28 Temmuz 2017 Cuma

OKUR TEMSİLCİLİĞİ ÜZERİNE

Okur temsilciliği medyada özdenetim yöntemlerinden bir tanesidir ve eğer doğru uygulanırsa en etkilisidir. Kısaca tanımlamak gerekirse, okur temsilcisi, bir gazete ya da yayın kuruluşu (radyo, televizyon) tarafından istihdam edilen ve asli görevi okurdan gelen şikayetleri değerlendirmek olan kişidir. Okur temsilcisi, ilgili medya kuruluşunda mesleki etik ilkelere uygun bir gazetecilik yapılmasını sağlamaya çalışır. Etik ilkelerden sapmalar söz konusu ise uyarılarını yapar. Okur temsilcisinin uyarı görevi dışında bir yaptırım gücü yoktur. Bunun bir zaafiyet olduğu düşünülmesin, çünkü bir gazetede, o gazetede çalışan bir gazeteciyi etik davranmamakla eleştirmek hiç de hafife alınabilecek bir durum değildir.

Dünyada ve Türkiye'de okur temsilciliğinin nasıl başladığını merak edenler Nejdet Atabek'in şu yazısını okuyabilirler. Türkiye'de okur temsilciliğini gazeteci Yavuz Baydar 1999 yılında Milliyet gazetesinde başlattı. Türk medya dünyası da okur temsilciliğinin ne olduğunu ve nasıl yapılması gerektiğini Yavuz Baydar'dan öğrendi.

Ben de 2011-2014 yılları arasında 2 yıldan fazla bir süre KKTC'de Yenidüzen gazetesinde okur temsilciliği yaptım. Asıl amacım, Kıbrıs Türk basınının bu özdenetim mekanizmasıyla tanışmasıydı. İyi de oldu. Benden sonra da gazete bu uygulamayı devam ettirdi. Gazetenin okur temsilcisi İbrahim Özejder aynı zamanda bir üniversitede öğretim üyesi. Sadece gazeteye ilişkin şikayetler hakkında değil, gazetecilikle ilgili konularda da yazıyor

Bu yazıyı yazmamın ana amacı, okur temsilciliği konusunda bir tarihçe vermek değil, son günlerde yaşanan bazı gelişmeler. Türkiye medyasında şu anda en etkili okur temsilcisi hiç kuşkusuz Hüriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici. Son dönemde, okur temsilcisinin eleştirdiği üç gazeteci Hürriyet'le yollarını ayırdı. 

İlk olayın öznesi, gazeteci Sadi Özdemir. Faruk Bildirici, "Söyleşide doğrular söylenmiyorsa" başlıklı, 24 Nisan 2017 tarihli yazısında, gazetecilerin söyleşi yaptıkları kişilerin sözlerini kuşkuyla karşılamaları gerektiğini söylüyordu: "Elbette bir gazeteci, söyleşi yaptığı kişinin söylediklerinin tümünü kontrol edemez. Ama en azından 'JP Morgan’da CEO’luk yapmak', 'gramla krom çıkarmak' gibi sözleri kuşkuyla karşılanmalı ve en azından mantık süzgecinden geçirilmeliydi. Sorular sorulmalı, dinlemekle yetinmek yerine söylenenler sorgulanmalıydı. Nihayetinde bizim işimiz gerçekleri okurlara aktarmak. Hiç kimse doğru olmayan söylemlerini yaymak için bizi kullanamamalı." Bir süre sonra gazeteci Sadi Özdemir'in 24 TV'de Ekonomi Müdürü olarak çalışacağı haberleri sitelere düştü. Bu ayrılıkta okur temsilcisi eleştirisinin bir etkisi olmuş mudur, bilinmez.

