Son zamanlarda internet haber
sitelerinde "hanutçu" gazeteciler hakkında epey yazı yayımlandı. Önce
hanut ne demek ona bakalım. Türk Dil Kurumu hanutu, "Özellikle turist
kafilelerini alışveriş etmeleri için belirli dükkanlara götürme işinden alınan
yüzde" diye tanımlıyor. Yani hanut kavramı daha çok turist rehberleri için
kullanılan bir kavram. Ancak, şirketler tarafından düzenlenen gezilere davetli
olarak katılan gazetecilere de hanutçu deniyor. Ben açıkçası hanutçu ifadesinin
gazeteciler için kullanımının doğru olmadığını düşünüyorum. Bunun yerine, Faruk
Bildirici gibi "davet
gazeteciliği" ya da "sponsorlu gazetecilik" demek daha doğru
geliyor bana. Ben sponsorlu gazetecilik terimini tercih ediyorum.
Oray Eğin, Habertürk'teki
"Basında hanut istilası" başlıklı yazısında, "Şirketlerin gazetecileri bedavaya götürüp yedirip
içirdikleri, karşılığında da haklarında övgü dolu haberlerin çıkmasını
bekledikleri bu yarı gazetecilik faaliyetlerine 'hanut' diyoruz"
diye tanımlıyor bu tür gazeteciliği. Eğin, gazetecilik yaşamı boyunca az sayıda
da olsa hanut gezilerine katıldığını söylüyor ve "Hayalimde, dünyada bütün
gazetecilerin masraflarının kurumlarınca karşılanması, bu gibi gezilere haber
değerine göre katılmaları var" diyor.
Faruk
Bildirici, Hürriyet okur temsilcisi olarak yazdığı, "Reklamın etkili
ve ucuz yolu" başlıklı yazısında, şirketlerin bu
tür gezileri neden tercih ettiklerini şöyle açıklıyor: "RESTORAN, bar, otel, beach, casino, mağaza gibi yeni ‘mekân’ açacak ya da
oralarda etkinlik düzenleyecek işletmeciler ve onların PR şirketleri işin
kolayını buldu. Gazetelere reklam vermek yerine gazeteci davet edip,
reklamdan daha etkili ve daha ucuz yolla tanıtım yapıyorlar." Faruk
Bildirici'ye göre, "Davet gazeteciliği,
gazetecilik meslek etiği açısından problemli. Çünkü gazetecilik, gerçeği
ama yalın gerçeği hiçbir çıkar ilişkisine dayanmadan aktarma mesleğidir. Araya
herhangi bir çıkar ilişkisi girince aktarılan bilginin nesnelliğine gölge
düşer; güvenilirlik, inandırıcılık zedelenir." Bildirici yazısında Doğan
Medya Grubu Yazılı Basın İlkeleri'ndeki "davetle gidildiğinin yazıda yer
alması zorunluluğu"na gönderme
yapıyor. Yani davet gazeteciliği tümden reddedilmiş değil bu yayın ilkelerinde.
İlgili ilkeyi de buraya alalım: "Gazete ve
dergi çalışanlarının yayın amaçlı gezilerinin giderlerini karşılar. Davetle
yapılacak gezilerde ise, gezilere gidilmesi ilgili birim yöneticisinin iznine
bağlıdır. Davetle katılınan gezinin haber yapılması halinde, yayında, gezinin
davet olduğu mutlaka belirtilir."
Ronaldo röportajı
Türk Telekom,
Ronaldo'lu reklamının tanıtımı için bazı gazetecileri almış ispanya'ya
götürmüş. Haber, Hürriyet'in Kelebek ekinde, "Ronaldo: Türkler dünyanın en
fanatik taraftarı!" başlığıyla ve Gökhan Kimsesizcan imzasıyla yayımlandı. Benzer bir
haber de Sabah'ta Mevlüt Tezel imzası ve "Oğluma örnek olmak için
çalışıyorum" başlığıyla yayımlandı.
Bu röportajların benzerliği Hürriyet okurlarının da
dikkatini çekmiş ve okur temsilcisine yazmışlardı. Faruk Bildirici,
Hürriyet'teki değerlendirmesinde, "Öncelikle gazetecilikte okura doğru ve eksiksiz
bilgi verilmesinin zorunlu olduğunu hatırlatmalıyım. Ronaldo söyleşisinin bir grup gazeteciyle birlikte
yapıldığı yazılmalı, sadece Kelebek’in sorularını yanıtladığı gibi yanlış bir
izlenim verilmemeliydi" diyor. Bildirici ayrıca, röportajın davet üzerine
yapıldığının yazılmamasının da bir eksiklik olduğunu belirtiyor.
Hıncal Uluç da Faruk Bildirici'nin tavrını övdüğü yazısında şu
tespiti yapıyor: " Efendim
Türk Telekom almış götürmüş bizimkileri, Ronaldo'ya.. Yahu madem Ronaldo..
Bir spor muhabiri davet etsene.. Olur mu?. Mesele Ronaldo Söyleşisi değil ki..
Mesele, köşesi olan yazarı dost edinmek. Yarın, bir gün, iş düşerse."
Sabah yazarı Mevlüt Tezel ise, "Meşhur Ronaldo röportajı"
başlıklı yazısında Faruk
Bildirici'nin eleştirilerini yanıtlıyor: "Bildirici
eleştirilerinde hem haklı, hem de haksız. Ben röportajda açık açık Cristiano
Ronaldo ile Türk Telekom'un reklam kampanyası için Madrid'e gittiğimizi
belirtiyorum. Davetli olduğumuz belli, davetin amacı da belli. Daha ne
yazayım?... Evet, o röportajı Gökhan ile birlikte yaptık, toplamda sekiz soru
sorduk. Dolayısıyla her iki ekte de aynı röportaj çıktı. Ancak ben röportajın
girişinde ayrıca geniş bir izlenim yazısı yazdım. Yani ortaya çıkan işte
kelimesi kelimesine her şey aynı demek hata olur."
Mevlüt Tezel yazısının sonunda şu
ifadeleri kullanıyor: "Elbette Bildirici eleştirisinde haklı ama bu medyamızda
onlarca devasa sorunun yanında küçük bir ayrıntı kalıyor. Keşke Bildirici, 1.5
günlük bir basın gezisini ve çok nadir röportaj veren Cristiano Ronaldo gibi
bir dünya starıyla yapılan röportajı 'hanut' işlerle aynı kefeye koymak yerine,
'hanut'un kralını yapan, haber bile yapmaya gerek duymadan dünyayı dolaşan, bir
şarabın tanıtımı için dünyanın öbür ucuna giden yöneticileri, yazarları
eleştirse!" Tezel, Hıncal Uluç'a da eleştiri yönelterek, "1.5
günlük Madrid gezisinden Cristiano Ronaldo röportajı çıkarmayı hanut gözüyle
bakan Hıncal Abi, basın gezisiyle kaç ülke gezdin önce onu anlat!"
diyor.
Gazeteci Cengiz Semercioğlu, Hürriyet'te
yayımlanan "Ronaldo da bekliyordu zaten" başlıklı yazısında
gazetecilere destek veriyor: "Şimdi Ronaldo’yla röportaja giden
gazeteciler eleştiriliyor. Yayınım olmasa ben de koşarak gidecektim o
röportaja, davetliydim. Hangi gazeteciyi çağırsalar gider çünkü, buna
Hıncal Uluç da dahil! Üç soru sormuşlar, beş soru sormuşlar, birlikte
röportaj yapmışlar, geçiniz... Türk Telekom’un davetlisi oldukları da
belli. Tüm Türkiye biliyor Ronaldo’nun Türk Telekom reklamında oynadığını. Bu
tür dünya starlarıyla sponsorlar olmadan bırakın röportaj yapmayı, yan yana
bile gelemezsiniz. Hele Türk basını için imkansız gibi bir şeydir bu. Ne
yapacağız? Sponsorlu gezi diyerek gitmesinler mi meslektaşlarımız?"
Türk medyasında sponsorlu gazetecilik örneklerine
sıklıkla rastlamak mümkün. Örneğin, Sözcü gazetesinin "Cruise'lu hayat çok
rahat" başlıklı haberi, hiçbir yerde belirtilmemiş olmasına karşın açık bir
sponsorlu gazetecilik örneği. Bu haberin, advertorial (reklam haber) denen
türden farkı, bir gazetecinin (haber müdürü Emin Özgönül'ün) imzasıyla
yayımlanması. Advertorial, haber kılığına bürünmüş reklama deniyor. (O konuyu
da başka bir yazıda ele alalım.)
Hürriyet'te yayımlanan "Kuzey
Kıbrıs Türk turisti çağırıyor" başlıklı haber de sponsorlu gazetecilik
örneği. Haberin spotunda sponsorun Taşyapı olduğu belirtilmiş. Bu arada, Ercan
havalimanı işletmecisi olan Taşyapı'nın Kıbrıs Türk medyasında epey tartışılan
bir şirket olduğunu da belirteyim. Sadece bir örneği buraya alıyorum.
Yenidüzen gazetesinde okur temsilciliği yaptığım sırada, "bedava gezi
baldan tatlıdır" başlıklı bir yazı yazarak, gazetenin yazı işleri müdürü
ve bir grup Kıbrıslı Türk gazetecinin İskoçya gezisini eleştirmiştim. Yazımın
son paragrafında şunları yazmıştım: "Kişisel olarak, her türden bedava
gezinin gazeteciliği riskli hale getirdiğini söylemekle başlayacağım. Çünkü
böyle bir geziyi kim organize ederse etsin, niyet bellidir. Niyet, gazetecileri
kullanarak kurum ya da şirket hakkında olumlu bir imaj yaratmaktır... Bedava
geziler birçok açıdan sakınca yaratıyor. Galiba en büyük sakıncası da hiç
yoktan bir etik tartışmaya yol açmaları.. En iyisi, reklam amaçlı her türden
geziden uzak durmaktır. Bu türden bir geziye katılma kararı alınırsa da,
geziyle ilgili haber ve yazılarda, geziye davetli gidildiğinin ve masraflarının
ilgili kuruluş tarafından ödendiğinin mutlaka belirtilmesi gerekir. Böylece,
okur değerlendirmesini daha sağlıklı yapabilecektir." (Not: Yazı Yenidüzen'in internet sayfasında yer almadığı için link veremedim).
Sponsorlu gazeteciliğin etik açıdan neden sorunlu olduğunu, şu soruları
sorarak ortaya koyalım:
1. Şirketler neden köşe yazarı gazetecileri tercih ediyorlar? Çünkü onların
yazıları garanti yazılar.
2. Yazıların nesnel olması mümkün mü? Sponsorlu gazetecilik örneklerine bakıldığında
bu yazıların/haberlerin genelde övgü dolu olduğu görülüyor. Açıkçası, davetle
gidildiğinin yazıda yer almasının da etik sorunu ortadan kaldırmadığını
söylemeliyim. Bir tür, "bu bir övgü yazısıdır, çünkü parasını şirket
ödedi" demek gibi geliyor bana.
3. Bu yazılarda kamu yararı söz konusu mu? Yani toplumun bilmesi gereken
bir bilgi içeriyor mu? Sanıyorum sponsorlu gazetecilik yapanlar bile bunu
savunmayacaklardır.
4. Gazeteci aynı haberi/yazıyı gazetenin imkanlarıyla giderek yapsa içerik
aynı mı olacaktır?
Dikkat edilirse, sponsorlu gazetecilik söz konusu olduğunda genelde gazetelerin tanınmış isimlerinin adları geçiyor. Şirketler özellikle köşe yazarlarını tercih ediyorlar, çünkü onların yazıları haber gibi editöryal süzgeçten geçmediği için, haber dilinden uzak, övgü dolu yazılar kaleme alabiliyorlar. Sponsorlu gazetecilik bir tür halkla ilişkiler gazeteciliği, üstelik halkla ilişkiler birimlerinde yazılan haberlerden daha etkili, çünkü gazetecinin imzasını taşıyor.
Son söz: Sponsorlu gazetecilik, toplum çıkarları yerine şirket çıkarlarına hizmet eden gazeteciliktir.
EK: Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici'nin "Haber görünümlü reklam" başlıklı son yazısında reklam formatına bürünmüş haberlere yönelik eleştirisi üzerine, reklam haberde adı geçen inşaat şirketi hakkındaki haberlere baktım. Bir de ne göreyim. Meğer Nef Kandilli isimli bu inşaat şirketi, çeşitli gazetelerden sektör muhabirlerini almış, yatırımlarını anlatmak için Maldivler'e götürmüş. Proje içinde bir otel de varmış. Zenginler isterlerse tatillerini Bodrum'daki otelde, isterlerse Maldivler'deki otelde geçirebileceklermiş.
Milliyet'teki haber, "Rezidans Bodrum'da tatil Maldivler'de!" başlığını taşıyor. Haberi Duygu Erdoğan Maldivler'den bildirmiş!
Sabah'ta A. Tansu Ceylan'ın, "Dünyaca ünlü isimlerle kapı komşusu olacağız" başlıklı haberine göre, NEF'in Bodrum'daki projesine Barcelonalı futbolcular da ilgi gösteriyormuş. Hatta bazıları ev almayı düşünüyormuş.
Cumhuriyet'te Şehriban Kıraç imzalı ve "NEF Asyalı zenginleri Bodrum'a getirecek" başlıklı haberde de aynı bilgiler var. Muhabirin Maldivler'e götürüldüğünü şu cümleden anlıyoruz: "Banyan Tree’nin Maldivler’de bulunan otelinde düzenlenen toplantıda konuşan Nef İcra Kurulu Başkanı..."
Star'da imzasız, "Rezidansı Bodrum'dan al tatili Maldivler'de yap" başlıklı haber de diğerlerinin tıpkısı. Maldivler bilgisi de yok haberde.
Akşam'da Şenay Köşdere imzalı ve "Bodrum'da ultra lüks rezidans, Maldivler'de tatil" başlıklı haberde de aynı bilgiler mevcut.
Dünya gazetesinde leyla İlhan imzalı ve "Nef, ünlü otel zincirini Bodrum'a getirdi" başlıklı haber de belli ki Maldivler'de yazılmış.
Bu eklemeyi, gazetecilik etiği derslerinde örnek olsun diye yaptım. Şunu da belirtmeliyim. Şirket, yukarıda iddia ettiğim gibi köşe yazarı gazeteciler yerine sektör haberleri yapan muhabirleri tatile götürmüş. Gazeteler de hemen hemen aynı sözcüklerle yazılmış haberi kendi sayfalarında yayımlamakta bir sakınca görmemişler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder