Bugün (16 Temmuz 2017) haberlere göz gezdirirken T24 sitesinde haber duyurularının arasında bir advertorial (reklam haber) dikkatimi çekti. Başlıkta, "Uzaktan eğitim ile yüksek öğreniminizi tamamlayabilir, diploma sahibi olabilirsiniz!" deniyordu. başlığın hemen üzerinde de bunun bir advertorial olduğu belirtilmişti. Acaba bu nedir diye tıkladığımda karşıma, uzaktan eğitim yaptığını söyleyen bir üniversitenin web sayfası geldi. Yani link doğrudan üniversitenin web sayfasına verilmişti, advertorial falan da yoktu linkte.
Uzaktan eğitim yaptığını iddia eden bu üniversite, sadece lisans eğitimi vermiyor, yüksek lisans ve doktora eğitimi de veriyormuş. Üstelik herhangi bir sınava girmenize de gerek yokmuş. Kolay diploma almanın güzel bir yolu olsa gerek. Hayırlı olsun. Olsun da, küçük bir sorun var. Verdiği diplomaların YÖK denkliği yokmuş. Aslında diplomalarının YÖK denkliği olmadığını "Sıkça sorulan sorular" bölümünde açıklamışlar.
Her neyse, asıl üzerinde durmak istediğim konu, haber medyasının yayımladığı ilan, reklam, advertorial (reklam haber) içeriğinden sorumlu olup olmadığı. Sorumluysa, bu sorumluluğunu nasıl yerine getireceği.
Bir Hürriyet okuru, okur temsilcisine yazdığı şikayet mektubunda şunları söylemiş: "29 Temmuz’da M... cep telefonunun tam sayfa reklamı vardı. Servis güvencesi ve GSM şirketinin de adı vardı reklamda. Memur maaşımla taksitle aldım. Piyasanın en kötü, geri teknolojiye sahip telefonuymuş. Bir SMS için öğleye kadar uğraştım. Şirket de ilgilenmedi. Bize ne kardeşim, bakaydın soraydın demeyin. Ben reklama değil gazeteme güvendim.” Okur temsilcisi Faruk Bildirici cevap olarak şunları yazdı: "Elbette bir reklamda tanıtılan ürün, Hürriyet’in güvencesinde değil. Reklamlar, Hürriyet’ten ve tabii yayınlandığı medya kuruluşundan tamamen bağımsız, onların sorumluluğunda olmayan tanıtımlardır. Ama bir de şu taraftan baktım okurun yazdıklarına; okur, gazetesiyle nasıl bir güven ilişkisi kurmuş ki, orada yayınlanan reklama da aynı güveni duyuyor. Gazetesinde yayınlanmış olması reklamdaki markadan daha önemli onun gözünde. Gördüğü bir aksaklığın gazetesiyle kurduğu güven ilişkisini zedelemesi de doğal."
Türkiye'de haber medyasının, yasal mevzuat dışında reklama ilişkin ayrıntılı politikaları yok. Belki pratikte vardır da yayımlamıyorlardır bilemem.
Öte yandan, etik belgelerde haber ve reklam metinlerinin ayrılması gerektiğine ilişkin hükümler söz konusu:
"Haber ve yorum metinleri veya görüntüleri ile İlan - reklam amaçlı metinlerin ayrımı hiç bir karışıklığa yer bırakmayacak ölçüde yapılmalıdır" (TGC Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi).
"İlan ve reklam niteliğindeki yayınların bu nitelikleri, tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirtilir" (Basın Konseyi Basın Meslek İlkeleri).
"İlan ve reklam niteliğindeki yayınların bu nitelikleri
hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde
belirtilir. Haber veya yazının unsurlarından
olmadığı sürece şirketler ile ticarî ürünlerin isim ve
markası kullanılamaz. İlan - reklam kaynaklarından
herhangi bir telkin, tavsiye ile haber yapılmaz" (Doğan Holding Yazılı Basın Yayın İlkeleri).
Banker skandalı ve reklamlar
12 Eylül rejimin Başbakanı Turgut Özal'ın uygulamaya soktuğu neo-liberal politikalar çerçevesinde faizler serbest bırakılınca 1981 yılında banker furyası başladı. Yüksek faizlerle para toplayan bankerler sadece gazetelere reklamlar vermiyordu, banker reklamları dönemin TRT'sinde de yayımlanıyordu. Dönemin ünlü sinema oyuncuları da reklamlarda rol alıyordu. Banker skandalında elbette asıl sorumlunun hükümetin politikaları olduğunu söyleyelim, ancak medyanın da reklamlar ve haberler aracılığıyla toplumu ikna etmede oynadığı rolü göz ardı etmeyelim.
100 numaralı adam (reklam konulu film)
Osman Seden'in 100 Numaralı Adam filminde Kemal Sunal bir şirketin reklam yüzü olur ve kalitesiz ürünlerin reklamlarında oynar. Filmdeki sahnelerden birinde Kemal Sunal ile onu seven teyzeler arasında şu diyaloglar geçiyor:
- Biz seni çok seviyoruz, ama çok dargınız.
- Naaptım ki teyze?
- O kadar methettiğin konserve var ya, ne pis şey o öyle oğlum, ne pis kokuyor. Bizim bey ağzına koymadı valla.
- Bana iyi demişlerdi. Sen söylesene? (Oya Aydoğan'a)
- Biz senin gibi milyonlar kazanamıyoruz, neden paramızı o kokmuş şeylere verdiriyorsun? Biz sana inandık bir kere oğlum.
- Bana mı?
- Bir daha aldatma bizi, vallahi gücenirim.
- Affedersin teyze, bir daha yapmam.
Bu filmde de anlatıldığı gibi, tüketici reklamda oynayana güven duyuyor, kendisini aldatmayacağını düşünüyor. Aynı şey, reklamı yayımlayan mecra için de geçerli.
Türkiye haber medyasının reklamlarla ilgili ayrıntılı politikaları yok ama Batı medyasında durum farklı. Guardian gazetesinin reklamlarla ilgili oldukça ayrıntılı bir düzenlemesi var. Bu belgeye göre; "Guardian eğer reklamı uygunsuz bulursa ya da anlaşma koşullarına aykırı bulursa yayımlamayı reddedebilir, anlaşmayı iptal edebilir ya da değişiklik talep edebilir. Reklam veren, reklamda aktarılan bilgilerin doğru, tam, gerçeğe uygun olduğu ve yanıltıcı bilgiler içermediği; reklamda adı ya da görüntüsü olan kişilerden onay alındığı; reklamın yasalara, edebe uygun, dürüst ve doğru olduğu güvencesini vermek zorundadır."
New York Times gazetesinin reklam politikasına göre, şu türden reklamlar kabul edilemez:
- Yanıltıcı olan, yanlış bilgiler içeren ya da hileli olan reklamlar.
- Yasadışı ürünlerin reklamları.
- Uygunsuz içerik, dil, şiddet ve cinsellik içeren reklamlar.
- Dinsel, ırksal ya da etnik açıdan gereksiz bir şekilde saldırganlık içeren reklamlar
- New York Times'ın biçem ve içeriğini taklit eden reklamlar.
- Kumar reklamları,
- Sponsoru belirsiz reklamlar.
- Uygunsuz bloglara veya sitelere yönlendiren reklamlar
- Tütün reklamları,
- Ateşli silah reklamları
- Diyet hapı reklamları
- Irk, din, cinsiyet, yaş ayrımcılığı içeren reklamlar.
Kanada'da yayımlanan The Globe and Mail gazetesinin reklam politikası da yayıncıya sorumluluk yüklüyor: "Tüm reklamlar, içeriği, konusu, yayın tarihi, sayfadaki konumu vb açısından yayıncının denetimine ve onayına tabidir. Reklamlar yayıncının koyduğu standartlara uygun olmak zorundadır."
Örnek karar
KKTC'de Medya Etik Kurulu başkanlığı yaptığım dönemde bir gazetede yayımlanan ilana ilişkin şikayet almıştık. Kurul, nefret söylemi içeren ilana ilişkin şu kararı vermişti: "Kurulumuz... yayımlanan ilanda ayrımcı, aşağılayıcı, düşmanlık içeren ve önyargılı ifadelere yer verildiği kanaatine ulaşmıştır. Kişilerin ve sivil toplum örgütlerinin ifade özgürlüğü çerçevesinde farklı ve aykırı görüşlerini özgürce ifade edebilmeleri bir insan hakkıdır. Ancak bu hak sınırsız değildir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü tanımlayan 10. maddesinde, bu özgürlüğün hangi koşullarda sınırlanacağı açıkça belirtilmiştir. Bu madde çerçevesinde, nefret söyleminin hukuksal korumaya sahip olmadığı açıktır. Medya Etik Kurulu olarak, medyanın sadece yayımladığı haberlerde ve yorumlarda değil, reklam ve ilanlarda da nefret söylemine aracılık etmememesi gerektiğini düşünüyoruz. Havadis gazetesi, bu ilânı yayımlamakla, Gazetecilik Meslek İlkeleri içinde yer alan, 'Irka, milliyete, etnik kökene, cinsel kimliğe, cinsel yönelime, dile, dine ve mezhebe yönelik ayrımcılığı teşvik edecek yayın yapılmamalıdır,' şeklindeki ilkeyi ihlâl etmiştir. Kurulumuz, Havadis gazetesini uyarma ve benzer durumlarda daha dikkatli olmaya davet etme kararı almıştır."
Şimdi tekrar başa dönelim ve soruyu soralım. Haber medyası yayımladığı reklam içeriğinden sorumlu mudur? Evet sorumludur. Örneğin yasadışı bir ürünün ya da hizmetin reklamını yayımlayamaz, nefret söylemine aracılık edemez, yanıltıcı reklamlara yer veremez. Peki bu sorumluluğunu nasıl yerine getirecek? Elbette içerik denetimi yaparak ve içerikte aktarılan bilginin doğruluğunu ve uygunluğunu güvenceye alarak yapacaktır denetimi.
Bu bağlamda, T24'te yayımlanan advertorial (haber reklam) nasıl değerlendirilmeli? Reklamda adı geçen üniversitenin verdiği diplomaların YÖK denkliği taşımaması önemli bir sorun değil mi? T24 bence bu advertorial'ı yayımlamak yerine, bu türden üniversitelerde nasıl eğitim verildiğini araştıran bir haber yapmalıydı öncelikle. Bir sitem de YÖK'e. Türkiye'deki yüksek öğretim alanından sorumlu olan bir kurum nasıl olur da uzaktan eğitim verdiğini iddia eden bir üniversitenin ülkede faaliyet göstermesine, öğrenci almasına seyirci kalır, anlaşılır gibi değil.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Chat GPT ile yapay zekânın gazetecilikte kullanımını konuştuk
Chat GPT seninle yapay zek â nın gazetecilikte kullanımına ilişkin bir röportaj yapabilir miyiz? Tabii ki! Yapay zek â nın gazetecilikteki...
-
Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici, sadece Hürriyet gazetesinde yayımlanan haberler ve yazılarla ilgili eleştiri ve şikayetleri değer...
-
Türkçe literatürde yurttaş gazeteciliği denilince karşımıza iki farklı gazetecilik türü çıkıyor. Bu karışıklığın temel nedeni, İngilizce'...
-
Bu soruyu 100 kişiye sorsanız eminim 99'u sosyal medyadır diye cevaplayacaktır. Pek haksız da sayılmazlar. Peki eğer sosyal medyaya yeni...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder