15 Ağustos 2017 Salı

GAZETECİLİK ETİĞİ: RÖPORTAJ ONAYI

Alman Focus dergisi muhabiri Frank Nordhausen, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaoğlu ile bir röportaj yaptı. Röportaj beraberinde büyük bir tartışmayı da başlattı. Kılıçdaroğlu'nun röportajda Alman turistleri Türkiye'ye gitmemeleri konusunda uyardığı iddia edildi. Röportajda tartışmalara neden olan soru ve cevap şöyle:

Soru: “Bir kamuoyu yoklamasına göre Almanların yüzde 90'ı şu sıralar Türkiye'ye seyahat etmek istemiyor çünkü mesela yanlış bir tişört veya yanlış bir şaka yüzünden tutuklanmaktan korkuyorlar. Bu korkuyu duymakta haklılar mı?” 


Cevap: “Ne yazık ki böyle bir ortamın gerçekten mevcut olduğunu tespit etmek durumundayım. Uzun zamandır Türkiye'de halihazırda hiç kimse için güvenlik garantisi olmadığını söylüyorum: ne canınız ne de mal ve mülkünüz için. Devlet elbette terör organizasyonlarının propagandasına karşı önlemler almalıdır. Maalesef yasaların geçerli olmadığı ve adaletsiz bir dönemde yaşıyoruz. Dünyanın güvenini yeniden kazanmak için Türkiye acilen normale ve demokrasiye geri dönmek zorunda.”


CHP Basın Birimi, röportajın ardından bir açıklama yayımladı ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alman Focus dergisinden Frank Nordhausen'e verdiği röportajda 'Alman turistleri Türkiye'ye seyahat etmemeleri konusunda uyardığı' şeklindeki iddianın gerçeği yansıtmadığı belirtildi.


Röportaj onayı


Tartışmalar üzerine muhabir Frank Nordhausen, twitter'dan röportajın onaylı olduğunu açıkladı: "Alman gazetecilik geleneği çerçevesinde, röportaj yayımlanmadan önce CHP'ye gönderildi ve onay alındı." Evet, gerçekten de Alman gazetecilik geleneğinde röportajların yayımlanmadan önce onaylatılması söz konusu. 

Röportaj ya da alıntı onayı konusunda dünyada genel kabul görmüş bir anlayış yok. Bazı ülkelerde bir gelenek haline gelmiş durumda, bazı ülkelerde sınırlı düzeyde uygulanıyor, bazı ülkelerde ise tümden reddediliyor

Almanya'da böyle bir uygulama var ama çok da tartışılıyor. Süddeutsche Zeitung gazetesi 2016 başında Maliye Bakanı  Wolfgang Schäuble  ile röportaj yapmış ancak röportajın onaylanması için gazete üç gün uğraşmış, sonunda görülmüş ki, Bakan'ın basın danışmanları sadece "will" sözcüğünün "would" şeklinde değiştirilmesini istemişler. Şaka gibi değil mi? Deutsche Welle'in internet sitesinde "Time to end interview authorization in Germany?" başlıklı yazıda uygulamaya yönelik eleştiriler yer alıyor. Tagesspiegel gazetesinin internet editörü Markus Hesselmann Facebook'ta yayımladığı mesajda, "Bu meselenin kamuoyunda tartışılması gerekir. Okurların çoğu bu tür kelime oyunlarından habersiz. Bir sonraki adım: onay almaya son vermek" dedi. 

Bu konudaki çarpıcı örneklerden birisi, 2003 yılında die tageszeitung (taz) gazetesinin Sosyal Demokrat Parti Genel Sekreteri Olaf Scholz ile yaptığı röportaj sonrasında yaşanmış. Scholz'un basın danışmanları neredeyse verilen her cevabı değiştirmek istemişler ve röportajı yeniden yazmışlar. Bunun üzerine gazete röportajı sadece sorularla yayımlamış ve editör de politikacının davranışının "özgür basın idealine, gazetecilik mesleğine ve okurlara ağır bir saldırı" olduğunu söylemiş

Ancak, onay geleneğinin sürmesi gerektiğini savunan gazeteciler de yok değil. Bazı gazeteciler, onay sürecinin röportajı gözden geçirme ve iyileştirme işlevi gördüğünü savunuyor. Onay aynı zamanda oluşabilecek yanlış anlamalara ve gazetecilere yöneltilecek eleştirilere karşı bir güvence olarak da görülüyor. (Tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu röportajında olduğu gibi).

Röportajların onaylanması sürecine ilişkin olarak Alman Gazeteciler Federasyonu 2010 yılında bir açıklama yayımlamış ve onaylamanın sadece olgusal ve dilbilgisel düzeltmelerle sınırlı olması gerektiğini ifade etmiş. "Eğer istenen değişiklikler röportajın özgünlüğünü bozuyorsa ya da konuşmacının daha önce söyledikleriyle çelişiyorsa, editörlerin değişiklik yapmayı reddetme hakları vardır." Açık değil mi? 

Bir internet sitesinde, "5 things you need to know when communicating in Germany" (Almanya'da iletişimde bulunurken bilmeniz gereken 5 şey) başlığıyla yayımlanan yazıda şu ifadeler yer alıyor: " Almanya'da herkesin kendi sözcüklerine sahip çıkma hakkı vardır. Bunun pratikteki anlamı, verdiğiniz bir röportajı yayımlanmadan önce görme hakkınız olduğudur ve bu hakkınızı kullanmalısınız. Alıntılarda küçük değişiklikler yapabilirsiniz, ama dikkatli olun ve alıntıyı tümden değiştirmeye çalışmayın. Bu, gazeteciler nezdinde itibarınızı olumsuz etkileyecektir"

Röportaj onayı konusunda aydınlatıcı olabileceğini düşündüğüm bir makale, Olav Velthuis tarafından Journalism (2015) dergisinde yayımlandı. "The production of a newspaper interview: Following the story at the business desk of a Dutch daily" başlıklı makalede yazar, Hollanda'da de Volkskrant gazetesinde 2004-2008 yılları arasında yaptığı 72 röportajla ilgili süreçlerden örnekler veriyor. Gazeteci-yazar, yaptığı 31 röportajı onay için göndermiş. Bunlardan 3'ü hariç tamamında düzeltme talep etmişler. Yazar bu pratiğin Hollanda'da yaygın olduğunu söylüyor. Konuya akademik düzeyde ilgi duyanlar şu makaleye de bakabilirler.

Etik ilkeler

Röportaj onayı konusunda bazı medya kuruluşlarının oldukça açık etik ilkeleri söz konusu. İngiltere'de Independent gazetesinin ilkesi şöyle: "Editöryal içeriğimizin bağımsızlığını ve dürüstlüğünü güvenceye almak için metni ya da fotoğrafı onay için göndermemeliyiz. Eğer bu, bir röportajı yapabilmenin tek koşulu ise, muhabir önceden editöründen onay almalıdır."


Guardian gazetesinin etik ilkesi: "Genel kural, hiçbir kişiye metin onay hakkı verilmemesidir. Belirli koşullarda kişilerin metni ya da alıntıları görme hakkı 
verilebilir, ancak metinde değişiklik yapmak zorunda değiliz. Röportaj yapmayı 
garantilemek için röportaj onayı imkânı teklif etmekten kaçınmalıyız."

ABD'de "alıntı onayı" (quote approval) konusunda son yıllarda giderek katılaşan kurallar söz konusu. New York Times gazetesi 2012 yılında alıntı onayını yasakladı: "Eğer bir kaynak röportaj koşulu olarak muhabirden alıntı onayı talep ederse, muhabir hayır demelidir." Washington Examiner gazetesi New York Times'ın politikasını izleyerek şu kararı aldı: "Röportaj vermekten vazgeçseler bile, kamu görevlilerinin ya da kampanyacıların yayımlamayı planladığımız alıntıları gözden geçirme, veto etme ya da düzeltme olanağı vermeyeceğiz."

Finlandiya Medya Konseyi'nin yayımladığı etik ilkelerde röportaja ilişkin ayrıntılı düzenlemeler yapılmış:

"17. Röportaj verenler açıklamalarının hangi bağlamda kullanılacağını önceden bilme hakkına sahiptir. Eğer röportaj birden çok medyada kullanılacaksa bundan haberdar edilmelidirler. Röportajın tümüyle yayımlanıp yayımlanmayacağı veya arkaplan materyali olarak kullanılıp kullanılmayacağı belirtilmelidir. 

