Süleyman İrvan
Medya Dayanışma Grubu tarafından hazırlanan ve 6 Aralık 2024
tarihinde Ankara’da Gazeteciler Cemiyeti binasında düzenlenen tanıtım
toplantısıyla ilan edilen Gazetecilik
Hak ve Sorumluluk Deklarasyonu hakkında bir değerlendirme yapmak
istiyorum.
Önce, Medya Dayanışma Grubu’nu tanıtacağım. Medya Dayanışma
Grubu’nda Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Disk Basın İş, Gazeteciler
Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri
Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Foto Muhabirleri Derneği, Türkiye Haber
Kameramanları Derneği, Diplomasi Muhabirleri Derneği ve Ekonomi Muhabirleri
Derneği yer alıyor.
Meslek örgütlerinin, gazetecilik mesleğinin sorunlarını tespit etmek ve çözüm önerileri geliştirmek üzere bir araya gelmeleri çok değerli. Bu bağlamda organizasyonu üstlenen Gazeteciler Cemiyeti yönetimini de kutlarım. Ben de 26-27 Nisan 2024 tarihinde Ankara’da düzenlenen “Gazeteciliğin Dönüşümü ve Arayışlar” başlıklı ilk toplantıya katılarak değerlendirmelerimi yapmıştım.
Deklarasyonda üç ana başlıkta sorunlara değiniliyor ve çözüm önerileri sunuluyor
Deklarasyon, "İfade ve Medya Özgürlüğü",
"Dijitalleşme ve Fikri Haklar" ve "Çalışma Yaşamı" ana başlıklarında
gazetecilerin sorunlarına çözüm önerileri getiriyor.
İfade ve Medya Özgürlüğü altında Basın Kanunu, Medya
kuruluşlarının şeffaflığı, Devletin medya karşısında şeffaflığı, Erişim
engellemeleri ve yayın yasakları, Medyanın özdenetimi, Terörle mücadele ve
gazetecilik, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Basın İlan Kurumu, Fotoğraf ve görüntü
sınırlaması;
Dijitalleşme ve Fikri Haklar altında Telif hakkı,
Dijital telif yasası, Adil dijital ortam, Yapay zekâ içerikleri, Ulusal Dijital
Hafıza Merkezi, Kişilik hakları ve unutulma hakkı;
Çalışma Yaşamı altında Basın İş Kanunu, Çalışma
koşulları, Serbest ve dijital gazetecilik, Sendika üyeliğini teşvik, Basın
kartları olmak üzere tam 20 alt başlıklı çözüm önerileri yer alıyor.
Basın Kanunu güncellenmeli
Basın Kanunu’nun güncellenmesi gerektiğinin vurgulandığı
deklarasyonda dikkate değer öneriler de yapılıyor. Avrupa Medya
Özgürlüğü Yasası’na atıf yapılıyor ve Basın Kanunu hazırlanırken medya
özgürlüğünü güvenceye alacak hükümler getirilmesi gerektiği ifade ediliyor. Daha
önce Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası konusunda bir yazı yazmış ve yazının sonunda
şunları söylemiştim:
“Eğer AB üyesi olsaydık, bu yasa bizi de bağlayacaktı. Öte yandan, yasanın bir
benzerinin Türkiye’de de yapılabilmesi için illaki AB üyesi olmamız gerekmiyor.
Yeter ki niyet, özgürlükçü bir medya yasası yapmak olsun.”
Basın Kanunu’nda ayrıca, gazetecinin haber kaynağını
açıklamama hakkı ile ilgili hükme, “konusu suç oluştursa dahi” ibaresinin eklenmesi
talep ediliyor. Açıkçası insan ticaretinin önlenmesi, cinayet failinin ortaya
çıkarılması gibi kamu yararı olan konularda gazetecinin kolluk kuvvetlerine
yardımcı olması gerektiğine inanıyorum. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10.
maddesini de bu şekilde yorumlamak gerekir diye düşünüyorum.
Basın Kanunu’nda yer alan “Düzeltme ve Cevap Hakkı”nın
kötüye kullanıldığı gerekçesiyle kriterlerin yeniden belirlenmesi gerektiği
ifade ediliyor. “Mahkemeye metni düzelterek kabul etme yetkisi tanınmalı,
düzeltme haber ya da yazıdaki konularla sınırlı olmalıdır” deniliyor. Bu
meselenin tartışmaya açık olduğunu düşünüyorum. Olması gereken, asıl haberde
suçlanan kişi ve kurumlara cevap hakkı tanınmasıdır. Eğer bu yapılmamışsa daha
sonra kullanılacak cevap hakkının sınırlarını elbette suçlanan taraf belirleyecektir.
Medya patronları kamu ihalelerine girmemeli
Deklarasyonun önemli taleplerinden biri, medya
kuruluşlarının sahiplik yapıları, kamudan aldıkları mali destekler ve özellikle
de kamu kuruluşlarının verdikleri reklamlar bakımından şeffaf olmaları
gerektiğidir. Örneğin resmi ilanlardan hangi medya kuruluşu ne kadar
yararlanmaktadır? Deklarasyonda ayrıca medya patronlarının kamu ihalelerine
girmemeleri gerektiğinin altı çiziliyor.
Gazetecilere akreditasyon uygulamaları kaldırılmalı
Akreditasyon sözcük anlamı olarak kriterlere uygunluğu ifade
etmektedir. Örneğin, üniversitelerde programların belirlenen kriterlere uygun
eğitim verip vermediklerinin belirlenmesi şeklindedir. Ancak gazetecilikte
akreditasyon, yanlış uygulamalardan dolayı kötü bir şöhrete sahiptir.
İstenmeyen/muhalif gazetecilerin kurumları ve kişileri takip etmelerinin, soru
sormalarının engellenmesi şeklinde anlaşılmaktadır. Bu aslında düpedüz yok
sayma girişimidir. Bu yönüyle uygulamalara son verilmesi gerekir. Nitekim deklarasyonda,
“Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere tüm kamu kuruluşlarının bilgilendirme
toplantılarında akreditasyon uygulamaları kaldırılmalı, gazetecilerin kamu
adına özgürce soru sormaları güvence altına alınmalıdır” denilmektedir.
Haberlere erişim engeli kararları medya özgürlüğüne zarar
veriyor
Deklarasyonda yayın yasağı kararları ile erişim engelleme
kararlarının kolayca verildiği ve bunun medya özgürlüğü ile halkın bilgi edinme
hakkına zarar verdiği ifade ediliyor. Engelli Web tarafından yayımlanan 2023
Raporu’nda, “2014-2023 döneminde 43 bin 769 haber (URL adresi) erişime
engellendi. 38 bin 145 haberinse kaldırıldığı, silindiği veya çıkarıldığı
tespit edildi” deniliyor.
Deklarasyonda da ifade edildiği gibi, haberlere erişim engeli, kabul edilebilir
bir uygulama değil. Haber yanlışsa düzeltme yayımlanır.
Sansür yasası iptal edilmeli
Deklarasyonda, 2022 yılında çıkarılan, sansür yasası olarak
adlandırdığımız “TCK 217A Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun Türk
Ceza Kanunu’ndan çıkarılması gerektiği ifade ediliyor, bun yerine özdenetim
mekanizmalarının güçlendirilmesinin dada doğru olduğu vurgulanıyor. Yazdığım
bir yazıda bu madde kapsamında hakkında soruşturma açılan gazetecileri
listelemiş ve en az 55 gazetecinin etkilendiğini belirtmiştim.
Terörle Mücadele Kanunu yeniden düzenlenmeli
Gazetecilik faaliyetlerini terörle ilişkilendiren 6. ve 7.
maddelerin yeniden düzenlenmesi gerektiğinin ifade edildiği deklarasyonda, “Terörle
mücadele davalarında haber ürünleri suç kanıtı kabul edilerek gazeteciler ve
gazetecilik faaliyetleri yargılanamaz” deniliyor. Bu kanun kapsamında da çok
sayıda gazetecinin yargılandığını biliyoruz. TMK, Türkiye’nin Avrupa Birliği
ilişkilerini tıkayan yasalardan biri olarak görülüyor.
RTÜK siyasi bir kurul olmaktan çıkarılmalı
RTÜK yasasının hazırlandığı dönemde akademisyenler olarak
RTÜK üyelerinin seçim biçiminin sorunlu olduğunu ifade etmiştik ama etkili
olamamıştık. Partilerin gösterdiği adayların seçimiyle oluşan bir kuruldan
fazla bir şey beklememek gerekir. Mevcut yapısıyla RTÜK en partizan kurumlardan
biri haline gelmiştir.
Basın İlan Kurumu’nun temel işlevi medyayı desteklemek
olmalı
Deklarasyonda Basın İlan Kurumu’na ilişkin tespit ve
öneriler de yer alıyor. Basın Ahlak Esasları’nın kaldırılması Basın İlan
Kurumu’nun (BİK) etik denetimde bulunmaması gerektiği ifade ediliyor. BİK’in
“siyasi” bir kurum olmaktan çıkarılması ve yönetiminde gazeteci üyelerin karar
yeter sayısının üzerine çıkarılması gerektiği belirtiliyor. Deklarasyonda, “BİK’in
temel işlevi denetleme yerine yönlendirme, gelişmeyi teşvik etme ve medyayı
destekleme olmalıdır” deniyor. Ayrıca, BİK’in yerel gazeteleri birleştirme
baskısından vazgeçmesi gerektiği vurgulanıyor.
Özel gazetecilik içerikleri fikir ve sanat eseri
kapsamına alınmalı
Deklarasyondaki önemli taleplerden biri telif haklarıyla
ilgili. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yeniden düzenleme yapılması ve gazetecilerin
ürettikleri köşe yazısı, röportaj, araştırma, özel haber, karikatür, fotoğraf,
video gibi gazetecilik içeriklerinin fikir ve sanat eseri kapsamına alınması
gerektiği belirtiliyor.
Dijital platformlardan telif ücreti talep edilmeli
Deklarasyonda, Google, Amazon, Facebook, Twitter, Apple,
Microsoft gibi küresel platformların, gazetecilerin ürettiği haber, yazı ve
fotoğraf içeriklerini ücret ödemeden kullanarak dijital reklam pazarından büyük
kârlar elde ettikleri ifade ediliyor ve bu platformlarla görüşmeler yapılarak
telif ücreti alınmasının sağlanması isteniyor. Bu konuda birçok ülke
platformlarla anlaşmalar yapmış durumda. Ancak riskler de yok değil. Daha önce
yazdığım bir yazıda risklere değinmiş ve şöyle demiştim:
“Yapılacak anlaşmalar sonucu elde edilecek gelir özgün haberciliği teşvik
edecek ve bağımsız gazeteciliği destekleyecek şekilde dağıtılmalı.”
Gazetecilikte yapay zekâ kullanımıyla ilgili etik ilkeler
geliştirilmeli
Birçok meslekte olduğu gibi, gazetecilikte de yapay zekâ
kullanımı artmış durumda. Bu olgun hareketle deklarasyonda dikkate değer
öneriler yer alıyor. Elbette en önemlisi bu konuda etik ilkeler geliştirilmesi.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü bir çalışma
yapmıştı, belki o çalışma örnek alınabilir.
Ulusal Dijital Hafıza Merkezi
Deklarasyonda, dijital ortamdaki tüm gazetecilik ürünlerinin
gelecek kuşaklara aktarılmak üzere ‘Ulusal Dijital Hafıza Merkezi’nde korunması
önerilmekte. Açıkçası binlerce haber sitesinin her gün yayımladığı milyonlara
varan içeriklerin nasıl korunacağı cevaplanması gereken bir soru. Bunun yerine
belki sadece arşivlemeye değer ve belli sayıda haber sitesinin içerikleri
arşivlenebilir.
Unutulma hakkı ve kriterleri tanımlanmalı
İnternetle birlikte gündeme gelen unutulma hakkının tam
olarak ne olduğu ve nasıl uygulanacağı tartışmalıdır. Bu konuda deklarasyonda, Anayasa
Mahkemesi ve Yargıtay kararları ile Avrupa Parlamentosu Genel Veri Koruma Tüzüğü’ne
(2016/679) başvurulmasının daha doğru
olduğu ifade ediliyor.
Basın İş Kanunu genel iş kanunu ile birleştirilmemeli
Siyasal iktidarın Basın İş Kanunu’nu genel iş kanunu içine
almaya yönelik çalışmalar yaptığı bilinmektedir.
Deklarasyonda bu çalışmalara dikkat çekilmekte ve “Basın İş Kanunu, genel iş kanunu
ile birleştirilmemeli, gazeteciliğin meslek olarak özel niteliği korunmalı ve
güncellenmelidir” denilmektedir.
TRT ve Anadolu Ajansı’nda editöryal bağımsızlık
sağlanmalı
Deklarasyonda, bu önerinin hayata geçirilmesi için “liyakat
esasına göre istihdam ve çalışma koşulları”nın oluşturulması gerektiği
vurgulanmaktadır. Esasında editöryal bağımsızlık bütün medya kuruluşlarında
sağlanabilmeli, editöryal bağımsızlığı zedeleyici pratikleri ortadan kaldıracak
iş güvencesi gibi önlemler alınmalıdır.
Serbest gazeteciler de basın kartı alabilmeli
Mevcut durumda serbest gazetecilik yapanlar basın kartı
alamıyor. Deklarasyonda bu soruna da değiniliyor. Serbest gazetecilik
yapanların da basın kartı alabilmelerinin sağlanması isteniyor.
Gazetecilerin sendikalara üye olmaları teşvik edilmeli
Kanaatimce, sendikasızlaşmanın yaygınlaştığı medya
sektöründe bu öneriyi hayata geçirmek kolay olmasa gerek. Mevcut durumda
sendikalı gazeteci sayısı toplam gazeteci sayısının yüzde 10’u bile değil.
Basın kartları basın meslek örgütleri tarafından
verilmeli
Kart işlemleri İletişim Başkanlığı tarafından yürütülse bile
kimlerin kart alacağına, içinde sadece gazetecilerin olduğu kurullar karar
verebilmelidir. Deklarasyonda, “Gazetecilik mesleğinin bağımsızlığını sağlamak
üzere basın kartlarının gazetecilik meslek örgütleri tarafından verilebilmesi
için yasal düzenleme yapılmalıdır” denilmekte.
Bu önerilerin büyük çoğunluğu gerçekleştirilebilir öneriler.
Yeter ki daha demokratik, daha özgür bir medya ve gazetecilik ortamı yaratma
niyeti olsun.
Medya Dayanışma Grubu da yayımladığı deklarasyonun takipçisi olmalı, deklarasyonu medyada, iletişim fakültelerinde anlatmalıdır. Hatta sosyal medyada kampanyalar, etiket çalışmaları düzenlenmelidir. Benim katkım da bu yazı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder