2 Ağustos 2017 Çarşamba

GAZETECİLİK ETİĞİ: SPONSORLU GAZETECİLİK

Son zamanlarda internet haber sitelerinde "hanutçu" gazeteciler hakkında epey yazı yayımlandı. Önce hanut ne demek ona bakalım. Türk Dil Kurumu hanutu, "Özellikle turist kafilelerini alışveriş etmeleri için belirli dükkanlara götürme işinden alınan yüzde" diye tanımlıyor. Yani hanut kavramı daha çok turist rehberleri için kullanılan bir kavram. Ancak, şirketler tarafından düzenlenen gezilere davetli olarak katılan gazetecilere de hanutçu deniyor. Ben açıkçası hanutçu ifadesinin gazeteciler için kullanımının doğru olmadığını düşünüyorum. Bunun yerine, Faruk Bildirici gibi "davet gazeteciliği" ya da "sponsorlu gazetecilik" demek daha doğru geliyor bana. Ben sponsorlu gazetecilik terimini tercih ediyorum.    

Oray Eğin, Habertürk'teki "Basında hanut istilası" başlıklı yazısında, "Şirketlerin gazetecileri bedavaya götürüp yedirip içirdikleri, karşılığında da haklarında övgü dolu haberlerin çıkmasını bekledikleri bu yarı gazetecilik faaliyetlerine 'hanut' diyoruz" diye tanımlıyor bu tür gazeteciliği. Eğin, gazetecilik yaşamı boyunca az sayıda da olsa hanut gezilerine katıldığını söylüyor ve "Hayalimde, dünyada bütün gazetecilerin masraflarının kurumlarınca karşılanması, bu gibi gezilere haber değerine göre katılmaları var" diyor. 

Faruk  Bildirici, Hürriyet okur temsilcisi olarak yazdığı, "Reklamın etkili ve ucuz yolu" başlıklı yazısında, şirketlerin bu tür gezileri neden tercih ettiklerini şöyle açıklıyor: "RESTORAN, bar, otel, beach, casino, mağaza gibi yeni ‘mekân’ açacak ya da oralarda etkinlik düzenleyecek işletmeciler ve onların PR şirketleri işin kolayını buldu. Gazetelere reklam vermek yerine gazeteci davet edip, reklamdan daha etkili ve daha ucuz yolla tanıtım yapıyorlar." Faruk Bildirici'ye göre, "Davet gazeteciliği, gazetecilik meslek etiği açısından problemli. Çünkü gazetecilik, gerçeği ama yalın gerçeği hiçbir çıkar ilişkisine dayanmadan aktarma mesleğidir. Araya herhangi bir çıkar ilişkisi girince aktarılan bilginin nesnelliğine gölge düşer; güvenilirlik, inandırıcılık zedelenir." Bildirici yazısında Doğan Medya Grubu Yazılı Basın İlkeleri'ndeki "davetle gidildiğinin yazıda yer alması  zorunluluğu"na gönderme yapıyor. Yani davet gazeteciliği tümden reddedilmiş değil bu yayın ilkelerinde. İlgili ilkeyi de buraya alalım: "Gazete ve dergi çalışanlarının yayın amaçlı gezilerinin giderlerini karşılar. Davetle yapılacak gezilerde ise, gezilere gidilmesi ilgili birim yöneticisinin iznine bağlıdır. Davetle katılınan gezinin haber yapılması halinde, yayında, gezinin davet olduğu mutlaka belirtilir."

Ronaldo röportajı

Türk Telekom, Ronaldo'lu reklamının tanıtımı için bazı gazetecileri almış ispanya'ya götürmüş. Haber, Hürriyet'in Kelebek ekinde, "Ronaldo: Türkler dünyanın en fanatik taraftarı!" başlığıyla ve Gökhan Kimsesizcan imzasıyla yayımlandı. Benzer bir haber de Sabah'ta Mevlüt Tezel imzası ve "Oğluma örnek olmak için çalışıyorum" başlığıyla yayımlandı.

Bu röportajların benzerliği Hürriyet okurlarının da dikkatini çekmiş ve okur temsilcisine yazmışlardı. Faruk Bildirici, Hürriyet'teki değerlendirmesinde, "Öncelikle gazetecilikte okura doğru ve eksiksiz bilgi verilmesinin zorunlu olduğunu hatırlatmalıyım. Ronaldo söyleşisinin bir grup gazeteciyle birlikte yapıldığı yazılmalı, sadece Kelebek’in sorularını yanıtladığı gibi yanlış bir izlenim verilmemeliydi" diyor. Bildirici ayrıca, röportajın davet üzerine yapıldığının yazılmamasının da bir eksiklik olduğunu belirtiyor. 

Hıncal Uluç da Faruk Bildirici'nin tavrını övdüğü yazısında şu tespiti yapıyor: " Efendim Türk Telekom almış götürmüş bizimkileri, Ronaldo'ya.. Yahu madem Ronaldo.. Bir spor muhabiri davet etsene.. Olur mu?. Mesele Ronaldo Söyleşisi değil ki.. Mesele, köşesi olan yazarı dost edinmek. Yarın, bir gün, iş düşerse." 

Sabah yazarı Mevlüt Tezel ise, "Meşhur Ronaldo röportajı" başlıklı yazısında Faruk Bildirici'nin eleştirilerini yanıtlıyor: "Bildirici eleştirilerinde hem haklı, hem de haksız. Ben röportajda açık açık Cristiano Ronaldo ile Türk Telekom'un reklam kampanyası için Madrid'e gittiğimizi belirtiyorum. Davetli olduğumuz belli, davetin amacı da belli. Daha ne yazayım?... Evet, o röportajı Gökhan ile birlikte yaptık, toplamda sekiz soru sorduk. Dolayısıyla her iki ekte de aynı röportaj çıktı. Ancak ben röportajın girişinde ayrıca geniş bir izlenim yazısı yazdım. Yani ortaya çıkan işte kelimesi kelimesine her şey aynı demek hata olur." 

Mevlüt Tezel yazısının sonunda şu ifadeleri kullanıyor: "Elbette Bildirici eleştirisinde haklı ama bu medyamızda onlarca devasa sorunun yanında küçük bir ayrıntı kalıyor. Keşke Bildirici, 1.5 günlük bir basın gezisini ve çok nadir röportaj veren Cristiano Ronaldo gibi bir dünya starıyla yapılan röportajı 'hanut' işlerle aynı kefeye koymak yerine, 'hanut'un kralını yapan, haber bile yapmaya gerek duymadan dünyayı dolaşan, bir şarabın tanıtımı için dünyanın öbür ucuna giden yöneticileri, yazarları eleştirse!" Tezel, Hıncal Uluç'a da eleştiri yönelterek, "1.5 günlük Madrid gezisinden Cristiano Ronaldo röportajı çıkarmayı hanut gözüyle bakan Hıncal Abi, basın gezisiyle kaç ülke gezdin önce onu anlat!" diyor. 

Gazeteci Cengiz Semercioğlu, Hürriyet'te yayımlanan "Ronaldo da bekliyordu zaten" başlıklı yazısında gazetecilere destek veriyor: "Şimdi Ronaldo’yla röportaja giden gazeteciler eleştiriliyor. Yayınım olmasa ben de koşarak gidecektim o röportaja, davetliydim. Hangi gazeteciyi çağırsalar gider çünkü, buna Hıncal Uluç da dahil! Üç soru sormuşlar, beş soru sormuşlar, birlikte röportaj yapmışlar, geçiniz... Türk Telekom’un davetlisi oldukları da belli. Tüm Türkiye biliyor Ronaldo’nun Türk Telekom reklamında oynadığını. Bu tür dünya starlarıyla sponsorlar olmadan bırakın röportaj yapmayı, yan yana bile gelemezsiniz. Hele Türk basını için imkansız gibi bir şeydir bu. Ne yapacağız? Sponsorlu gezi diyerek gitmesinler mi meslektaşlarımız?"    

Türk medyasında sponsorlu gazetecilik örneklerine sıklıkla rastlamak mümkün. Örneğin, Sözcü gazetesinin "Cruise'lu hayat çok rahat" başlıklı haberi, hiçbir yerde belirtilmemiş olmasına karşın açık bir sponsorlu gazetecilik örneği. Bu haberin, advertorial (reklam haber) denen türden farkı, bir gazetecinin (haber müdürü Emin Özgönül'ün) imzasıyla yayımlanması. Advertorial, haber kılığına bürünmüş reklama deniyor. (O konuyu da başka bir yazıda ele alalım.)  

Hürriyet'te yayımlanan "Kuzey Kıbrıs Türk turisti çağırıyor" başlıklı haber de sponsorlu gazetecilik örneği. Haberin spotunda sponsorun Taşyapı olduğu belirtilmiş. Bu arada, Ercan havalimanı işletmecisi olan Taşyapı'nın Kıbrıs Türk medyasında epey tartışılan bir şirket olduğunu da belirteyim. Sadece bir örneği buraya alıyorum.

Yenidüzen gazetesinde okur temsilciliği yaptığım sırada, "bedava gezi baldan tatlıdır" başlıklı bir yazı yazarak, gazetenin yazı işleri müdürü ve bir grup Kıbrıslı Türk gazetecinin İskoçya gezisini eleştirmiştim. Yazımın son paragrafında şunları yazmıştım: "Kişisel olarak, her türden bedava gezinin gazeteciliği riskli hale getirdiğini söylemekle başlayacağım.  Çünkü böyle bir geziyi kim organize ederse etsin, niyet bellidir. Niyet, gazetecileri kullanarak kurum ya da şirket hakkında olumlu bir imaj yaratmaktır... Bedava geziler birçok açıdan sakınca yaratıyor. Galiba en büyük sakıncası da hiç yoktan bir etik tartışmaya yol açmaları.. En iyisi, reklam amaçlı her türden geziden uzak durmaktır. Bu türden bir geziye katılma kararı alınırsa da, geziyle ilgili haber ve yazılarda, geziye davetli gidildiğinin ve masraflarının ilgili kuruluş tarafından ödendiğinin mutlaka belirtilmesi gerekir. Böylece, okur değerlendirmesini daha sağlıklı yapabilecektir." (Not: Yazı Yenidüzen'in internet sayfasında yer almadığı için link veremedim).

Sponsorlu gazeteciliğin etik açıdan neden sorunlu olduğunu, şu soruları sorarak ortaya koyalım:
1. Şirketler neden köşe yazarı gazetecileri tercih ediyorlar? Çünkü onların yazıları garanti yazılar.
2. Yazıların nesnel olması mümkün mü? Sponsorlu gazetecilik örneklerine bakıldığında bu yazıların/haberlerin genelde övgü dolu olduğu görülüyor. Açıkçası, davetle gidildiğinin yazıda yer almasının da etik sorunu ortadan kaldırmadığını söylemeliyim. Bir tür, "bu bir övgü yazısıdır, çünkü parasını şirket ödedi" demek gibi geliyor bana.  
3. Bu yazılarda kamu yararı söz konusu mu? Yani toplumun bilmesi gereken bir bilgi içeriyor mu? Sanıyorum sponsorlu gazetecilik yapanlar bile bunu savunmayacaklardır. 
4. Gazeteci aynı haberi/yazıyı gazetenin imkanlarıyla giderek yapsa içerik aynı mı olacaktır? 

Dikkat edilirse, sponsorlu gazetecilik söz konusu olduğunda genelde gazetelerin tanınmış isimlerinin adları geçiyor. Şirketler özellikle köşe yazarlarını tercih ediyorlar, çünkü onların yazıları haber gibi editöryal süzgeçten geçmediği için, haber dilinden uzak, övgü dolu yazılar kaleme alabiliyorlar. Sponsorlu gazetecilik bir  tür halkla ilişkiler gazeteciliği, üstelik halkla ilişkiler birimlerinde yazılan haberlerden daha etkili, çünkü gazetecinin imzasını taşıyor.

Son söz: Sponsorlu gazetecilik, toplum çıkarları yerine şirket çıkarlarına hizmet eden gazeteciliktir.     

EK: Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici'nin "Haber görünümlü reklam" başlıklı son yazısında reklam formatına bürünmüş haberlere yönelik eleştirisi üzerine, reklam haberde adı geçen inşaat şirketi hakkındaki haberlere baktım. Bir de ne göreyim. Meğer Nef Kandilli isimli bu inşaat şirketi, çeşitli gazetelerden sektör muhabirlerini almış, yatırımlarını anlatmak için Maldivler'e götürmüş. Proje içinde bir otel de varmış. Zenginler isterlerse tatillerini Bodrum'daki otelde, isterlerse Maldivler'deki otelde geçirebileceklermiş. 


Milliyet'teki haber, "Rezidans Bodrum'da tatil Maldivler'de!" başlığını taşıyor. Haberi Duygu Erdoğan Maldivler'den bildirmiş! 


Sabah'ta A. Tansu Ceylan'ın, "Dünyaca ünlü isimlerle kapı komşusu olacağız" başlıklı haberine göre, NEF'in Bodrum'daki projesine Barcelonalı futbolcular da ilgi gösteriyormuş. Hatta bazıları ev almayı düşünüyormuş. 


Cumhuriyet'te Şehriban Kıraç imzalı ve "NEF Asyalı zenginleri Bodrum'a getirecek" başlıklı haberde de aynı bilgiler var. Muhabirin Maldivler'e götürüldüğünü şu cümleden anlıyoruz: "Banyan Tree’nin Maldivler’de bulunan otelinde düzenlenen toplantıda konuşan Nef İcra Kurulu Başkanı..." 


Star'da imzasız, "Rezidansı Bodrum'dan al tatili Maldivler'de yap" başlıklı haber de diğerlerinin tıpkısı. Maldivler bilgisi de yok haberde.


Akşam'da Şenay Köşdere imzalı ve "Bodrum'da ultra lüks rezidans, Maldivler'de tatil" başlıklı haberde de aynı bilgiler mevcut.


Dünya gazetesinde leyla İlhan imzalı ve "Nef, ünlü otel zincirini Bodrum'a getirdi" başlıklı haber de belli ki Maldivler'de yazılmış. 


Bu eklemeyi, gazetecilik etiği derslerinde örnek olsun diye yaptım. Şunu da belirtmeliyim. Şirket, yukarıda iddia ettiğim gibi köşe yazarı gazeteciler yerine sektör haberleri yapan muhabirleri tatile götürmüş. Gazeteler de hemen hemen aynı sözcüklerle yazılmış haberi kendi sayfalarında yayımlamakta bir sakınca görmemişler. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Chat GPT ile yapay zekânın gazetecilikte kullanımını konuştuk

Chat GPT seninle yapay zek â nın gazetecilikte kullanımına ilişkin bir röportaj yapabilir miyiz? Tabii ki! Yapay zek â nın gazetecilikteki...