerine yönlendirme, gelişmeyi teşvik etme ve medyayı destekleme olmalı­dır” deniyor. Ayrıca, BİK’in yerel gazeteleri birleştirme baskısından vaz­geçmesi gerektiği vurgulanıyor.

Özel gazetecilik içerikleri fikir ve sanat eseri kapsamına alınmalı

Deklarasyondaki önemli taleplerden biri telif haklarıyla ilgili. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yeniden düzenleme yapılması ve gazete­cilerin ürettikleri köşe yazısı, röportaj, araştırma, özel haber, karika­tür, fotoğraf, video gibi gazetecilik içeriklerinin fikir ve sa­nat eseri kapsamına alınması gerektiği belirtiliyor.

Dijital platformlardan telif ücreti talep edilmeli

Deklarasyonda, Google, Amazon, Facebook, Twitter, Apple, Microsoft gibi küresel platformların, gazetecilerin ürettiği ha­ber, yazı ve fotoğraf içeriklerini ücret ödemeden kullanarak dijital reklam pazarından büyük kârlar elde ettikleri ifade ediliyor ve bu platformlarla görüşmeler yapılarak telif ücreti alınmasının sağlanması isteniyor. Bu konuda birçok ülke platformlarla anlaşmalar yapmış durumda. Ancak riskler de yok değil. Daha önce yazdığım bir yazıda risklere değinmiş ve şöyle demiştim: “Yapılacak anlaşmalar sonucu elde edilecek gelir özgün haberciliği teşvik edecek ve bağımsız gazeteciliği destekleyecek şekilde dağıtılmalı.” 

Gazetecilikte yapay zekâ kullanımıyla ilgili etik ilkeler geliştirilmeli   

Birçok meslekte olduğu gibi, gazetecilikte de yapay zekâ kullanımı artmış durumda. Bu olgun hareketle deklarasyonda dikkate değer öneriler yer alıyor. Elbette en önemlisi bu konuda etik ilkeler geliştirilmesi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü bir çalışma yapmıştı, belki o çalışma örnek alınabilir.

Ulusal Dijital Hafıza Merkezi

Deklarasyonda, dijital ortamdaki tüm gazetecilik ürünlerinin gelecek kuşaklara aktarılmak üzere ‘Ulusal Dijital Hafıza Merkezi’nde korunması önerilmekte. Açıkçası binlerce haber sitesinin her gün yayımladığı milyonlara varan içeriklerin nasıl korunacağı cevaplanması gereken bir soru. Bunun yerine belki sadece arşivlemeye değer ve belli sayıda haber sitesinin içerikleri arşivlenebilir.

Unutulma hakkı ve kriterleri tanımlanmalı

İnternetle birlikte gündeme gelen unutulma hakkının tam olarak ne olduğu ve nasıl uygulanacağı tartışmalıdır. Bu konuda deklarasyonda, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararları ile Avrupa Parlamentosu Genel Veri Koruma Tüzüğü’ne  (2016/679) başvurulmasının daha doğru olduğu ifade ediliyor.

Basın İş Kanunu genel iş kanunu ile birleştirilmemeli

Siyasal iktidarın Basın İş Kanunu’nu genel iş kanunu içine almaya yönelik çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Deklarasyonda bu çalışmalara dikkat çekilmekte ve “Basın İş Kanunu, genel iş ka­nunu ile birleştirilmemeli, gazetecili­ğin meslek olarak özel niteliği korun­malı ve güncellenmelidir” denilmektedir.

TRT ve Anadolu Ajansı’nda editöryal bağımsızlık sağlanmalı

Deklarasyonda, bu önerinin hayata geçirilmesi için “liyakat esasına göre istihdam ve çalışma koşulları”nın oluşturulması gerektiği vurgulanmaktadır. Esasında editöryal bağımsızlık bütün medya kuruluşlarında sağlanabilmeli, editöryal bağımsızlığı zedeleyici pratikleri ortadan kaldıracak iş güvencesi gibi önlemler alınmalıdır.

Serbest gazeteciler de basın kartı alabilmeli

Mevcut durumda serbest gazetecilik yapanlar basın kartı alamıyor. Deklarasyonda bu soruna da değiniliyor. Serbest gazetecilik yapanların da basın kartı alabilmelerinin sağlanması isteniyor.

Gazetecilerin sendikalara üye olmaları teşvik edilmeli

Kanaatimce, sendikasızlaşmanın yaygınlaştığı medya sektöründe bu öneriyi hayata geçirmek kolay olmasa gerek. Mevcut durumda sendikalı gazeteci sayısı toplam gazeteci sayısının yüzde 10’u bile değil.  

Basın kartları basın meslek örgütleri tarafından verilmeli

Kart işlemleri İletişim Başkanlığı tarafından yürütülse bile kimlerin kart alacağına, içinde sadece gazetecilerin olduğu kurullar karar verebilmelidir. Deklarasyonda, “Gazetecilik mesleğinin ba­ğımsızlığını sağlamak üzere basın kartlarının gazetecilik meslek örgütleri tarafından verilebilmesi için yasal dü­zenleme yapılmalıdır” denilmekte.  

Bu önerilerin büyük çoğunluğu gerçekleştirilebilir öneriler. Yeter ki daha demokratik, daha özgür bir medya ve gazetecilik ortamı yaratma niyeti olsun.

Medya Dayanışma Grubu da yayımladığı deklarasyonun takipçisi olmalı, deklarasyonu medyada, iletişim fakültelerinde anlatmalıdır. Hatta sosyal medyada kampanyalar, etiket çalışmaları düzenlenmelidir. Benim katkım da bu yazı olsun.

5 Aralık 2024 Perşembe

BİR ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK HABERİNİN DOĞRULARI VE YANLIŞLARI

Süleyman İrvan

Sızıntı gazeteciliği üzerine bir yazı yazmıştım 10 Temmuz 2024 tarihinde, Newslab Turkey isimli gazetecilik sitesinde. O yazımda önce sızıntı gazeteciliğiyle ünlenen Wikileaks kurucusu Julian Assange’ın gazetecilik anlayışına ve yayımladığı sızıntılara değinmiş, ardından da 2013 yılından sonra Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından haberleştirilen devasa ölçekli sızıntılardan söz etmiştim.

Araştırmacı Gazetecilik derslerimde sızıntı haberciliğini de anlattığım için, sözünü ettiğim kurumlara ve kişilere ilişkin haberler doğal olarak ilgimi çekiyor.

Bu yazıyı yazmamın nedeni, önce Fransa menşeli haber portalı Mediapart’ta yayımlanan, ardından Anadolu Ajansı tarafından servis edilen bir araştırma haberindeki iddialardır. Anadolu Ajansı haberinin başlığı şöyle: “Panama Belgelerini gündeme taşıyan araştırmacı gazetecilik kuruluşunun en büyük fon sağlayıcısı ABD”.

Mediapart’ta yayımlanan özgün araştırma haberinde iki imza var: Yann Philippin ve Stefan Candea. Haberin yayımlanmasından sonra hedefteki araştırmacı gazetecilik kuruluşu OCCRP (Organized Crime and Corruption Reporting Project / Organize Suç ve Yolsuzlukları Haberleştirme Projesi) bir cevap yayımladı ve Mediapart’ın gerçekleri çarpıttığını iddia etti. Açıklamada, haberi yapanlardan birinin (Stefan Candea) OCCRP ağının eski bir üyesi olduğu da ifade ediliyordu. Bir tür intikam alma gibi anlaşılabilecek bu iddianın üzerinde durmadan diğer iddialara geçelim.

İddia: OCCRP Amerikan hükümeti tarafından fonlanıyor

Konuyla ilgili olarak özellikle iktidar medyasında yayımlanan haberlerin tamamında bu iddia başlığa çıkarılmış durumda:

“Gazetecilik tarihinin en büyük kumpası: Altı kıtada faaliyet gösteren OCCRP ile ABD'nin gizli bağlantıları ortaya çıktı” (Yeni Şafak)

“Bağımsız' gazetecileri ABD fonlamış” (Yirmidört TV)

“Skandal ortaya çıktı! Amerikan fonlarıyla küresel gazetecilik!” (Milliyet)

“Panama Papers siparişini ABD vermiş” (Hilal Kaplan / Sabah)

“Bağımsız' denetleme kurumu, ABD fonlaması çıktı!” (Yeni Akit)

Peki bu iddia doğru mu ve eğer doğruysa bir araştırmacı gazetecilik kuruluşunun ABD tarafından fonlanması etik mi?

OCCRP’nin web sayfasında fon desteği sağlayan kurumların listesi var ve evet fon sağlayıcılar arasında ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) da var. Haberlerde olmayanları da ben ekleyeyim: Fransa Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı, Birleşik Krallık Dışişleri, Milletler Topluluğu ve Kalkınma Ofisi, İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı. Bunların tamamı da devletlerin resmî kurumları. Elbette resmî olmayan fon sağlayıcı kurumlar da var listede: Ford Vakfı, Açık Toplum Vakfı gibi. Fon desteği sağlayan vakıflara da dikkat etmek lazım ama resmî kurumlar tarafından sağlanan fonlar bana göre etik açıdan çok sorunlu. 

Medya kuruluşlarının devlet kurumlarından fon alması iki açıdan sorunlu. Birincisi, devletler genelde uluslararası çıkarlarını ilerletmek ya da başka ülkelerin iç işlerine müdahale etmek için fonladıkları medya kuruluşlarını kullanabiliyorlar. ABD’nin böyle kötü bir sicili var zaten. İkincisi, fonların çıkar çatışmasına yol açıyor olması. Fonlanan medya kuruluşlarının fonlayan ülkelere ilişkin eleştirel haberler yapmasını beklemek abesle iştigal. Araştırmacı gazetecilik yapma iddiasını taşıyan bir kuruluşun kimlerden fon aldığına dikkat etmesi lazım. Kısaca söylemek gerekirse, OCCRP’nin fon politikası çok yanlış ve elbette eleştiriyi hak ediyor.

İddia: Panama Belgelerini OCCRP gündeme taşıdı

Araştırma haberinin ikinci iddiası, sadece Panama Belgelerini değil, diğer büyük sızıntıları da OCCRP’nin gündeme taşıdığı şeklinde. Nitekim AA haberinde şöyle denilmiş: “Panama Belgeleri, Pandora Belgeleri, Pegasus Projesi gibi geniş çaplı belge veri sızıntıları üzerine kurulan son yılların en büyük araştırmacı gazetecilik projelerini başlatan ve yürüten OCCRP'nin 100'den fazla gazetecilik ödülü bulunuyor.”

Peki bu doğru mu? Değil. Çünkü örneğin Panama Belgeleri konulu haberleri Türkiye’de o dönem Cumhuriyet gazetesi muhabiri olan Pelin Ünker yaptı. 4 Nisan 2016 tarihinde, “Panama belgeleri... İşte dünyanın kirli çamaşırları... Türkiye'den 101 şirket” başlıklı ilk haberde belgelerin kime sızdırıldığı bilgisi yer alıyor ve bu haberlerin hiçbirinde OCCRP’nin adı geçmiyor: “Panama merkezli hukuk firması Mossack Fonseca’ya ait 11.5 milyon belge ‘Panama kağıtları’ adıyla Alman ‘Süddeutsche Zeitung’ gazetesine servis edildi. Alman ‘Süddeutsche Zeitung’ gazetesi tarafından elde edilen belgelerin ilk kısmı, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından, 80 ülkeden gazetecilerle paylaşıldı.” 

Ben de kendi yazımda sızdırılma biçimini şöyle açıklamıştım: “Panama merkezli hukuk firması Mossack Fonseca’ya ait 11,5 milyon belge Alman Süddeutsche Zeitung gazetesine sızdırılmıştı. Gazete bu belgelerin altından tek başına kalkamayacağını görünce Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) ile paylaştı. Konsorsiyum’da yer alan 80 ülkeden araştırmacı gazeteci belgeleri incelemeye başladı. İlk haberler 2016 yılında yayımlandı. Konsorsiyum’da Cumhuriyet gazetesinden Pelin Ünker de yer alıyordu. Belgeler, zenginlerin vergiden kaçınmak için vergi cennetlerinde firmalar kurduklarını gösteriyordu.”

Yani belgeler OCCRP’ye değil, ICIJ’e sızdırılmıştı. Doğrusu buydu. OCCRP, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICIJ) medya partnerlerinden sadece birisi. Bunu web sayfalarında görebiliyoruz. Bu sayfada yer alan listeye göre Konsorsiyum’un tam 129 medya partneri var. Listede yer alanlardan bazıları şöyle: New York Times, Guardian, Le Monde, Washington Post, Toronto Star, The Asahi Shimbun, Süddeutsche Zeitung, La Nación. Elbette Panama Belgelerini OCCRP muhabirleri de haberleştirmişti.

Aslında Anadolu Ajansı kendi arşivine baksaydı, 5 Nisan 2016 tarihli haberinde belgelerin nasıl sızdırıldığına ilişkin infografik haberini görebilirdi. Belki de görmek istemediler! 9 Mayıs 2016 tarihli ve “Panama belgelerinde ikinci perde” başlıklı habere de bakabilirlerdi.

2016 yılında Bahama Belgeleri, 2017 yılında Cennet Belgeleri ve 2021 yılında Pandora Belgeleri de hep aynı yoldan sızdırıldı. Belgeler önce Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung‘a, oradan da Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’na sızdırıldı. Bütün bu sızıntılara ilişkin detaylar daha önce yazdığım yazıda yer alıyor.

Manipülatif haberin hedefi ne?

Mediapart’ın ve Anadolu Ajansı’nın haberlerinin Panama Belgeleri ile diğer sızıntı haberlerinin başlatıcısı ve yürütücüsü olarak OCCRP’yi göstermesinin neden doğru olmadığını yukarıda izah ettik. Peki bunun ispatlanması bu kadar kolay iken bu yanlışı neden yapıyorlar? Acaba Panama Belgeleri gibi, hükümetleri zor durumda bırakan sızıntıları değersizleştirmek olabilir mi asıl neden? Bu listelerde adı geçen binlerce iş insanının, medya şöhretinin, futbolcuların nasıl vergiden kaçınmak için vergi cennetlerinde şirketler kurduklarına ilişkin haberleri unutturmak olabilir mi?

Son sözümüz şu olsun. Son yıllarda Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Örgütü (ICIJ) çok önemli haberlere imza attı ve özellikle vergi cennetlerinde döndürülen dolapları gün yüzüne çıkardı. Gönül isterdi ki bu Konsorsiyum’un medya partnerleri arasında Türkiye’den de birçok medya kuruluşu ile birçok araştırmacı gazeteci yer alsın. Bizim asıl hayıflanmamız gereken konu budur.     

DEZENFORMASYONLA MÜCADELE YASASINDAN ETKİLENEN GAZETECİ SAYISI GİDEREK ARTIYOR

Süleyman İrvan 13 Ekim 2022 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “ Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ” is...