İkinci olay, gazeteci Sibel Arna'yla ilgili. Faruk Bildirici, 22 Mayıs 2017 tarihli ve "İnstagramda ürün yerleştirme" başlıklı yazısında gazeteci Ayşe Arman ve Sibel Arna'nın instagram hesaplarında marka reklamı yaptıkları şeklindeki eleştirileri ele alıyordu.  Bildirici, her iki gazetecinin paylaşımlarında marka reklamı yaptıklarına ilişkin örnekleri sıraladıktan sonra yayın ilkesini hatırlatıyordu: "Gazete ve dergi çalışanları haber, tweet, blog ve iletilerinde reklam, halkla ilişkiler ve propaganda yapmamalı; ilan-reklam kaynaklarından telkin alarak ve maddi çıkar sağlayarak yazmamalıdır. Gazetecinin yeni medya ortamında yazdıkları, reklam ve ilanlarla iç içe sunulmamalı; gazetecilik ürünlerinde yanıltıcı etiketler konulmamalıdır." Sonunda Hürriyet gazetesi Sibel Arna ile yollarını ayırdı. Hürriyet gazetesinin Sibel Arna'yı okur temsilcisi eleştirisi üzerine gönderdiğini sanmıyorum, çünkü aynı eleştiriyi Ayşe Arman için de yapmıştı ve üstelik Ayşe Arman, kendi köşesinde yayın ilkelerindeki açık reklam yasağına karşın şunları söylüyordu: "İnstagram hesabım, benim kendime ait bir alan. İnanılmaz eğlendiğim, geyik yapığım, kafamı boşalttığım, makyajsız fotoğraflarımı, özel hayatımı paylaştığım, günün her anı insanlarla iletişimde olduğum bir alan. Orada ben gazeteci filan değilim. Ya da sadece gazeteci değilim. Anneyim, gezginim, ev kadınıyım, alıveriş manyağıyım, depresyondayım..Bin türlü halim var benim. Türkçesi, sadece gazeteci Ayşe Arman değilim. Her şeyim. Ve sosyal medya, hepimizin her rengini yansıtıyor. Ben kimseye Instagram’ımla ilgili hesap vermek zorunda hissetmiyorum kendimi. Sevdiğim, fayda gördüğüm şeyleri paylaşırım, duyururum, överim, hoşuma gitmeyen şeyleri de yererim, bunu bir hizmet olarak addediyorum. Ürün de yerleştirmem, böyle bir numara yapmaya gerek yok çünkü. Ben şeffaf, açık kadınım, sevdiğim şeyi cart diye koyarım. Öyle de yapmaya devam edeceğim. Nokta." 

Lafı çok fazla dolandırmadan şu reklam tanımına bir göz atalım: "Bir şeyi geniş yığınlara tanıtmak, beğendirmek ve böylece o şeyin daha çok istenmesini, alınmasını, satılmasını sağlamak için söz, yazı ve benzeri araçlarla yapılan her türlü tanıtma çabası." Bu tanıma göre, açık ya da gizli her türlü ürün övgüsü reklamdır. 

Üçüncüsü, foto muhabirlerine yönelik eleştiriler. Faruk Bildirici, "Asmalımescit'teki stüdyo" başlıklı, 3 Temmuz 2017 tarihli yazısında, Hürriyet foto muhabirleri Emre Yunusoğlu ile Muhsin Akgün'ün gazete dışındaki kişi ve kurumlara ücretli işler yapmasını eleştiriyor ve mesleki etik ilkeleri hatırlatıyordu: "Hürriyet gibi bir gazetede çalışırken farklı kişi ve kuruluşlarla ücret ilişkisi içine girmesi, foto muhabirinin bağımsızlığına darbe indirir. 'Editoryal bağımsızlık', muhabirler, yazarlar ve çizerler için olduğu kadar foto muhabirleri (medya fotoğrafçıları) için de çok önemlidir; zorunluluktur." Bu yazı üzerine Muhsin Akgün twitter üzerinden okur temsilcisini yalancılıkla itham eden açıklamalar yaptı. Sonuç olarak, Hürriyet gazetesi Muhsin Akgün'le yolları ayırdı.  

Bu üç olay üzerine, Oda TV'de "Faruk Bildirici kazandı" başlıklı bir yazı yayımlandı. Ancak, yazıda ileri sürüldüğü gibi, bu üç gazetecinin okur temsilcisinin eleştirileri üzerine gönderilip gönderilmediklerini bilmiyoruz. Okur temsilcisinin görevi, etik açıdan gördüğü yanlışları eleştirmek ve yanlışlıkların düzeltilmesi için çaba harcamaktır. Başka da bir amacı veya misyonu yoktur. 

Ciddi medya kuruluşlarının etik ilkeleri ağır biçimde ihlal eden gazetecilerle yollarını ayırdıklarına ilişkin epey örnek bulmak mümkün. En önemli örneklerden biri Washington Post muhabiri Janet Cook. Janet Cook 1980 yılında uyuşturucu bağımlısı bir çocukla ilgili haberiyle Pulitzer ödülü kazanmıştı. Ancak daha sonra hikayenin asparagas (uydurma) olduğunu itiraf etmiş ve ödülü iade etmişti. Elbette gazetecilik kariyeri de sona erdi. Haberlerinde başka medya kuruluşlarının haberlerinden intihal yapan ve uydurma haberler yazan New York Times muhabiri Jason Blair da 2003 yılında gazeteden ayrılmak zorunda kalmıştı.


NOT: Mevcut durumda işlevsel olarak sadece üç gazetede okur temsilcisi var: Hürriyet'te Faruk Bildirici, Milliyet'te Belma Akçura ve Sabah'ta İbrahim Altay. Cumhuriyet okur temsilcisi Güray Öz, Cumhuriyet davasından tutuklu yargılandığı için okur temsilciliği görevini şimdilik yerine getiremiyor. 


    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Chat GPT ile yapay zekânın gazetecilikte kullanımını konuştuk

Chat GPT seninle yapay zek â nın gazetecilikte kullanımına ilişkin bir röportaj yapabilir miyiz? Tabii ki! Yapay zek â nın gazetecilikteki...