18. Yayın için zaman baskısı olmadığı sürece, röportaj veren kişinin yayın öncesinde açıklamalarını görme talebine onay vermek değerli bir uygulamadır. Bu hak, röportaj verenin kişisel açıklamalarıyla sınırlıdır ve verilecek nihai gazetecilik kararı yazı işleri dışındaki hiç kimseye devredilemez.


19. Röportaj verenin, açıklamalarının yayımlanmasını istememe talebi, eğer röportaj sonrasında koşullar önemli ölçüde değişmişse ve yayımlandığı zaman kişi açısından adaletsizlik olacaksa kabul edilebilir." 


Türkiye'de durum

Türkiye Gazeciler Cemiyeti'nin kabul ettiği Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi bu konuda açık bir hüküm içeriyor: "Gazeteci, röportaj, haber, yorum veya görüntü, yayın şekli ne olursa olsun, hazırlığını yayın organındaki sorumlular dışında, kaynağı da dahil kimseye denetlettirmekle yükümlü değildir."

Doğan Holding Yazılı Basın Yayın İlkeleri'nde röportajlarda onay sürecine ilişkin herhangi bir ilke yok. Sadece, "Demeç ya da alıntılarda kişinin yanlış anlaşılmasına ya da gülünç duruma düşürülmesine neden olacak özetleme ve değişiklik yapılamaz" deniyor. Basın Konseyi'nin Basın Meslek İlkeleri'nde de konuyla ilgili bir hüküm yok. Etik ilkelerinin yazımında etkin rol üstlendiğim KKTC Medya Etik Kurulu da bu konuda bir ilkeye sahip değil.

Türkiye'de pratiğin nasıl işlediğine ilişkin olarak, deneyimlerine güvendiğim gazetecilerden Hürriyet gazetesi okur temsilcisi Faruk Bildirici'den görüş istedim. Faruk Bildirici'nin "söyleşi onayı" konusundaki değerlendirmelerini olduğu gibi aktarıyorum:   

Faruk Bildirici: "
Metnin gösterilmesi asla denetlettirme amacı taşımaz"

"Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde vurgulanan gazetecinin yayın hazırlığını 'kaynağı da dahil hiç kimseye denetlettirmekle yükümlü olmaması' yerinde ve asla unutulamayacak bir ilke. Haber, analiz, yazı, yorum, röportaj gibi gazetecilik ürünleriyle ilgili olarak tavizsiz uygulanması gerekli. Ancak söyleşiler sözkonusu olduğunda bazı istisnalardan bahsedebiliriz. Zira söyleşiler, doğrudan kaynağı bağlayan, onun birinci elden ifadeleridir. O kişinin söylemini çarpıtmadan, deforme etmeden, olduğu gibi okura yansıtmak önemlidir. Günlük yayınlanacak kısa söyleşilerde zaten zaman sorunu vardır; kaynak ile ancak tereddütlü konularda yeniden temas kurulabilir. Fakat uzun soluklu olan, ek yayınlarda ya da dizilerde kullanılacak geniş boyutlu söyleşilerde istemeden meydana gelebilecek deformasyon ve yanlışlıkları ortadan kaldırmak önem taşır. Bu amaçla kaynağın söyleşi metnini görmesine izin verilebilir. Metnin gösterilmesi asla denetlettirme amacı taşımaz. Söyleşinin kaynağına böyle bir imkân verilmeyeceği baştan bildirilir. Kaynak, sadece söyleşinin ham deşifre metnini görebilir ve orada anlam kaymasına neden olan ifadeleri, Türkçe ve yazım hataların düzeltebilir. Bunun dışında ekleme veya çıkarma yapamaz. Özellikle de söyleşinin başlığı ve sunumu ile ilgili ifadeleri göremez ve müdahale edemez. Gazeteci, söyleşiyle ilgili uygulanacak yöntemi kayda başlamadan önce o kişiye açıklar, yöntem konusunda gazeteci ve kaynak arasında anlaşma sağlanır. Gazeteci, aralarındaki anlaşmaya her koşulda uymak zorundadır. Söyleşi sırasında kaynağın yazılmasını istemediği bölümler olursa bunları kayda almış olsa bile yayında kullanmaz. Gazeteci, ham söyleşi metnini kaynağa gösterme konusunda önceden anlaşma yapmışsa kaynağın metne ilişkin onayını mümkün olduğunca 'yazılı' olarak alır. Söyleşi öncesinde gazeteci ve  kaynak, Türkçe ve ifade hataları, argo konusunda anlaşmamışlarsa gazeteci, bu tür ifadeleri değiştirmek zorunda değildir. Aralarında bu konuda bir anlaşma varsa gazeteci buna uyar, bu tür ifadeleri düzeltir ama ikircikli konularda mümkün olduğunca kaynağın onayını alır. Söyleşiler yayınlanırken kısaltma yapmak zorunda kalınabilir. Ancak bu durumda da ifade değişikliğine yol açacak kısaltmalar yapılmamalı, cümlelerin yerleri değiştirilmemeli, farklı cümleler birleştirilmemeli, olmayan sözcükler hiçbir şekilde eklenmemeli, kaynağın söylemi yorumlanarak çıkarımlar yapılmamalıdır. Gazeteci söyleşi sırasında yönelttiği sorularını yayınlarken elbette kısaltabilir ama sormadığı cümleleri ekleyemez; sorulardaki ifadeleri değiştiremez. Özetlersem, söyleşilerde aslolan kaynağın ve gazetecinin söylediğini deforme etmeden yayınlamaktır. Söyleşi metninin kaynağa gösterilmesi de yanlışlıkları önlemek amacıyla gazetecinin gerekli görmesi halinde uygulayacağı bir yöntemdir. Asla zorunluluk değildir. Türkiye'de bu yöntemin özellikle haftalık söyleşi yapan bazı isimler tarafından sık sık uygulandığını söyleyebiliriz. Özellikle de siyasilerle yapılan söyleşilerde hem gazeteciyi hem de söyleşiyi yapan kişiyi koruyan bir yöntemdir bu...Kaynağın içeriğe, başlığa ve sunuma müdahalesi anlamına gelmediği sürece etik açıdan da doğru olduğuna inanıyorum. Bu tür müdahalede bulunabilecek kişilere zaten metin hiçbir şekilde gösterilmez."

Değerlendirme

İster haber amaçlı bilgi almak için olsun, ister söyleşi/röportaj yapılsın, gazetecilikte aslolan, görüşme yapılan kişinin sözlerinin bağlamından koparılmadan, tam ve doğru olarak aktarılmasıdır. Doğruluğu sağlamak gazetecinin görevidir. Gazeteci gerekli görürse, yaptığı alıntıların doğruluğunu teyit etmek amaçlı olarak metnin tamamını ya da alıntı yaptığı kısımları görüşmeciye gönderebilir. Ancak bunun Almanya'da olduğu gibi bir zorunluluk olarak görülmesi gazeteciliğin bağımsızlığına aykırıdır. Nihayetinde haber ya da röportaj gazetecinin ortaya koyduğu bir üründür. Nasıl ki yapılan haberlerin yayın öncesinde onay almak için kaynaklara gönderilmesi düşünülemezse, röportajların da aynı çerçevede düşünülmesi gerekir. 

Röportajda onay alma zorunluluğunun temel sakıncası, kaynağın içeriğe müdahalesinin yolunu açmasıdır. Nitekim bu konuda çok sayıda olumsuz örnek söz konusudur. Onay alınması, röportaj yayımlandıktan sonra ortaya çıkabilecek olası sorunları gazeteci lehine çözüyor ve sorumluluğu görüşmeciye yüklüyor gibi görünse de, onaylı röportajların şirketlerin halkla ilişkiler birimlerinde üretilen röportajlardan bir farkı olmadığı açıktır. 

Röportaj onayı konusundaki düşüncelerim özetle şöyle: 

Birincisi, röportaj veren kişinin ortaya çıkan metni yayın öncesinde görme ve onay verme talebi kesinlikle reddedilmelidir. Editöryal bağımsızlık esastır.

İkincisi, gazeteci, röportajda söylenenleri teyit etme amaçlı olarak metnin alıntı içeren bölümlerini görüşmeciye gönderebilir. Röportaj veren kişinin sadece olgusal ve dilbilgisel hataların düzeltilmesi konusundaki talepleri yerine getirilmelidir.   

Üçüncüsü, röportajda kısaltma yapılmış, belli bölümler atılmış ya da röportaj hiç yayımlanmamışsa, görüşmeci bilgilendirilmeli ve bunun nedeni açıklanmalıdır. Bu tür bir uygulamanın sansür tartışmalarına yol açabileceği unutulmamalıdır. Wall Street Journal gazetesinin Donald Trump röportajını kısaltarak vermesi ABD'de sansür tartışmalarına yol açtı. Röportaj sansürü konusunda başka örnekler de göstermek mümkün. Bir röportaj sansürü haberi de şurada. Birgün gazetesi de bir röportajı sansürlemişti.          

Dördüncüsü, gazetecilik pratiği açısından haberle röportaj arasında hiçbir fark yoktur. Haber için geçerli olan etik ilkeler röportaj için de geçerlidir. Her ikisinde de aktarılan bilginin doğruluğu, tamlığı esastır. Gazeteci, tıpkı haberde olduğu gibi röportajda da aktardığı bilgilerin doğruluğunu araştırmaktan sorumludur. Nitekim, Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici, "Söyleşide doğrular söylenmiyorsa" başlıklı yazısında şunları söylüyor: "Elbette bir gazeteci, söyleşi yaptığı kişinin söylediklerinin tümünü kontrol edemez. Ama en azından 'JP Morgan’da CEO’luk yapmak', 'gramla krom çıkarmak' gibi sözleri kuşkuyla karşılanmalı ve en azından mantık süzgecinden geçirilmeliydi. Sorular sorulmalı, dinlemekle yetinmek yerine söylenenler sorgulanmalıydı. Nihayetinde bizim işimiz gerçekleri okurlara aktarmak. Hiç kimse doğru olmayan söylemlerini yaymak için bizi kullanamamalı." 



NOT: Bu yazıda röportajı, söyleşiyi de içerecek biçimde kullandım. Kaynaklarda röportaj şöyle tanımlanıyor: "
Röportaj, bir gazete yazarının ünlü, tanınmış kişiler, yerler ve olaylarla ilgili inceleme ve araştırmalarına kendi görüşlerini de ekleyerek oluşturduğu yazı türü." Söyleşi tanımı da vereyim: "Toplumda merak ve ilgi uyandıran konular hakkında aydınlatıcı bilgi almak için belirlenen kişi ya da kişilerle soru-cevap tekniği ile yapılan görüşmenin, yine soru-cevap şeklinde yazıya dökülmesidir." Öte yandan, söyleşi aynı zamanda sohbetin eş anlamlısı olarak da kullanılıyor.

Söyleşi mi röportaj mı yoksa mülakat mı denmeli noktasındaki kafa karışıklığının ne kadar yaygın olduğunu göstermek için Kemal Kılıçdaroğlu'nun Focus dergisindeki röportajının nasıl verildiğine bakalım:

-"CHP Basın Birimi, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alman Focus dergisinden Frank Nordhausen'e verdiği röportajda..." (Cumhuriyet) 

-"ALMAN Focus dergisine röportaj veren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.." (Hürriyet)  

-"Focus’taki röportajın her kelimesini onaylamış" (Sabah)

-"Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alman Focus dergisine verdiği mülakatta..." (T24

-"Başbakan Yardımcısı Bozdağ, CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun Focus dergisine verdiği mülakatla ilgili olarak..." (trthaber.com)

-"Kılıçdaroğlu Focus dergisine verdiği demeci savundu (Takvim)

-"CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alman Focus dergisine verdiği skandal söyleşinin.." (ensonhaber.com)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Chat GPT ile yapay zekânın gazetecilikte kullanımını konuştuk

Chat GPT seninle yapay zek â nın gazetecilikte kullanımına ilişkin bir röportaj yapabilir miyiz? Tabii ki! Yapay zek â nın gazetecilikteki...