9 Ağustos 2020 Pazar

SOSYAL MEDYA YASASI: BİZİ NE BEKLİYOR?

Kamuoyunda sosyal medya yasası olarak bilinen, "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 29 Temmuz'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde onaylanarak kabul edildi ve 31 Temmuz 2020 tarihinde de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Peki neden bu yasaya gerek duyuldu? 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni doğum yapan kızı Esra Albayrak'a yapılan cinsiyetçi saldırılara tepki göstererek, "Yalanın, iftiranın, kişilik haklarına saldırının alıp başını gittiği bu mecraların bir düzene sokulması şart" diyerek sosyal medya düzenlemesinin işaretini verdi. Erdoğan, 1 Temmuz tarihli konuşmasında "Bu millete, ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor. Bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz" şeklinde konuşarak, acaba sosyal medya mecraları kapatılacak mı şeklinde tartışmalara da yol açtı. Aslında yakın geçmişte de sosyal medyaya çekidüzen verileceği meselesi birkaç defa değişik vesilelerle gündeme gelmiş, ancak bir adım atılmamıştı.

Yasanın amacı ne?

21 Temmuz'da, Ak Parti ve MHP milletvekillerinin imzasını taşıyan kanun teklifi Meclis'e sunuldu. AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin yaptığı açıklamada, "Bu düzenlemeyi yaparken birinci önceliğimiz özgürlükler. Biz inanıyoruz ki hukukun olmadığı bir yerde gerçek manada özgürlüklerin var olması mümkün değil" dedi. Zengin, her ülkenin kendi hukukunda sosyal medya ile ilgili yeni düzenlemeler yaptığını dile getirdi. Özlem Zengin konuşmasında iki temel soruna işaret etti: "Mali konularda muhatap bulunamayışı…ve bireysel olarak hakların ihlali karşısında hukukun yeterli yaptırımı ortaya koyamaması."

İktidarı destekleyen medyada yasa teklifi övgülerle birinci sayfalara taşındı: "Sosyal medyaya Batlı ayar" (Akşam); "Sosyal teröre sıkı kontrol" (Türkiye); Sosyal medyaya çekidüzen: Küfre son vereceğiz" (Milat); "Sosyal medya terörü bitecek" (Yeni Şafak). 

Tabii bu yasanın bir benzerinin herhangi bir Batılı ülkede olmadığını söylememe gerek yok. Örnek olan gösterilen Almanya düzenlemesi hakkında BBC Türkçe'de yayımlanan habere bakılabilir. Özlem Zengin’in konuşmasında da şöyle bir ifade var: “Sosyal medya ile alakalı hukuk düzenlemeleri henüz standart bir hale gelmedi. Uluslararası hukukun tamamen gündemine girmedi. Belki de olması gereken şey, Türkiye'nin de öncülük edeceği çalışma, uluslararası hukuk anlamında yerleşik bir içtihadın, mevzuatın oluşmasına öncülük etmek.”


Yasa teklifi ufak tefek değişikliklerle 29 Temmuz'da kabul edildi ve 31 Temmuz'da da Resmi Gazete'de yayımlandı. Yasanın görünen hedeflerini alt alta yazalım:

1. Türkiye'de günlük erişimi 1 milyondan fazla olan sosyal ağ sağlayıcıları (sosyal medya mecraları) Türkiye'de temsilci bulunduracak. Eğer sosyal medya mecrası temsilci bulundurmak istemezse beş aşamalı yaptırım öngörülmekte: Birinci aşamada, sosyal medya kuruluşu 30 gün içinde temsilci atamazsa 10 milyon lira para cezası; ikinci aşamada, ikinci 30 gün içinde yine temsilci atamazsa 30 milyon lira para cezası; üçüncü aşamada, üçüncü 30 günde yine atama yapılmazsa sosyal medyaya reklam yasağı; dördüncü aşamada, 3 ay süresince reklam yasağı uygulanmasına rağmen yine temsilci atamazsa bant genişliği yüzde 50 daraltılacak yani sosyal medya mecrasına giriş zorlaşacak; son aşamada, bir ay bu şekilde uygulama yapıldığı halde yine atama yapılmazsa bant genişliği yüzde 90 oranında daraltılacak, yani sosyal medya mecrasına erişim engellenmeyecek ama giriş imkânsız hale gelecek. 

DW Türkçe’ye konuşan Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Avukat Faruk Çayır da, bilişim konularında uzman Prof. Dr. Yaman Akdeniz de twitter yönetiminin Türkiye'de temsilcilik açmayı kabul etmeyeceğini ifade ediyor. Habertürk'ten Muharrem Sarıkaya da 29 Temmuz tarihli yazısında AK Parti Grup Başkan Vekili Prof. Dr. Naci Bostancı ile görüştüğünü, twittter dışındaki sosyal medya mecraları açısından bir sorun olmadığını ifade ettiğini aktarıyor: "Ağırlıklı olarak Türkiye'de temsilci bulundurmayı kabul ettiler. Bir tek twitter’dan henüz cevap gelmedi, onda da önemli bir sorun görmüyoruz...Bizim temel derdimiz bu ülkede yaşayan insanlarla sosyal medya platformları arasında hukuka tekabül eden düzgün bir ilişki kurulması. Buranın, aklına esenin kullandığı bir alan olmaktan çıkarılması. Onun için iyi bir ilişki kurulması lazım. Sosyal medya platformları da temelde itiraz etmiyorlar. Birtakım değerlendirmeler olabilir. Ama nihai olarak hepsinin gelmesine ilişkin bir problem görmüyoruz. Yürürlük tarihi 1 Ekim olduğu için o tarihe kadar zaten bir uzlaşı sağlanır. Bir sorun da görünmüyor. Dünyadaki bütün ülkeler de zaten sosyal medya platformları ile ilgili hukuki zeminini hazırlıyor. Muradımız bir muhataplık ilişkisinin kurulması. Bu ülkenin hukuki çerçevesi içinde, bu ülkenin insanlarının haklarının kullanılması. Görüşmeler sonucunda hepsinin temsilci getirmesini bekliyoruz. Önemli bir problem görmüyoruz."

2. Sosyal medya mecrasında kişilik haklarının ihlâl edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler bu temsilciye doğrudan başvurabilecek ve bu içeriklerin kaldırılmasını isteyebilecek. Sosyal medya mecrası bu talebe 48 saat içinde olumlu ya da olumsuz cevap vermek zorunda. Kuşkusuz hakaret, küfür, iftira gibi içeriklerin kaldırılmasına kimsenin itiraz edeceği yok. Peki sıkıntı nerede? Sıkıntı, yeni düzenlemeyle birlikte, neredeyse tüm ihlal başvurularını otomatiğe bağlamış durumdaki sulh ceza hakimlikleri kararlarının sosyal medya mecralarına dayatılacak olmasında yatıyor. Türkiye’de yargı bağımsızlığına yönelik kuşkuları da unutmamak lazım.  

Mevcut uygulamada bazı sosyal medya mecraları kendilerine yapılan içerik engelleme taleplerini kısmen de olsa yerine getiriyor. Twitter'ın yayımladığı en son şeffaflık raporuna bakalım. Ocak-Haziran 2019'u kapsayan rapora göre, en fazla içerik engelleme talebi 6073 talep ile Türkiye'den gitmiş. Türkiye'yi 5144 talep ile Japonya, 3810 talep ile Rusya izlemiş. Toplam içerik engelleme taleplerinin yüzde 80'i bu üç ülkeden gitmiş. Twitter şeffaflık raporunda dikkat çekici bir paragraf da yer alıyor: "Twitter, Türkiye'nin onaylanmış gazeteciler ve haber kaynakları ile ilgili mahkeme kararlarına karşı yasal itirazlarda bulunmuş ve bu kararların basın özgürlüğünün korunmasına aykırı olabileceğini savunmuştur. Bu raporlama döneminde söz konusu itirazların hiçbiri başarılı olmamıştır." Demek ki mesele sadece hakaret vs. değil, haber/bilgi amaçlı tweetler de engellenmek istenebiliyor. Twitter mevcut politikasında bu taleplerin çoğuna direnmiş ve taleplerin sadece yüzde 5'ini karşılamış görünüyor. Yeni durumda, ya Türkiye’de temsilcilik açıp yargı kararlarını uygulayacak ya da temsilcilik açmayı kabul etmeyip verilecek cezaları göze alacak.

Türkiye ve içerik engellemeleri 

İfade Özgürlüğü Derneği adına Yaman Akdeniz ve Ozan Güven tarafından hazırlanan Engelli Web 2019 raporuna dönüp dönüp bakmak gerekiyor. Hatta indirip bakmak gerekiyor, ne olur ne olmaz diye! Rapora göre, 2019 yılı sonuna kadar toplam 408 bin 494 alan adı ve web sitesi engellenmiş. En fazla engellemenin 2017 ve 2018 yıllarında olduğu gözüküyor.

Bir başka tablo daha verelim. 5651 sayılı kanunun 8/A maddesine göre zaten halihazırda sosyal medya mecralarında paylaşılan içerikler engellenebiliyor. Aşağıdaki tablo, 2019 yılında sosyal medya mecralarından yapılan içerik engellemelerini gösteriyor.  

Son yıllarda sıklıkla, üstelik kamu yararı tartışmasız olan haberlere bile anlaşılmaz gerekçelerle erişim engelleme kararları veriliyor. Sadece bir örnek vereyim.  

Eski Kırklareli Valisi Orhan Çiftçi'nin, eski sevgilisini ormana götürüp darp ettiği şeklindeki haberlere erişim engeli getirilmişti meselâ. CNN Türk'ün twitter hesabında yayımlanan aşağıdaki video halen izlenebiliyor, ama habere tıkladığınızda haberin sayfadan kaldırılmış olduğunu görüyorsunuz. 

Aşağıdaki tabloda 2019 yılında engellenen ve silinen haber sayıları var. Engelli Web raporuna göre 2019 yılında tam 5 bin 599 habere erişim engellenmiş. Şimdi yeni yasayla birlikte erişim engeli verilen haberlerin sosyal medya hesaplarındaki görünürlükleri de engellenmiş olacak.

 

Unutulma hakkı mı, eleştirel içerikten kurtulma imkânı mı? 

Yeni yasa değişikliğinin "unutulma hakkı" konusunda da yurttaşlara yeni bir imkân sağladığı ifade ediliyor. 5651 sayılı yasanın 9. maddesine eklenen 10. fıkra da unutulma hakkı olarak sunuluyor: "İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talep etmesi durumunda hâkim tarafından, başvuranın adının bu madde kapsamındaki karara konu internet adresleri ile ilişkilendirilmemesine karar verilebilir. Kararda, Birlik tarafından hangi arama motorlarına bildirim yapılacağı gösterilir.”

Açıkçası “unutulma hakkı”nın tanımının ne olduğu konusunda Anayasa Mahkemesi kararına bakılabilir. AYM, Yargıtay’ın 2015 yılında verdiği karara atıfla "unutulma hakkı"nı şöyle tanımlamaktadır: “Unutulma hakkı; üstün bir kamu yararı olmadığı sürece, dijital hafızada yer alan geçmişte yaşanılan olumsuz olayların bir süre sonra unutulmasını, başkalarının bilmesini istemediği kişisel verilerin silinmesini ve yayılmasının önlemesini isteme hakkı olarak ifade edilebilir.” 

Hürriyet gazetesinin silmeyi unuttuğu (!) yazılardan birinde eski Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici, Anayasa Mahkemesi kararına atıf yaparak şunları yazmıştı: "Görüldüğü gibi, Anayasa Mahkemesi bu kararıyla 'Unutulma hakkı' konusunda beş temel kriter getiriyor: Haber değeri, güncellik, kamu yararı, tarihi/bilimsel nitelik ve siyasi/medyatik/ünlü kişilik. Mahkemeler, artık 'Unutulma hakkı' gerekçesiyle yayından kaldırma isteklerini değerlendirirken bu kriterleri dikkate alacak. Ama tabii internette yayından kaldırma isteklerini dijital arşivden tümüyle silme anlamında uygulamayacak." Anayasa Mahkemesi'nin konuyla ilgili karar metnine de şu linkten ulaşabilirsiniz. 

Yukarıda alıntı yaptığım yeni yasa maddesi “unutulma hakkı”nı değil, “eleştirel içerikten kurtulma imkânı”nı tanımlıyor daha çok.   

Kendi okur temsilcisini sansürleyen gazete sosyal medya sansürüne karşı çıkar mı?

Bu yazıyı yazarken Hürriyet gazetesinin eski okur temsilcisi Faruk Bildirici'nin neredeyse tüm yazılarını engellediğini de öğrenmiş oldum. Oysa Faruk Bildirici'nin gazetecilik etiği açısından son derece önemli yazıları vardı, iletişim öğrencilerinin yararlandığı. Haliyle kendi okur temsilcisinin yazılarını sansürleyen bir gazeteden sosyal medya sansürünü dert etmesini beklemek de saçma olurdu sanırım. Neyse ki Faruk Bildirici, başını gelebilecekleri öngörerek ihtiyatlı davranmış ve tüm yazılarını farukbildirici.com sitesine yüklemiş.

Sorunlu bir süreç başlıyor

Artık yasa çıktı ve Ekim ayından itibaren yürürlüğe girecek. Neler yaşanacağını Ekim ayından sonraki aylarda göreceğiz. Ben tam bu yazıyı yazarken Agos gazetesinin Prof. Dr. Yaman Akdeniz'le yaptığı röportajı gördüm. Sosyal medya platformlarının bu yasayla birlikte ne tür zorluklar yaşayacağı şeklindeki soruya şu karşılığı veriyor Prof. Yaman Akdeniz: "Türkiye’de ofis açsalar da açmasalar da bundan sonraki süreçte sosyal medya platformlarının Türkiye ile ilişkilerinin sorunlu olacağını söylemek mümkün. Eğer gelirlerse Türk yargı sisteminin bir parçası olacaklar ve yeni düzeni kabul etmek zorunda kalacaklar. Eğer gelmezlerse, Nisan 2021’den itibaren bu platformlarının internet bant ağlarını devlet daraltmaya ve bu platformları kullanılmaz hale getirmeye başlayacak. Bu şartlar altında Türkiye’ye gelmemeleri herkes için en hayırlısı olur." 

Açıkçası bunun iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum. Yakın geçmişte Youtube birkaç defa mahkeme kararlarıyla engellenmişti. Mevcut durumda Youtube'un engellenmesi demek, bu platformdan yayın yapan onlarca kanalın kapanması ve çalışanların işsiz kalması demek, işin o boyutunu da düşünmek lazım. 

Bence sosyal medya platformları Türk kullanıcıları da düşünerek Türkiye'de ofis açmalı ve içerik kaldırma taleplerini basın ve ifade özgürlüğü temelinde inceleyecek iyi bir hukukçu kadrosuyla birlikte hareket etmelidir. Tabii eğer Türk demokrasisine ufacık da olsa katkı koymayı düşünüyorlarsa. Bu saatten sonra yapılacak en doğru şey, kamu yararı içeren haberlere ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gereken sosyal medya paylaşımlarına ilişkin engelleme / içerik kaldırma taleplerini toplumla paylaşarak mücadele etmek ve kamuoyu oluşturmak olmalıdır. Restleşme en çok da sosyal medya kullanıcılarına zarar verecektir. Kanaatim bu yöndedir.  

NOT: Yazıdaki tablolar Engelli Web 2019 isimli çalışmadan alınmıştır.

 




 


  







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Chat GPT ile yapay zekânın gazetecilikte kullanımını konuştuk

Chat GPT seninle yapay zek â nın gazetecilikte kullanımına ilişkin bir röportaj yapabilir miyiz? Tabii ki! Yapay zek â nın gazetecilikteki...